Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

“Bu cinayet, devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır!”

“Suudi gazetecinin ölümünün tüm yönleriyle gün yüzüne çıkıp çıkmayacağı, çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecek.” R. Tayyip Erdogan, Washington Post, Sep 29, 2019.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı, dört yıl önce Suudi Arabistan’ın İstanbul konsolosluğunda infaz edildi.

Hâdimü’l Haremeyn (!) önce “Kaşıkçı geldi, işini bitirip çıktı gitti, sonra görmedik” dedi.

‘Yerse’ derler ya.!

Elbette kimse yemedi…

O zaman “Aaa bizimkiler öldürmüş ama emirle değil, kendi kafalarına göre takılmışlar” dediler.

Kaşıkçı önce boğuluyor, sonra vücudu parçalara ayrılıp valizlere konularak dışarı çıkartılıyor. Sonra da kaybediliyor.! Sanki Hitchcock’un ‘Sapık’ filmi.!

İnfaz görevlileri Muhammed Bin Salman’ın adamları. Kendisi Suudilerin veliaht prensi oluyor…

Birleşmiş Milletler raporuna göre ‘kasıtlı ve önceden tasarlanmış’ bu cinayetten MBS sorumlu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cinayetten kısa bir süre sonra Vaşington Post gazetesindeki ‘köşe yazısında’, öldürme emrinin “Suudi hükümetindeki en üst makamlardan geldiğini” vurguladı. Ama Erdoğan “Bir saniye bile, bu emrin Kral Salman’dan geldiğine inanmamıştı”. Bazıları “Bu problemin zamanla unutulacağını” sanıyorlardı, ama Türkiye kuklaları oynatanın ‘kim’ olduğunu ortaya çıkartacaktı.

Böylece, olabilecek en açık şekilde MBS’yi suçluyor, ‘peşini bırakmayacağım’ diyordu.

Suudiler, Ocak 2019’da on bir ‘zanlıyı’, gizli (!) oturumlarda yargılamaya başladılar. Erdoğan, yargılama (!) sürerken, Vaşington Post’a bir ‘köşe’ daha yazdı. Cinayeti “21. yüzyılın en önemli olaylarından biri” olarak tanımladı, yine ‘gölge hükümeti’ yani MBS’yi sorumlu tuttu.

Erdoğan’a göre bu olay siyasi olmayıp bir ‘adalet’ meselesiydi ve adaleti Suudi mahkemeleri değil “Ancak uluslararası mahkemeler sağlayabilirdi”. “Cemal’in ailesine bunu borçluyuz” dedi.

Üç ay sonra, ‘Hâdimü’l Haremeyn’ mahkemesi üç zanlıyı beraat ettirdi, diğer üçüne ise hapis cezaları verdi. ‘En küçük rütbeli’ beşini idama mahkum etti, onlar da Kaşıkçı’nın—Suudi Arabistan’da yaşayan—çocukları tarafından affedildiler. (Orada Şeriat var ya, böyle olabiliyor.)

Dosya kapandı…!

Ama ne Kaşıkçı’nın cesedi bulunabildi ne de nasıl ortadan kaldırıldığı anlaşılabildi.!

Hani Vaşington gazetelerine ‘köşe’ yazıp aleme ‘adalet’ dersleri veren, “Bu problemin zamanla unutulacağını sananlar yanılıyor” diyen birileri vardı ya, geçen Perşembe MBS’nin, ‘kuklaları oynatanın’ sarayındaydılar—el ele, kucak kucağa, yanak yanağa…

Problem gerçekten de ‘zamanla’ unutulmuş…!

Eski başbakan—yeni Aksakal, altı bakan oradalar.

Çoktan kapanmış davanın dosyasını (!) Suudilere veren Adalet Bakanı da içlerinde…

Yanyana, dirsek temasında dizilmişler—Erdoğan her birini, tek tek MBS’ye takdim ediyor.

Hepsi çocuklar gibi şen; gülücükler, belden temennalar, sanki kırk yıllık dosta hasret kalmışlar.

Dava dosyasının ‘katillere’ devrine muhalefet eden İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, “Suud yetkililerinin ülkemizde gerçekleştirdikleri pervasız ve hunharca cinayet, devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır” diyor, bunlar neredeyse ‘prensin’ ağzının içine düşecekler.

Kaşıkçı’yı “Alçakça şehit edenlerle” yapılan sohbetlerde şaşırtıcı bir samimiyet, yakınlık var.

Bu arada Arap basınında müstehzi ‘Biz davet etmedik, kendileri geldiler’ haberleri dolaşıyor.

Bütün bunlar herhalde salt dostluk ve kardeşlik uğruna, ensar-muhacir aşkına değil…!

O yazılanlar ve söylenenlerden sonra, şimdi bütün dünyanın alaycı bakışları önünde, devletin onur ve saygınlığının bu kadar ayaklar altına alınmasının gerçek sebebi nedir?

Velev ki bazı zorlayıcı ‘duygusal’ nedenler var, yine de bu kadar vıcık vıcık tutum neden?

Bu ziyaret temel bir gerçekliği bir kez daha en acı şekilde yüzümüze vurdu: onlar çok farklı.!

Aslında siyah-beyaz kadar farklı ahlaki değerlere dayalı paralel evrenlerde yaşıyoruz.

Kendilerine ‘yerli ve milli’ diyorlar ama işte ortada duran gerçeklik çok farklı.

Ömer Seyfettin’in ‘Pembe incili kaftan’ hikayeleriyle büyümüş nesillerin yerini, ‘pervasız ve hunhar’ bedevinin ‘terlikli’ çıplak ayaklarına hayranlıkla bakan birileri aldı—adını siz koyun.!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi