Rusya’nın en önemli bankalarına yaptırım uygulanırken yöneticilerine de yasaklar gelmeye başladı. Bu arada ABD Putin’e, üst düzey görevlileri ve ailelerine yeni yaptırımlar açıkladı. Anlaşılan şu ki Biden’ın ağzından dökülen sözcükler boşa söylenmiş değil.

Diğer taraftan hem tedarik zincirlerinin kırılması hem de Rusya-Ukrayna gerginliğiyle yükselişe devam eden enflasyon sebebiyle Fed ve diğer merkez bankaları faiz artırımı konusunda oldukça ciddi planlar yapmaya başladılar. Bu durumun büyüme oranları üzerinde olumsuz tesirde bulunacağı aşikâr. Ancak ülkelerin büyük bir kısmı beklenenden daha yavaş büyümeyi, kontrolden çıkan bir enflasyona göre tercih edilir buluyor. Yani bir anlamda hastanın vücut fonksiyonlarını yavaşlatarak ateşini düşürmeye çalışmak gibi.

Elbette ABD’nin ara seçimleri yaklaşırken ekonominin yavaşlaması Biden ve Demokratlar için iyi haber değil. Ancak Fed üyeleri ses tonlarını sertleştirmiş durumdalar ve faiz adımlarını daha büyük, beklenenden fazla atarak gerçekleştirecek gibi gözüküyorlar. Bu durumda küresel olarak finansman maliyetlerinde hızla yükseliş gerçekleşecek.

ENFLASYONUN SEYRİ FAİZ ARTIŞINA MECBUR EDECEK
Türkiye’de yılsonu enflasyon beklentisi % 50 civarındayken % 14 politika faizi ve % 20 civarındaki piyasa faizleriyle yaklaşmakta olan dalgaya göğüs germek mümkün gözükmüyor. Bir yanda jeopolitik riskler diğer tarafta yüksek enflasyonla küresel mücadele ve sürekli artan üretim maliyetleri, önünde sonunda Türkiye’nin de “hastayı uyutarak yüksek ateşi düşürme” seçeneğine zorlayacak. Bu durumda şu anda ticaret erbabının ya da bireylerin “yüksek” olarak tarif ettiği faizler gelecekteki muhtemel faiz oranlarıyla kıyaslandığında “çok ucuz” kalabilir.

Maalesef gidişatın bana verdiği intiba bu. Ne kadar maharetli olursak olalım, şartlar dâhilinde mecburen yapacaklarımızdan kaçmak imkânsız. Faizler yükselmeye başladığında ekonomi yönetiminde isimlerin tekrar değişeceğini tahmin ediyorum.