ÇEVRİMİÇİ ORTAMLARDA ÇOCUKLARDAN TOPLANAN VERİLERİN SAHİBİ KİM?

Dijital medya ve çocuk üzerine çalışmalar yürüten İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Esra Ercan Bilgiç, dünyanın tartıştığı fakat Türkiye’de hiç gündeme gelmeyen bir soruyu soruyor:

Eğitim teknolojileri aracılığıyla çocuklardan toplanan verilerin sahibi kim? Bu soru tabi akla şunu getiriyor: Çocuklar ileride bu veriler nedeniyle ayrımcılık yaşayacaklar mı?

‘Çocuklarınızı sanal dünyadan koruyun’

‘Çocuklarda yeni bağımlılık: Dijital Oyunlar’

‘Ana babalar dikkat! Sanal dünyada büyük tehdit!’

‘Sanal dünya çocukların hayal dünyasını köreltiyor’

‘Çocuk oyunu deyip geçmeyin’…

Bu başlıklar uzayıp gider. Ancak çocukların medya kullanımıyla ilgili sadece risklere odaklanmayı bir kenara bırakıp, çocuklar için bu dünyadaki fırsatları da konuşmanın vakti çoktan geldi. Dijital medya kullanımını çocuk hakları çerçevesinde değerlendiren,çocukların medya kullanımı konusunda çalışmalar yürüten, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde oluşturduğu dijital medya ve çocuk platformuyla Türkiye’de bu konularda bilgi edinmek isteyenler için ciddi bir boşluğu dolduran Yeni Medya Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Esra Ercan Bilgiç çocuklar için dijital medya okuryazarlığı üzerine bir kitap serisi yayımladı. Bu serinin ilk kitapları siber zorbalık ve sahte haberler üzerine.

Bilgiç’le, dijital medya okuryazarlığının çocuklar ve aileler için önemini, siber zorbalığın ne olduğunu, siber uşaklaştırma gibi yeni kavramları ve ekran süresinin ne olması gerektiğini konuştuk. Özellikle çevrimiçi ortamlarda çocukların korunması konusunda ailelerin yalnız bırakıldığı gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bilgiç özellikle teknoloji şirketlerinin ve hükümetlerin bu konuda sorumluluğu olduğuna dikkat çekiyor.  Türkiye’de hiç gündeme gelmeyen, dünyada tartışılan çocukların verilerinin sahibinin kim olduğu ve bu verilerin hangi amaçlarla kullanılacağı da önemli bir tartışma konusu. Bilgiç sorularımızı yanıtladı.

Dijital medya okuryazarlığı nedir?

Dijital medya okuryazarlığı; medya okuryazarlığı becerilerinin dijital, çevrimiçi dünyaya taşındığında nasıl güncellenmesi gerektiği üzerine düşünmemizle ilgili. Çocuklara kazandırılması gereken birtakım beceriler var. Bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Sadece çocuklar değil yetişkinler de dijital medya okuryazarlığına ihtiyaç duyuyor. Özellikle şunu belirtmek lazım: Karşılaştığımız içeriğin kaynağı nedir? Bu kaynaktan iletilen mesajların amacı nedir? Bu mesajlar neden iletiliyor ve kime hitap ediyor? Benden başkaları da bu mesaja bakınca aynı düşünceyi mi ediniyor yoksa farklı düşünceler mi ediniyorlar? Bunları sorgulamak üzerine bir beceriler bütünüdür. Aslında üretilen her bir mesajın bir amacı vardır. Bu amaçlar doğrultusuna acaba kâr etmek gibi bir amacı mı var yoksa ideolojik bir amacı mı var? Bütün bunları sorgulamakla ilgili.  

“ÇOCUKLAR TEK BAŞLARINA

DİJİTAL OKURYAZARLIK BECERİLERİ KAZANAMAZ”

Kitaplarınız aileler için bu alanda bir rehber olabilir mi?

Evet, amacı da bu. Yapılan bütün akademik çalışmalar, uluslararası kuruluşların yürüttüğü, siyaseti de etkilemeye yönelik çalışmalar, raporlar göz önünde bulundurulduğunda çocukların güçlenmeye ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor.  Çocukların güçlenmesi için ailelerin ve öğretmenlerin arabuluculuğuna ihtiyaçları var. Yani çocukların tek başlarına, kendi kendilerine dijital dünyada, dijital okuryazarlık becerilerini edinmeleri mümkün değil! Doğru yönlendirme ve çocuklarla konuşmak çok önemli. 2016 yılından bu yana bu alanda çeşitli çalışmalar yapıyorum, ailelerle görüşüyorum, seminerler veriyorum. Şunu görüyorum: Aileler çocuklarıyla konuşmak istediklerini ama ne konuşacaklarını bilmediklerini söylüyorlar. Bu kitap serisi bunu hedefliyor. Çocuklar anne babalarının desteğine ne kadar ihtiyaç duyuyor, bu mesaj geçsin istiyorum ve   dijital medyada çocuklar yalnız değil, aileleriyle birlikte var olduklarını fark etsinler. Anne, baba ve öğretmenlerin bu alanda kendilerini geliştirmeleri için bir son söz de ekledik. Farklı kaynaklara linkler de var.

“AİLELERİ KAPSAYACAK BİR EĞİTİM SEFERBERLİĞİ YOK!”

Aileler, çocukların çevrimiçi dünyada korunmaları konusunda yalnız bırakılmış durumda. Siz ne dersiniz? MEB öğretmenler için dijital medya okuryazarlığı rehberi oluşturdu ama ailelerle ilgili bir çalışma göremedim.

Öyle gerçekten. Bu sadece Türkiye için de geçerli değil. Dünyada böyle bir durum var ve bu boşluğu kapatmaya çalışan sivil toplum kurumları, uluslararası kurumlar var. Anne babaya yönelik kapsamlı bir proje olmasa bile küçük küçük projeler var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bir çalıştayına katılacağım. Öncesinde bir konferans yapıldı, sunumlar oldu, incemeler yapıldı. Oradan bir rapor çıkacak ve öneriler getirilecek. Aileleri kapsayacak şekilde bir eğitim seferberliği henüz gündeme gelmiş değil! Common Sense Media kurumunun var olma sebebi bu. Anne babalara yönelik, onları bilinçlendirmeyi amaçlayan platformların var olma sebebi bu. Dijital Medya ve Çocuk platformunun var olma sebebi de bu. Türkiye’de bu alanda boşluk var. Bu boşluğu kapatmak için dünyadaki örneklerine benzer neler yapılabilir sorusuyla yola çıktım.

“SORUMLULUK TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİNDE

VE HÜKÜMETLERDE”

Dijital medyanın avantajlarına da odaklanmak gerekiyor. Medyada yayımlanan haberlere baktığımızda daha çok riskleri konuşuyoruz sanırım.  Çuvaldızı kendimizi de batıralım. Medya fazlasıyla tehlikelere odaklanmıyor mu?

2015-2020 yıllarını kapsayan bir çalışma yaptım. Gazetelerde ‘Dijital Medyayla Çocukların İlişkisi Nasıl Sunuluyor?’ başlıklı bir çalışmaydı. Sansasyonel haberler gazetecilerin ilgisini çekiyor. “Tehlike var, aman dikkat!” gibi uyarı niteliğinde haberler vardı. Riskler var ancak dijital dünya ciddi fırsatlar da sunuyor çocuklara. Fırsatlarla ilgili de çocukları teşvik etmek hatta internete erişimlerini garanti altına almak gerekiyor. Gazetelerdeki haberler anne babalara hitap ediyor. Neden anne babalara? Literatüre baktığımızda da olması gereken, asıl hitap edilmesi gereken paydaş teknoloji şirketleri. Etik olmaktan çok uzak bir davranış içinde teknoloji şirketleri. Tüm dünyada bu böyle. Çocuklara yönelik ayrı tasarımlar yapılması gerektiği yönünde çalışmalar var. İngiltere’de geçen yasalar var. Bağımlılık yapan tasarımlardan farklı tasarımlar olması gerektiği, çocuk verilerinin saklanmaması gerektiği, çocuk verileri kullanılarak çocuklara reklam izlettirilmemesi gerektiğine yönelik birtakım yasal düzenlemeler var. Teknoloji şirketlerine ve hükümetlere sorumluluk düşüyor. Düzenleme yapın, burayı bu kadar boş bırakmayın demek gerekiyor. Gazetelere baktığımızda sanki dijital dünyada çocukları koruma, kollama sorumluluğu sadece anne babalarınmış gibi davranılıyor. Tabi ki ailelerin çocuklarıyla sohbet etmeleri, onlara eşlik etmeleri gerekiyor ama tek başına onlar sorumlu değil!

Doğru medya kullanımına çocuk hakları çerçevesinden bakıyorsunuz. Pandemide ciddi sorunlar yaşandı. Çocuklar arasındaki eşitsizlik görünür hale geldi. Pek çok çocuğun internete erişimi veya cihazı yoktu.

Öncelikle dijital dünyada çocuk hakları dediğimizde risklerden onları korumak ama fırsatlardan yararlanmalarını sağlamak gerekiyor. Çocukların internete erişim hakkı bir öncelik. Türkiye bu konuda adım atmaya çalıştı, geçmişte çeşitli projeler gündeme geldi ama bunlar ne kadar yeterli oldu? Ne kadar başarıya ulaştı başka bir konu. Çocukların bilgi edinme hakları var. Birleşmiş Milletler tarafından çocuk haklarının nasıl yorumlanacağına dair belgeden yola çıkarak anlatıyorum. Eğitim fırsatlarına erişme ve bu haklardan yararlanma haklarını garanti altına almak gerekiyor. Çocukların sağlık bilgilerine erişme hakkı özellikle belgelerde üzerinde durulan konulardan biri; cinsellik eğitiminin bulunmadığı konusu. Türkiye de bu ülkelerden biri.  Çocukların bu mecralarda doğru ve güvenilir bilgiye ulaşma hakları var. Kendi dillerinde kaliteli içeriye erişme hakkı da olmalı.

“ÇOCUKLARI DİNLEMİYORUZ”

Verilerinin ticari amaçlarla kullanılmamasını talep etme hakları olması lazım. Bu ne yazık ki mümkün değil! Eğitim teknolojileri aracılığıyla çocuklardan toplanan verilerin sahibi kim? Türkiye’de hiç gündeme gelmeyen konulardan biri. Ama dünya bununla meşgul. Büyük bir veri.  Bu veriler nedeniyle ayrımcılık yaşayacaklar mı? Bugün başarısız oldukları bir konu sebebiyle ileride yapay zekâ filtrelemeleri yüzünden bazı fırsatlara erişemeyecek duruma gelecekler mi gibi tartışmalar yapılıyor. Onun dışında katılım hakları var. Birbirleriyle ilişkide olma hakları var. Kendi fikirlerini ifade etme, düşüncelerini aktarabilme hakları tanınıyor ama biz çocukları dinlemiyoruz. Çocuklar adına çocukların çok büyük tehlikelerle karşı karşıya oldukları ön kabulüyle anne babaların buna engel olması yönünde mesajlar veriliyor. Çocukları nasıl daha fazla duyarız, bu fırsatlardan nasıl yararlanabilirler bunları maalesef pek konuşmuyoruz. Çocuk hakları dediğimizde bunlardan konuşmak lazım. Söylenmesi gereken en önemli şey çocuğunuzla sürekli pozitif iletişimde olun. Dijital dünyadan bağımsız güçlü bir güven tesisi gerekiyor. Öncelik bu. O zaman çocuk da risklerden korunma amacıyla size gelecektir. Sizden korkmayacak sizin desteğinizi isteyecektir. Siber zorbalık mağduru olmuş çocukların daha da mağdur olmalarının sebebi anne babalarıyla konuşmamaları.

“SİBER ZORBALIĞA ORTAOKULDA SIK RASTLIYORUZ”

Çocuk kendisine siber zorbalık yapıldığını nasıl anlar?

Utanma duygusu yaşamakla ilgili siber zorbalık. Kendisinin haberi olmadan, kendisine yönelik sözlü, görüntüyle aşağılama, küçük düşürme, utandırma gibi. Yapılan şeyin dereceleri de değişebilir. Sosyal medyada, whatsapp mesajlarında veya sms’le olabilir. Bunların hepsi siber zorbalığa girer. Emel Baştürk Hoca’nın kitabındaki siber zorbalık tanımını kitabın arkasına koydum. Madde madde neler siber zorbalığa girer var. Bir de siber zorbalık yapan çocuk var. Bazen siber zorbalık yaptığını çocuk fark etmeyebilir. Onları siber zorbalık kavramının varlığından haberdar etmek o nedenle dijital medya okuryazarlığı kazandırmak önemli. Bir arkadaşının fotoğrafını ondan izinsiz paylaşmak siber zorbalığa girer. Başkasının kişisel haklarının ihlali anlamına gelir. Siber zorbalığın mağduru olabileceği gibi bir de arkadaş çevresi var. Ergenlik döneminde özellikle ortaokulda çok sık rastlanan bir konu. O çocuklar mağdurun yanında mı yer alıyor yoksa siber zorbalık yapan çocuğa mı katılıyor? Bu da önemli. Çevredekileri de ilgilendiren bir durum. Mağdur olan öfkeyle mi karşılık veriyor yoksa yardım mı istiyor? Sosyal, duygusal beceriler bütünü ile çözülebilecek bir şey.

SİBER UŞAKLAŞTIRMA NEDİR?

Siber uşaklaştırma hukukun da ciddi konusu. Cinsel taciz, cinsel istismar konusu yoğun. Genellikle yetişkin kimse sosyal medya platformları üzerinden bir çocuğa çocukmuş gibi yaklaşıyor sanki akranıymış gibi. Çocuğun güvenini kazanmaya çalışıyor ve özel bilgiler toplamaya çalışıyor. Bir süre sonra ailesine değil kendisine güvenmesi gerektiğini söylüyor. Bunu bir yetişkin de yetişkine yapabiliyor. Sonra fotoğraflar aracılığıyla cinsel sömürü başlıyor. Siber zorbalıkta da psikolojik destek gerektiren durumlar olabiliyor ama siber uşaklaştırmaya karşı uyanık olmak gerekiyor. Platformlar buna yönelik tedbirler almaya başladı. Hukuki kurallar getirmeye başladılar. Anne babaları aşan bir süreç. Önemli sonuçlar da alınıyor.

Kız ve erkek çocuklarına ilişkin ayrı veriler var mı?

Farklı ülkelerden raporlar var. Literatür taramasında cinsellikle ilgili konularda en fazla neler ön plana çıkıyor denildiğinde kız çocuklarının daha fazla etkilendiğine yönelik veriler mevcut.

“EKRAN SÜRESİNE DEĞİL, İÇERİĞE ODAKLANALIM”

Ekran süresi her yaşa göre değişir mi? Pandemiyle birlikte çocukların ekran karşısında geçirdiği süre çokça konuşuldu.

Yaşa göre değişmesi gerektiğini savunan kurumlar var. Amerikan Pediatri Akademisi gibi. Ancak akademik literatür bunun böyle olmadığını söylüyor. Ekran süresine değil, ekran süresi boyunca çocuğun hangi içerikle haşır neşir olduğuna bakılmalı.  Elbette 0-3 yaşta hiç ekrana gerek yok. 3-6 yaş arasında ekran süresi kısıtlı olmalı. İlkokul, ortaokul çağında yaşa göre değişmekle birlikte öncelik yine de içerik olmalı. İlkokula giden çocuk bir saat baksın, ortaokula giden iki saat gibi bir bilgi yok. İlkokula giden bir çocuk sizin kontrol edemediğiniz algoritmaların karşısına çıkardığı içerikleri mi izliyor yoksa akranlarıyla buluşamadığı bir ortamda iki saat akranlarıyla sosyal etkileşime mi giriyor? Süreden çok bu çocuk ne yapıyor? Youtube mu izliyor ya da kendisine faydalı olacak ilgi alanına yönelik bir şey mi izliyor? Ya da üç saat sinema filmi mi izliyor? Yaşa göre süre artabilir ama öncelik süre hakkında düşünmek değil. Günlük yaşam dengesi hakkında düşünmemiz gerekir. Dengeye, içeri ğe odaklanalım sonra süreye bakalım. Dünya Sağlık Örgütü de bunu söylüyor.

Peki çocuklar için dijital dünyanın avantajları neler?

En başta eğitim ve bilgilenme fırsatları geliyor. Doğru içerik seçildiğinde, doğru güvenlik ayarları yapıldığında hobilerini geliştirme fırsatları var. Etkileşimde kalma, iletişimde kalma fırsatları önemli. Şunun farkında olmamız lazım. 1980’lerde çocuktum. Sokakta oynuyordum ama benim çocuklarım sokakta oynayamıyor. Bu ailelerin ve çocukların suçu değil. Bir toplumsal dönüşümü deneyimliyoruz. Görüntülü konuşma, arkadaşlarıyla dijital oyun oynama çocukların sosyalleşme ihtiyaçlarını gideriyor. Çocukların kendi fikirlerini duyurma fırsatı var. Greta Thunberg bunun bir örneği. İklim denilince aklımıza çocuklar geliyor. Bu böyle bir fırsat veriyor çocuklara.  

Dijital medya okuryazarlığı serisinde sırada hangi kitaplar var?

Şadi Bey var. Dengeli ekran süresiyle ilgili bir kitap. Şadi Bey, Devrim ve Ekin kardeşlerin evine gelen bir kumru. Kendisiyle ilgilenilsin diye ekranlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Dördünce kitabımız; Şadiye Hanım. Kişisel verilerle ilgili. Çocukların kişisel verilerinin internette ortaya saçılmaması gerektiğine ilişkin bir kitap olacak.

Çocuk Kitapları

DÜNYANIN UCUNDAKİ FENER

Jules Verne

İş Bankası Yayınları

Dünyanın Ucundaki Fener, Jules Verne’in son yapıtlarından biri. Ölümünden sonra 1905’te oğlu Michel Verne tarafından yayımlandı. Kitabındaki coğrafi betimlemeleri, denizcilik bilgileri okuru hayal dünyasında bir gezintiye çıkarıyor.

Fenerin ilk bekçileri, Güney Atlantik’in güneydoğu ucunda, iki okyanusu birbirine bağlayan ticaret gemilerine kılavuzluk ederken, bekçiler adada yalnız olmadıklarının farkına varırlar. En çetin doğa koşullarına dayanıklı olan bu fener bakalım bu sinsi düşmanlara karşı da dayanabilecek mi?

BUZUL ÇAĞI

Bilgin Adalı

Yapı Kredi Yayınları

‘Buzul Çağı’ kitabında ailelerini ellerinden alan ve yaşadıkları coğrafyayı tanınmaz hale getiren büyük çığın ardından yapayalnız kalan iki kardeşin hikâyesini okuyoruz. Soğuk ve zorlu kışı, anne babalarından öğrendikleri hayati bilgilerle sağ salim geçiren Orka ve Şin’in tek amacı, güneşin doğduğu yerle battığı yer arasındaki daha sıcak topraklara ve orada yaşayan diğer insanlara ulaşmaktır. Onları büyük tuzlu suyuyla tanıştıracak bu uzun ve maceralı yolculuk, yeni aşkların, yeni bir klanın ve uygarlık merdivenindeki yeni bir basamağın müjdecisidir.

HADİ AMA BABA

Christine Nöstlinger

Günışığı Yayınları

Hadi Ama Baba kitabı Christine Nöstlinger’in Türkçe’ye çevrilen ilk gençlik romanı. Bu romanın pek çok ödülü de var. Nöstlinger’i belki Kim Takar Salatalık Kralı’nı kitabından ya da Konserve Kutusundan Çıkan Çocuk veya Alev Saçlı Çocuk kitaplarından da hatırlayanlar olacaktır. Hadi Ama Baba kitabında bir ailenin hikâyesini okuyoruz.

SUDA KAYBOLMAK

Vladimir Tumonov

Günışığı Yayınları

Matematiği ve coğrafyayı sevdiren fantastik romanlarıyla ünlü Vladimir Tumonov, haritada kaybolmak macerasına devam ediyor. Bu kez Alt Kardeşler bir sel felaketine sürükleniyor. Bilmeceler ve ipuçlarıyla ilerleyen hikâyede yazar, iklim krizine de dikkat çekiyor.

Haftanın Kitapları

Cesaret Ana ve Çocukları

Bertolt Brecht

Cesaret Ana, 17.yüzyılda Otuz Yıl Savaşları sırasında savaş meydanlarını arşınlayarak, bulduğu her şeyin ticaretini yapan bir satıcıdır. Ancak hayatta kalmak için verdiği bu mücadele aynı zamanda geri dönüşsüz kayıplar anlamına da gelir. Savaş karşıtı metinler arasında en başta gelen kitap, savaşın dehşetine kapılanları, kötülüğe ortak olanları hatırlatıyor.

TRAGEDYALAR

Edip Cansever

Yapı Kredi Yayınları

Edip Cansever’in İkinci Yeni’den ayrı yönlerini gösteren “Tragedyalar”da şair, dizenin işlevini yitirdiği düşüncesiyle tiyatrodan, diyalogdan, iç monologdan yararlanır; düzyazının olanaklarını şiire taşır.  Her yönüyle modern şiire yeni özellikler, taze bir hava ve özgün biçimler getiren bir kitap “Tragedyalar”.

KEN TAÇ DİS

Zafer Algöz

İnkılap Yayınları

Usta oyuncu Zafer Algöz, merakla beklenen üçüncü kitabı Ken Taç Dis ile mizah serüvenine devam ediyor. Algöz, çocukluğundan gençliğine ve ustalığına kadar geçen zamanda yaşadıklarını eğlenceli anlatım gücüyle aktarırken bolca güldürüyor, düşündürüyor ve hüzünlendiriyor. Hayatında önemli bir yere sahip olan Kars, Trabzon ve Bursa anılarını anlatıyor.

Çok Satanlar

1.Kıyamet Emeklisi, Şule Gürbüz

2. Tiamat, İhsan Oktay Anar

3. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

4. Kozmos: Evrenin ve Yaşamın Sırları, Carl Sagan

5. Mutlu Olma Sanatı, Arthur Schopenhauer

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi