Çember daraldı mı? Yoksa tamamen mi parçalandı?

Ankara’da yaşayan bir gazeteci olarak son günlerde kime “merhaba” desem istisnasız ilk sohbet konusu Koronavirüs salgını, duyduğum ilk cümle ise “çember daralıyor” oluyor, maalesef.
Başkentte yaşayan ve cep telefonlarından arayıp da ulaşamadığım dostlarımın büyük bölümünün Kovid – 19 vakasını yaşadığını öğreniyorum, bir süredir.
Düşünün ki; Ankara’da yaşıyorsunuz, dostlarınız ve sosyal çevreniz var. Bir dostunuzun sesini duymak, hatırını sormak için cep telefonundan arıyorsunuz. Telefon uzun çalmaya karşın açılmıyor. Yanıt olarak, ya “şu anda konuşamıyorum” mesajı otomatik olarak telefonunuza düşüyor. Ya da aradığınız dostunuzun sesini hiç duyamıyorsunuz.
Aradan birkaç gün geçince bu kez dostunuz sizi arıyor ve kendisinin Kovid pozitif olduğunu söylüyor. Ve sizin aradığınızda nefesinin daraldığını ya da halsiz olması nedeniyle aramanıza yanıt veremediğini anlatıyor. Kimi zaman dostunuzun sesini duymak bir haftayı bile buluyor.
Telefonun öbür ucundan gelen yorgun ve bitik gelen sese karşılık hastayı fazla yormamak için ‘acil şifalar’ dileyip görüşmeyi sonlandırıyorsunuz. Böylece bir dostunuzun daha Kovid - 19’un esiri olduğunuzu öğreniyorsunuz.
Benzer süreci bir, üç, beş derken pek çok dostunuzla yaşadığınızda virüsün artık çevrenize yaklaştığını, sıranın size geldiğini, her türlü korunmaya rağmen salgının size bulaşmasının an meselesi olduğunu düşünüyorsunuz. Korku ve paniğe kapılmamak elde değil.
Hele ki bu durum, evdeki aile bireyleri veya iş yerindeki mesai arkadaşlarını kapsayacak şekilde yaşanıyorsa korku ve panik daha da katlanarak sizi içine çekiyor.
• • •
Ankara’da yaşayanların bir süredir içinde bulunduğu durum bundan ibaret.
Yaşam şekli böyle olunca, “çember daralıyor” tanımlaması sıkça yapılıyor kuşkusuz.
Aslına bakarsanız, 11 Mart’ta ilk Koronavirüs vakasının görüldüğü ülkemizde virüsle mücadelede altı ay sonra bugün geldiğimiz noktada çember daralmadı.
Bilâkis çember daralmadı, çember koptu. Dağıldı. Darmadağın oldu.
Elbette, virüsün halen yayılma hızının kesilmediği ülkemizin hemen yerinde benzer tabloyu görmek mümkün.
Ama yeni normal yaşam biçimine geçişle birlikte Ankara’nın durumu ortalamanın çok üzerine çıktı.
Bu durumun farklı gerekçeleri var.
Kontrollü geçiş yerine birden 2019 yaz aylarındaki yaşam biçimine dönmek, virüsü ve virüsle mücadeleyi ciddiye almamak, tüm sağlık emekçilerinin çabalarına karşın kimi zaman devlet kaynaklarının yetersiz kalması, salgınla mücadele konusunda devletin kısa, orta ve uzun vadeli eylem planı olmaması, tedavi yöntemlerinin sıkça değişmesi, hastanede tedavi edilmesi gereken vakaların evlere gönderilerek negatif olan aile bireylerinin enfetekte olarak pozitife dönüşmesi, kamu kurumlarının tam mesaiye geçmesi, buna bağlı olarak toplu taşımadaki yığılmalar gibi parametreleri vaka artışına gerekçe olarak göstermek yanlış olmayacaktır.
Her ne kadar, Sağlık Bakanlığı her akşam düzenli biçimde verileri açıklasa da, Ankara’da yaşayanlar başta olmak üzere toplumun büyük bir kesiminde rakamların doğruluğu konusundaki şüpheler artıyor. Hatta son dönemde şüphe boyutunu da aşıp “kesin bilgi” olarak yayılmaya başlandı.
Virüsle mücadele amacıyla Sağlık Bakanlığı’nca oluşturulan Bilim Kurulu’nun son dönemde yetersiz ve etkisiz kaldığı görüşü hâkim. Kurulun salgınla mücadele kapsamında kimi süreçlerde etkisiz kaldığı son dönemde yüksek sesle konuşulmaya başlandı.
Virüsle mücadelede kontrolün elden çıktığı tıp çevrelerinde konuşuluyor.
• • •
Kötümser yaklaşımda bulunmak istemesem de, Ankara’nın son durumu hiç parlak değil. Türk Tabipleri Birliği Ankara’nın günlük vaka ortalamasının 4 bin dolayında olduğunu açıkladı. Kimi kaynaklara göre rakam daha da yükseğe çıkmış durumda.
Ankara’nın ismi WuhAnkara’ya dönüştü.
Bilim insanları tedirgin.
Zira Ankara’dan sonra sıra İstanbul’a geliyor. Bunun ilk sinyalleri görülmeye başlandı.
İstanbul Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, sosyal medya aracılığıyla sürece dikkat çekti.
Tükek, “Çapa’da 530 testin 81’i pozitif. Pozitiflik oranı yüzde 15’i geçti. Bugünden artık salgının İstanbul için yeniden başladığını söyleyebiliriz. Ağırlıklı gençler ve maalesef zatürre oranı yüksek” değerlendirmesini yaptı.
Farkında mısınız? Bilmiyorum ama sessiz sedasız sokağa çıkma yasakları başladı. Aralarında büyük kentlerin bulunduğu 26 kentin valisi inisiyatif kullanarak 65 yaş ve üzeri yurttaşlara yönelik farklı zaman dilimleri için sokağa çıkıma kısıtlaması başlattı.
Bu durum böyle kalmaz, arkası mutlaka gelecektir.
Ağır geçecek bir kış için ülke olarak hazırlıklı olmaya başlasak çok iyi olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tolga Sardan Arşivi