Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

'Bizim elma' 7,5 lira!

Ne mutlu ki hain bir sel baskınına maruz kalan Giresun'u iman gücüyle ayakta tuttuk; şimdi Balkanlar'a, hatta Cebelitarık'a sükûn ve huzur götürmeye hazırlanıyoruz! Marketlerimiz Kanada mercimeği, Venezuela peyniri ve Kosta Rika kavunuyla şenlenirken elimizde kılıç, "Kızıl Elma" düşlüyoruz!


Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize... Zamanında kim bize "göçebe kavim" dediyse öylece yapışmış üstümüze. Atamıyoruz ne kadar istesek de...
Oysa bizler, "Hareket berekettir" atasözüne canıgönülden inanırız. Bunun için 1071'de Malazgirt Savaşı'nı kazanmakla yetinmemiş, hep daha batıya gitmek istemişizdir. Öyle ya, "Anadolu'nun kapıları" açılmıştır bir kere, Muş'ta oturup kalmanın hiç yeri ve sırası değildir!
İstanbul'un fethi bile kesmemiştir içimizdeki hareket arzumuzu. Biraz da Balkanlar'a bakalım, şu Arap Yarımadası'nı da yerinde görüp tanıyalım diye çalakılıç, ha bire gezmişizdir. Eli boş gidilmez tabii, giderken yanımızda "adalet" de götürmüş, kalpleri fethetmişizdir. Bugün Avrupa sokaklarında karşılaştığımız bir Rumen, Türk olduğumuzu öğrenince "Çocuklarımızı aldınız; kızları cariye, oğlanları asker yaptınız!" diye şükür ve minnet duygularını dile getiriyorsa, bu boşuna değildir!

MISIRLI'NIN MISIR'DA İŞİ NE?!..

200-300 yıllık "yükseliş devri" ne de güzeldi. Meydan muharebeleri, kale kuşatmaları anlata anlata bitmezdi. Derken birtakım padişahlar peyda olacak, fetihler son bulacaktı. Çünkü çoğu "içkici", "kadın düşkünü" ya da "deli" denen bu padişahlar hareketi pek sevmiyor, saraylarında oturmayı tercih ediyorlardı. Cezaları da "milli tarih" kitaplarında birkaç sayfayla geçiştirilmek olacaktı!
Ama bu sırada hayli toprak kaybı yaşamamız da kaçınılmazdı. Mısır'da isyan eden hain Mısırlılar Mısır'ı, Mora'da ayaklanan Yunanlar da hadlerini aşıp Yunanistan'ı ele geçirmek istiyorlardı. Maalesef bunda başarılı da olacaklardı. 
Cumhuriyet ile birlikte görece çok dar sınırlara hapsolsak da hareket kabiliyetimizden taviz vermiyorduk. Şimdi iç göçlerle İstanbul başta olmak üzere büyük kentleri fethediyor ama  oralara bu kez adalet değil, Anadolu mimarisinin seçkin örneklerini götürüyorduk. Kimileri "gecekondu" diye burun kıvırsa da Dersaadet'e adeta bir Çankırı silüeti kazandırıyorduk.
 
HAYDİ HİCAZ'A!..

Nitekim "hareketsizliğin" bir toplumun başına gelebilecek en büyük bela olduğunu yurt dışı seyahatlerimizde de anlıyorduk. 20 yıl aradan sonra tekrar gittiğimiz Yunanistan'da örneğin, tavernaların aynı kaldığını, hatta şef garsonun bile değişmediğini görüyor, şaşırıyorduk. Böyle ilerleme olur muydu hiç?
Almanya keza, bırakın yeni AVM ve toplu konut projelerini, kentlerine çivi bile çakmaktan acizdi. Bu nasıl "medeniyet"ti?
İşte tüm bu soruların cevaplarını, hafta içi attığı bir "tweet" ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun verdi! Malazgirt zaferinin seneidevriyesine özel yeni bir marş paylaşan Altun, "Kızıl Elma, gölgesinde nice mazlumun serinlediği ulu çınardır!" diyor ve Cebelitarık'tan Hicaz'a, Balkanlar'dan Asya'ya tüm insanlığın "Kızıl Elma"yı beklediğini müjdeliyordu! Marşın bol kılıç kalkanlı klibi de gözlerimizi yaşartıyor, "Haydi Türkiye'm Allah aşkına / Tarihe bir daha damga vurmaya!" diye bizi göreve çağırıyordu!

MADRİD'E KANAL MI YAPSAK?

Şimdi Elazığ depremine bisküvi gibi direnen son teknoloji ürünü inşaatlarımızı pekala Kosova'ya götürebilir, alçak bir sel saldırısına iman gücüyle karşı koyan Giresun'un mimari inceliklerini Ürdün'e taşıyabilirdik! Atina Akropolü'nü badana, boya ve plastik doğramalarla eskisinden daha güzel hale getirebilir; gerekiyorsa Kanal Madrid projesiyle İspanya'ya kalıcı bir eser kazandırabilirdik!
Zaman, "Arş ileri, marş ileri, dönmez geri, Türk'ün hiltisi" şiarıyla artık "yeni destanlar" yazma zamanıydı! Sarı kamyonlara atlamalı, bir an önce Gürcistan'ı, Ermenistan'ı "duble yollar"la kaplamalıydık!
Yalnız bir sorun vardı. Pandemi nedeniyle sınırlar kapanmış, Avrupa'ya vize başvuruları durdurulmuştu. Nasıl gidecektik oralara? Hem gitsek bile bir avro 8.70 lirayken, orada ne yer, ne içerdik? Orasını çok da düşünmemeliydik.

'GRANNY' ELMA ALIR MIYDIK?

Neticede şimdilik elimizde "kızıl" olanı yok ama marketlerdeki ithal "granny" elmalardan pekala alabilirdik. Kilosu ortalama 7,5 liraydı alt tarafı... Hem Kosta Rika kavunundan sonra Venezuela peyniri de çok yakında sofralarımızda olacaktı. İlginçtir, tüm bu "Kızıl Elma" stratejilerinin yapıldığı bilgisayarların, kliplerin paylaşıldığı binlerce liralık telefonların arkasında da "ısırılmış elma" logosu vardı. Tıpkı Altun'un dediği gibi, tüm insanlık "Kızıl Elma" hasretiyle tutuşmaktaydı ve bu da cihanın "i'la-yi kelimetullah"ı * beklediğinin kanıtıydı! 
"Yurtseverliğin temel taşı az şey ile yetinmedir. Çok iyi bir özelliktir bu, hele elde avuçta zaten bir şey yoksa..." diyen Bertolt Brecht bir kez daha yanılmıştı.

* İ'la-yi Kelimetullah: Allah’ın diniyle tevhit inancının yüceltilip yaygınlaştırılması çabası...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi