CHP İKTİDAR OLABİLİR Mİ?

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 29, 2020 / 07:59

Çok değil bundan 18 ay önce, yani 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nin yapılmasına bir ay kala “CHP iktidar olabilir mi” şeklinde bir soruyu CHP’nin sadık seçmenleri hatta parti üyeleri de dahil kime soracak olursak olalım büyük olasılıkla olumsuz yanıt alırdık. Bunun sebebi çok açık. AK Parti’nin siyaset sahnesine girdiği 2001 yılından bu yana yapılan genel seçimlerde CHP’nin almış olduğu oylar bu olumsuz kanaatin en önemli sebebidir. CHP 2002’de %19.4, 2007’de %20.9, 2011’de %26, 7 Haziran 2015’te %25, 1 Kasım 2015’te %25,3 ve yapılan son genel seçim olan 2018’de ise Cumhurbaşkanlığı’nda %30,6 ve TBMM seçimlerinde ise %22,6 oy oranlarına ulaşabildi.
Çok açıktır ki bu oy oranları ile iktidarın yakınına bile yaklaşması mümkün olamadı. Hele başkanlık sistemine geçildikten sonra iktidara giden yol için gereken %50+1 zorunluluğu sadece CHP’nin değil, bütün partilerin tek başına iktidar ümitlerini tamamen yok etti.
Genel seçimlerde bir araya gelmeyi başaramayan muhalefetin, yerel seçimlerde büyükşehirlerde ortak hareket etmeyi başarması bir anda mevcut ve kanıksanan siyasi tabloyu altüst etti. İktidar bloku, aralarında İstanbul ve Ankara gibi AK Parti’nin hiç kaybetmediği, Adana gibi AK Parti ile MHP arasında el değiştiren iller de dahil olmak üzere toplam 11 Büyükşehir Belediyesini, muhalefetin çatısı altında birleştiği CHP’ye kaybetti.
O günden sonra başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin ve seçmenlerinin Cumhur İttifakı’nın yenilebileceğine olan inancı güçlendi. Bu ümit, tüm muhalefet partilerinin ilk yapılacak genel seçimlere daha bir ümitle hazırlanmaya başlamasına vesile oldu.
Bu duyguyu en açık biçimde geçen hafta sonu 37. Olağan Kurultayı’nı yapan CHP’de görmek mümkündü. CHP daha haftalar öncesinden bunu “İktidar Kurultayı” olarak isimlendirmeye başladı ve bütün iletişimini bu doğrultuda kurguladı.
YENİ DEVLETÇİLİK: GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET
Kurultaydan bir hafta önce Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Gazetesi’nde yeni dönemde CHP’nin ekonomi yaklaşımını anlatan bir makale yayınladı. Aslında sadece ekonomik model demek haksızlık olur. İktisat ve sosyal politikaları harmanlayan bir yaklaşımla ele aldığı ve “Yeni Devletçilik” olarak isimlendirdiği bu model, her ne kadar Sn. Kılıçdaroğlu bu kavramı kullanmaktan bilinçli bir biçimde kaçınsa da, aslında sosyal demokrasinin prensiplerine dayanıyor.
Kimileri devletçiliğe dayanan bu modele dudak bükebilir ama şurası kesin ki, önümüzdeki seçimlerde siyasal alanda Başkanlık Sistemi/Parlamenter Sistem, ekonomik alanda ise AK Parti tipi kuralsız ve keyfi Devlet Kapitalizmi ile alternatif ekonomik modellerin rekabeti yaşanacak. Mevcut ekonomi modeline temel olarak iki alternatiften bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi piyasacı liberal ekonomi, ikincisi ise sosyal demokrasinin öngördüğü devletçiliğe dayalı ve sosyal adaletçi model. Ama ekonomik olarak iyice hırpalanmış bir ülke ve toplumda liberal politikaların seçmen tarafından tercih edilme olasılığı sosyal demokrasiye göre daha düşük bir olasılık. Dolayısıyla ortada bir seçim takvimi olmamasına rağmen, ekonominin kötüye gidişinden canı yanan insan sayısı arttıkça erken seçim senaryolarının daha fazla dillendirildiği bir ortamda, sanki seçim kampanyası yürütürcesine ekonomi modelini ilan etmek CHP açısından stratejik bir adımdır.
İKİNCİ YÜZYILA HAZIRLIK BEYANNAMESİ
CHP adeta bir seçim kampanyası şeklinde sürdürdüğü kurultay iletişimini, Sn. Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı ve CHP’nin devlet yönetimi anlayışını anlatan “İkinci Yüzyıla Hazırlık Beyannamesi” ile taçlandırdı. Cumhuriyet’in yüzüncü yılını doldurup ikinci bir yüzyılın başlayacağını ve bu yeni yüzyıla CHP’nin hazır olduğunu vurgulayan beyannamede 13 prensip ilan edildi.
Diyanet İşleri Başkanı’nın Ayasofya’nın ibadete açıldığı Cuma namazında okuduğu hutbede sarfettiği ve Atatürk’e lanet okunduğu şeklinde tepkilere neden olan sözlerinin yol açtığı hararetli gündem nedeniyle bu beyanname hak ettiği ölçüde tartışılamadı.
Beyannamede güçlendirilmiş parlemanter sisteme dayalı yeni anayasadan hukuk devletine, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin nasıl sağlanacağından, içinde YÖK’ün olmadığı eğitim sistemine, devlette liyakat sisteminin egemen kılınmasından merkezi/yerel yönetim dengesinin nasıl kurulacağına ve Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasını da kapsayacak şekilde dış politika prensiplerine varıncaya kadar önemli konular tartışılıyor.
Bu yazıda, beyannamede ilan edilen 13 prensibin tamamını tartışmayı düşünmüyorum. Ancak özellike üç başlık benim açımdan çok dikkat çekiciydi. Bu köşeyi takip edenler, önümüzdeki dönemde siyasetin yeni enerji merkezlerinin kadınlar, çevreciler ve Kürtler olacağını çeşitli defalar dile getirdiğimi hatırlayacaktır. Beyannamede her üç enerji merkezine de geniş yer ayrılmış.
İktidarın İstanbul Sözleşmesini kaldırmak için hazırlık yaptığı bir ortamda CHP hem bu sözleşmeyi sahipleniyor hem de kadına yönelik şiddetin önlenmesinin öncelikli bir “devlet politikası” haline getirileceği belirtiliyor. Daha sonra bunun da ötesine geçerek, Seçim Yasası değişikliğiyle cinsiyet kotası getirileceği ve kadınların parlamentoda temsilinin yasal güvence altına alınacağı vaad ediliyor. Özellikle büyük kentlerde yaşayan, iktidarın ve taraftarlarının kadınlara karşı söylem ve tutumlarından tedirgin olan kadınların bu yaklaşıma ilgi duyacağı aşikardır.
Beyannamenin çevre duyarlılığı olanlara yönelik bölümleri de oldukça dikkat çekicidir. Sn. Kılıçdaroğlu’nun “bizim de kuş görme, orman görme, deniz görme, güneşi görme hakkımız var” şeklinde açıkladığı “Ekosistem Hakkı”nın anayasal güvenceye kavuşturulacağı vaadine duyarsız kalabilcek bir çevre dostu olabileceğini pek zannetmiyorum.
Yerel seçimlerde AK Parti’nin büyükşehirlerde yaşadığı hezimetin önemli nedenlerinden biri de çevre dostu olmayan şehircilik politikalarıydı. Sn. Erdoğan bu konunun sorun yaratacağını öngörüp yaptıkları uygulamalardan kendisinin de rahatsız olduğunu açıkça ifade etti. Ancak bu özeleştiri bile tepkileri teskin etmeye yetmedi. Hükümetin tam gaz yürütmeye çalıştığı Kanal İstanbul projesi çevreci duyarlılıkları daha da arttıracak. Tüm bunlar CHP’nin bu yeni çevreci yaklaşımını seçmen açısından cazip hale getirecektir.
Bana göre beyannamenin en özel yönü Kürtlerle ilgili olan bölümleridir. Uzun yıllar aradan sonra CHP ilk kez açıkça “Kürt Sorunu” ifadesini kullandı. Kürt sorununun TBMM eliyle çözüleceği ve egemen güçlerin bu sorunu bir manivela olarak kullanmasına izin verilmeyeceği güçlü biçimde vurgulanıyor. Bununla da yetinilmeyip ayrıca Kürtlerin tercihlerine bundan sonra saygı duyulacağını ifade etmek için “kayyım” uygulamasına son verileceği de kesin bir biçimde beyannamede dile getiriliyor.
Kürtlerle uzun yıllar arasına mesafa koyan CHP bir süredir bu politikasını tamamen terk etti ve içinde bulunduğumuz konjonktür için cesur sayılabilecek adımlar attı. Kürtler, CHP’nin bir süredir muhafazakarların yanı sıra ulaşmaya çalıştığı ikinci seçmen grubu oldu. İkinci Yüzyıla Hazırlık Beyannamesi’nde yer alan ifadeler elbette ki Kürtlerin bir anda CHP’ye yönelmesini sağlamayacak. Zaten CHP’nin de böyle bir ham hayal içerisinde olduğunu zannetmiyorum. CHP’nin bu adımları, AK Parti’den kopan ve HDP’ye başından beri hiç sıcak bakmayan özellikle büyük kent Kürtlerini hedefliyor. Yerel seçimlerde bu gruptan oy almayı başardı, önümüzdeki seçimde ise AK Parti’yi geçerek Kürtlerin ikinci partisi olmayı hedefliyor.
SONUÇ
Başlıktaki soruya geri dönecek olursak, CHP’nin ilk seçimlerde iktidar olabileceğini söylemek için henüz elimizde yeterli veri olmadığını belirtmeliyiz. Dolayısıyla şu an için “CHP iktidara yürüyor” şeklinde bir tahminimiz söz konusu değil. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki, CHP önümüzdeki seçimlere her zamankinden daha yüksek bir motivasyon ve profesyonellikle hazırlanıyor. Ve eğer kendi tabanına “CHP iktidar olabilir mi?” diye sorulacak olsa, 18 ay öncekine göre çok daha yüksek oranda olumlu yanıt alınacağını düşünüyorum.
İnanmak başarmanın ön koşuludur.

İbrahim Uslu

30 Temmuz 1966 tarihinde doğdu. Lisans eğitimini 1983-1987 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nde tamamladı. Yüksek Lisanasını aynı üniversitede 1988-1991 yılları arasında Sosyal Politika üzerine yaptı. 1993-1995 yıllarında Amerika Birleşik Devletlerinde Doktora Seminerleri için bulundu.

1995 yılında başladığı Doktorasını 1999 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Sosyal Politika üzerine yaptı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top