Ceplerinde kaka taşıyanlar

AKP, hakareti, yalanı, iftirayı, kumpası, tuzağı, tehdidi, şantajı, kini ve nefret dilini birer siyaset aracı olarak kullanmaya tereddüt etmeyen bir siyasi parti.

Bu siyaset anlayışının en öncelikli hedefi olan ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son dönemde öncülük ettiği çarpıcı ve ses getiren eylemleriyle iktidarın dengesini büsbütün bozduğunu ve cumhur ittifakının artan saldırganlığına hedef olduğunu görüyoruz. Başta “Bay Kemal” diye başlayan cümleler olmak üzere, iktidar partisinin, yancı ortağının ve yandaş basındaki yalaka yazarların Kılıçdaroğlu’nu hedef alan hücumları giderek bir tükenmişlik alametine dönüştü. CHP’nin kapatılması fantezisine kapılanlar dahi oldu.

Başarılı bir yükseliş ivmesi yakalayan ve cumhur ittifakının zaman zaman kur yapmaktan ve ittifaka davet etmekten geri durmadığı İYİ Parti ve lideri Meral Akşener bu davetlere olumsuz yaklaştıkça iktidar ve ortağının iyice çileden çıktığı ve her türlü iftira, hakaret ve tehdide başvurduklarını da ibretle izliyoruz.

HDP’nin maruz kaldığı suçlamalar bağımsızlığı su götüren yargı tarafından bile kanıtlanamadığı halde, bu suçlamaların her gün gerçekmiş gibi, kesin bir hükümmüş gibi tekrarlanması ve tekrarlandıkça herkesin inanmasının beklenmesi adalet ve hakkaniyet duygularımızı rencide ediyor.

AKP’den kopanlar tarafından kurulan ve bugün millet ittifakına yakın duran DEVA ve Gelecek Partileri için Erdoğan’ın kendi partililerine “Ölü doğdular. Onlarla meşgul olmayın. Onları ademe (yokluğa) mahkûm edin” dediği halde, her iki partinin mensuplarının veya örgütlerinin sokağa salınan şehir eşkıyasının hedefi oldukları da gözlerden kaçmıyor.

Ya sivil toplum kuruluşları? İnsan hakları örgütleri? Kadın örgütleri? Meslek odaları? Barolar? Gazeteciler, sanatçılar, aydınlar? İktidara biat etmeyen her kişi ve kuruluş alıyor payını AKP’nin saldırılarından.

Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere CHP’nin başarılı büyükşehir belediye başkanlarının da bu sürekli karalama, iftira, başarısız gösterme kampanyasının hedefi olduklarını, gören ve vicdanı olan her vatandaş acıyla izliyor.

31 Mart yerel seçimlerine giderken Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş'a yönelik sahte senet suçlamalarında bulunulmuş, suçlamayı yapan kişi daha sonra resmi belgede sahtecilik, şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suçlarından tutuklanmıştı. Yavaş’a isnat edilen bu temelsiz suçlamayı partili cumhurbaşkanı da bizzat katıldığı yerel seçim kampanyasında tepe tepe kullanmış, “Ankara’yı sahte senet imzalayanlara teslim edemeyiz” diyerek bu asılsız iddiadan medet ummuştu.

Yavaş’a yönelik iftiralar bununla da kalmamış, “Kazanması halinde su faturalarını evlere PKK ve DHKP’liler getirecek” gibisinden zırvalar dillendirilmişti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hedef olduğu iftiralar, hakaretler, engellemeler, kumpaslar saymakla bitmez.

Daha adayken Yunanlı dediler. Terorist dediler. Pontus dediler.

“Limon kumpası” olarak bilinen ve İBB’nin Mersin’de üreticinin elinde kalan limonları satın alarak İstanbul’da ihtiyaç sahiplerine bedava dağıtmasını karalamak için çekilen bir videoda üretici rolüne giren bir AKP’liye, “Limonlar CHP’li yandaş stokçulardan alındı” dedirtildiği ortaya çıkan ve yandaş gazeteci Ahmet Hakan’ın bile “Tüm zamanların en ahmakça kumpası” olarak nitelendirdiği iftira hafızalarımızda.

Daha neler neler… Belediye otobüslerinde sahte izdihamlar yaratılarak CHP’li belediyenin beceriksizlikle suçlanması,

Bir AKP’li bakanın bir FETÖ tutuklusuna İmamoğlu’na iftira atması karşılığında tahliye, beraat ve para vaat etmesi,

AKP İstanbul il yönetiminden bir kişinin İmamoğlu’nun PKK ve FETÖ’ye “Gelin Türkiye’yi hep beraber yönetelim” dediği iftirası,

İmamoğlu’nun işe gidip gelmek için kullandığı minibüse Gülen’in adının baş harflerini ve doğum yılını içeren 34 FG 1941 plakası montajlanarak troller tarafından sosyal medyada yayılması,

Geçen yaz Marmara denizinde beliren müsilajı İmamoğlu’nun Silahtarağa biyolojik arıtma tesisi projesini iptaline bağlayan bilimden ve gerçekten uzak iftira ve daha nicesi…

Ama bunların en inanılmazı, kimlerin cesaretlendirerek sokağa saldığı tahmin edilebilecek bir insan müsveddesinin, cebinde taşıdığı köpek kakasını bindiği tramvayın koltuğuna bırakarak aklı sıra İstanbul toplu taşıma ağını kullananların maskotu haline gelen bir köpeğe, Boji’ye iftira atması oldu.

Dünya basınında da geniş yer almış ve büyük sempati yaratmış bir köpek üzerinden bir belediyeyi, onun başkanını ve mensup olduğu partiyi karalamak, “kaka atmak” maksadıyla cebinde köpek kakası taşımak…

Bu olay yukarıda anlattığım her şeyin bir özeti sanki.

Ama cebinde kaka taşıyanlar unutmamalı ki, o kaka bir gün yüzlerine gözlerine bulaşır.

Bulaştı da zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi