Böyle Bir Ülkede Yaşamak Şaka Gibi…

Gördüğümüz, yaşadığımız her şey yalanmış, meğer. Öyle bir ülkede yaşıyormuşuz ki yönetim şeklimiz yedi düveli, demokrasisi en gelişmiş ülkeleri kıskandıracak kadar özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcıymış. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden vazgeçilmiş, güçlendirilmiş ve iyileştirilmiş parlamenter sistemle idare ediliyormuşuz. Halkın iradesi tecelli ediyormuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi herkesi kucaklayacak şekilde bu iradenin temsil edildiği tek yer olmuş. Tüm sorunlar, iktidarıyla ve muhalefetiyle birlikte ele alınıyormuş ve çözülüyormuş. Son derece demokratik bir ülkede yaşamanın tadını çıkartıyormuşuz, aslında. İnsanlar, rahatlıkla düşüncelerini söyleyebiliyormuş, iktidarı eleştirebiliyormuş. İnsanlar, sokakta tek başına koruma ordusuyla dolaşmayan siyasetçilere rahatlıkla ulaşabiliyormuş, yüzlerine karşı tüm sıkıntılarını dile getiriyormuş. Düşüncelerinden dolayı, iktidarı eleştirdi diye ya da farklı görüşü savunuyor diye siyasetçiler, sivil toplum kuruluş temsilcileri, gazeteciler, öğrenciler cezaevlerine atılmıyormuş, yargılanmıyorlarmış. Siyasi partiler hakkında kapatma davası açılmıyormuş. İktidar ve yanlısı partiler, muhalefet partilerini düşman, yasadışı olarak görmüyorlarmış ve toplumda ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye içtenlikle karşı çıkıyorlarmış.

Üniversite öğrencileri yarınından endişe duymadan okuyabiliyormuş. Öylesine bir planlama yapılmış ki, öğrenciler okullarından mezun olduğunda nerede iş bulabileceğinden eminmiş. Okulda okurken devletten aldığı kredileri nasıl geri ödeyeceğim diye düşünmüyormuş. Çünkü devlet, bu kredileri tüm öğrencilere karşılıksız dağıtıyormuş. Çiftçiler, ekonomisi gelişmiş batılı ülkelerde olduğu gibi toprağına ne ekeceğini, aldığı mahsulün elinde kalmayacağını ve kaç liradan satıldığını biliyormuş. Hangi çiftçinin ne ekeceği, belirlenen tarım politikasına göre yapılıyormuş. Mazotmuş, gübreymiş, tohummuş, sulamaymış gibi girdilerle mahsulünü sattığında elinde kalacağı para hep sabitmiş. Esnaf desen öyle… Aldığı malı kaç liradan satacağı, kirasıdır, suyudur, elektriğidir, çalıştırdığı personelin primleriymiş, hangi saatlerde çalışması gerekiyormuş hiç dert etmiyormuş. Çalışanların ve emeklilerin aldığı ücretler enflasyona yenik düşmüyormuş. Asgari ücret insanları açlığa ve yokluğa mahkûm etmiyormuş. Herkesin alım gücü belli standartlardaymış. Devletin üst kademelerinde çalışanların aldığı maaşlar da makul ölçülerdeymiş, hatta diğer kurumların yönetim kurullarında huzur hakkı diye fahiş ek maaşlar almıyormuş, kamuoyunun vicdanları sızlamıyormuş

Bırakın İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmayı, kadınlara şiddet ve tacizler hiç olmuyormuş. Çünkü iktidarından muhalefetine tüm sivil toplum kuruluşları, hatta cami imamları bile kadınların özgürlüğünü kendi özgürlükleri olarak var saymış. Kadınlara saygı duyulması konusunda toplumsal bilinç geliştirilmiş. Hayvan Hakları da artık toplumsal duyarlılığın başında geliyormuş. Başta sokak hayvanları olmak üzere hayvanlara işkence edenler anında takip ediliyor, gerekli cezaya çarptırılıyormuş. Çünkü yeni yasalar getirilmiş başta Merkez Bankası olmak üzere ekonomiyi uğratacağı zarar biline biline öyle keyfi atamalar yapılmıyormuş. Bütçe çarçur edilmiyormuş. Dünyada başka bir örneği olmayan geçiş, hasta ve yolcu garantili yollar, hastaneler ve havaalanları yapılıp halkın parası ödenmiyormuş.

Medya, bir siyasi partinin yayın organı değilmiş. Algı yaratan ve iktidarı şirin göstermek için her türlü dezenformasyonu yayan organlar değilmiş. Medya sektöründe çalışanlar, partiden atanan memurlar değil gerçek gazetecilermiş.

Dış politikamız ise tüm ülkelere aynı mesafede ve kendi çıkarlarımızın korunduğu bir politikaymış. Uzun vadeli planlar ve devletlerarası ilişkiler sağlanmış. Her zaman sonunda büyük zarar ödenen günlük politikalara ve sarkaç davranışlara son verilmiş.

Ve pandemi süreci öylesine bilinçle yönetiliyormuş ki, hiç kimse korkmuyormuş. Aşı sorunu diye bir şey yokmuş. Öğretmenler aşılanmış, okullar tıpkı lokanta, bar gibi “aç-kapa” deneme tahtasına dönüşmemiş. Aşı konusunda herkesin gönlü rahatmış. Ne zaman aşı yapılacağını biliyormuş. Asla ve asla yataydan da baksan üstten de baksan lebalep kongreler yapılmamış. Üstüne üstlük illerin koronavirüs vakalarını belirleyen ülke haritası iktidar partisinin kongrelerini tamamlaması beklenip güncellenmemiş. Yani sıradan, normal bir ülkede yaşıyormuşuz, meğer.

Bugün 1 Nisan.

Böyle bir ülkede yaşamak şaka gibi, değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Adnan Gerger Arşivi