Büyükelçiler, amiraller, imamlar…

Bundan tam 14 ay önce, Kanal İstanbul tartışmalarının yine alevlendiği bir sırada, 126 emekli Büyükelçi bunun Montrö Sözleşmesinin de tartışılmasını tetikleyeceğine ve ülkemiz açısından sakıncaları olacağına değinen bir duyuru yayınladık. “Bildiri” değil, “duyuru”.
Duyuruda, Atatürk Türkiye’sinin, Lozan Antlaşmasından sonra en büyük diplomasi başarısı olan Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açılmasının Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açacağına değindik.
Sözleşmenin, Türkiye’nin askerden arındırılmış, uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerinde mutlak egemenliğini tescil eden belge olduğunu hatırlattık.
Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önlediğini ifade ettik.
Rusya’nın da güvenliğinin temel bir belgesi olduğunu söyledik.
Sözleşmeye taraf olmayan ve sözleşmeyi Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören müttefikimiz ABD’nin, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmaya ve kendisinin de taraf olacağı bir sözleşme yapılmasını sağlamaya çalıştığına işaret ettik.
Sözleşmenin tartışmaya açılmasının, Türkiye’ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik sorununa yol açacağını, Türkiye üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilmesi gerektiğini düşündüğümüzü belirttik.
Dışişleri Bakanlığ’nda ortalama 40’ar yıl geçirmiş emekli diplomatlar olarak bu düşüncelerimizi açıklamayı bir sorumluluk olarak görmüştük.
Emekli kamu görevlilerinin böyle bir yola topluca tevessül etmeye hakkı bulunmadığını ifade eden Cumhurbaşkanına katılmıyorum. Anayasanın 26. maddesi öyle söylemiyor.
Bizim bu duyuru, her nedense, 31 Mart tarihinde, yani geçen hafta, tekrar gündeme geldi ve herkes bunun yeni bir girişim olduğunu sandı. Emekli amiraller de yeni olduğunu düşünmüş olacaklar ki, “bu iş asıl bize düşer” diye onlar da bir metin kaleme aldılar.
Bu da hayatları denizde geçmiş emekli askerlerimizin en doğal hakkıdır. Ve mesleki bir sorumluluğun gereğidir. Montrö hakkında emekli amiraller değil de Ayasofya imamı mı konuşacak?
Burada darbe çağrısı yoktur. Zevzeklik filan da yoktur… Amiraller emekli olmuş ve artık sivil toplumun bir parçası haline gelmişlerdir. Tıpkı emekli Büyükelçiler gibi. Sivil toplumun düşünce bildirmesini istemiyor muyuz?
Metinde şekle ilişkin bazı sorunlar var kuşkusuz. 104 emekli amiralin imzaladığı bir metni hiçbir basın mecrası yayınlamakta tereddüt etmezdi. Çok eleştirilen bir internet sitesinde yayınlanması biraz tuhaf olmuştur.
Diğer bir sorun metnin gece saatlerinde yayınlanmış olması. “Düşünce ancak mesai saatlerinde açıklanır” diye bir kural yok elbet. Ancak, sabahın köründe “emekli amirallerin bildirisi” diye bir haberle karşılaşanların yüreğine inmiş olmalı. Amirallerin bunu siteye sabah saatlerinde gönderdiği ve yayın saatinden kendilerinin sorumlu olmadığı yönünde açıklamalar duyuyoruz. Onu da not edelim.
Metnin içeriğine gelince;
Biraz “torba bildiri” olmuş sanki. Tutti frutti. Her şey yan yana. Ayrı ayrı bildiriler konusu olabilecek üç unsur var. Ama haksızlık da yapmamak gerek. Emekli paşalarımızın her Allahın günü metin yayınlamak gibi bir şansları yok. Zaten istemeyiz de…
Darbe çağrısı? Öyle bir anlam çıkarılacak tek bir kelime yok.
Darbe uyarısı? Var. “FETÖ silahlı kuvvetlere sızdı, ne olduğunu gördünüz. Şimdi bu sarıklı paşaları engellemez, orduda bu tipleri tutarsanız aynı şeyler olabilir” diyorlar.
Ama iktidar, yeni bir mağduriyet üretmek ve oradan sempati devşirmek, CHP’ye yüklenmek ve gerçek sorunları örtmek amacıyla bu işe dört elle sarıldı.
“Emekli askerler böyle düşünüyor da görevde olanları tersini mi düşünüyor” diye akıldan geçebilir. Gösterilen tepki o tarafa da bir uyarıdır.
Cumhurbaşkanının açıklamasında sevindirici olan husus, “Montrö Sözleşmesinden çıkmayla ilgili hâli hazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır” sözleridir.
Arkasından gelen “Ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz” sözlerini ise yorumlamayacağım. Sabah ola hayrola…
Ve sabah hayırlı olacak. Hiçbir kuşkunuz olmasın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi