CHP ve İktidar

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 20, 2022 / 08:23

Geçtiğimiz hafta içe dönük konulara yoğunlaşan muhalefet partilerinden, ilgi çekici ve önümüzdeki süreçte gündeme gelebilecek nitelikte açıklamalar geldi.

Selahattin Demirtaş’ın Edirne cezaevinden, “Türkiye’nin bölünmezliği konusunda, Kürtler kadar Türklerin de sorumluluk üstlenmeleri” gerektiğine ilişkin sözleri, ezber bozacak nitelikteydi. Ardından Murat Sabuncu’ya verdiği yazılı metinde, “PKK’nın silah bırakmasını” savunan görüşü de önümüzdeki günlerde tartışılacağa benziyor.

Başka bir açıklama ise Zafer Partisi Genel Başkanının, önce Dersim’de bir heykel ve ardından Alevilere dönük Cemevlerinin ibadethane olamayacağına ilişkin demeçleriydi.

Özdağ’ın Türk-İslam sentezinin yeni versiyonu diyebileceğimiz, peş peşe açıklamaları milliyetçi ve muhafazakâr oylara talip partilerin ilgi alanlarına girecektir.

Kamuoyunda tartışılmayan başka bir gelişme ise geçtiğimiz mart ayında, Diyanet Akademisi kurulmasına ilişkin yasa önerisinin, TBMM’de oy birliği ile kabul edilmesiydi.

Gelişmenin ilginç yanı oylamaya katılan 22 CHP milletvekilinin kabul oyu vermeleri ve bu partiden tek bir ret oyunun çıkmayışıydı. Oylamayı ve sonuçlarını -kuşkusuz- CHP’nin “helalleşme” sürecindeki tutumuyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

Sözcülerinin ara sıra dile getirdikleri, Cumhuriyetin kurucusu olduklarına ilişkin söylemleri ve partilerinin siyasal geleneğine uygunluğu, kuşkusuz üyeleri ve sonuçta seçmenlerinin karar verecekleri bir olgu.

Oysa keskin siyasal makas değişikliklerinin, geçmiş dönemlerde de denendiği ve 1946 yılından bu yana CHP’ye tek başına iktidara getirmekte yetersiz kaldığını anımsatmakta da yarar var. Marshall yardımıyla başlayan ve NATO üyeliğiyle sonuçlanan, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bu partinin politikasında gözlenen benzer nitelikli değişikliklerin, 1950 yılında yapılan seçimlerde başarı getirmediği unutulmamalı.

Biraz açalım.

Savaş sırasında askeri harcamaların katkısıyla artan yoksulluk, özellikle kırsal kesimde hububat başta tarımsal ürünlerde zor alıma benzer uygulamalarla birleşince, seçmende tepkilere yol açtı. Yoksullaşan köylülerle karşılaştırıldığında, kamu çalışanlarının görece yüksek olan aylık gelirleri, yorgun düşen tek parti iktidarını sarsmaya başlamıştı. Batı ile ilişkilerde dış yardım için örtülü biçimde demokrasiye geçiş koşulu dayatması da politika değişikliklerinde dikkate alınmış olmalıydı.

DP’nin kısa sürede güçlenen muhalefet hareketinde, kitle tabanını oluşturan kırsal kesimde güçlü muhafazakarları tatmin kaygısıyla başlatılan, tavizci siyasal tutum içine girildi.

Eğitimde bu köklü değişikliğin ilk örneği; güçlü toprak sahiplerinin tepkilerini çeken Köy Enstitüleri’nin kapatılmalarına giden yolu açmak oldu.

CHP içinde Enstitülerin en büyük muhalifi olan Muhlis Şemsettin Sirer, Millî Eğitim Bakanlığına getirildi.

İnönü, parti üst yönetiminde de kökü değişikliklere başvurdu. Günümüzde Türk-İslam sentezi olarak adlandırılan, siyasal çizginin temellerinin atıldığı dergilerde yazan Şemsettin Günaltay’ı Başbakanlığa getirdi. Günaltay’ın İlahiyat Fakültesinin kurulmasına önayak oluşu ise 1950 seçimlerini CHP’nin kazanmasına yetmedi.

Kuşkusuz tarihin yinelenmesi-tekerrür- söz konusu olamaz. Ancak toplumların benzer uygulamalar karşısında aldıkları tavırlar da kolay değişmezler.

CHP, İnönü’nün son dönemde verdiği tavizlere karşın, muhafazakâr kesimden oy almakta başarılı olamadığı için uzun süre iktidara gelemedi. 1950-1960 yılları arasında süren DP iktidarına karşı, kurulu düzeni savunan yaklaşımlardan uzaklaştıkça kitlelerle bağ kurmayı başardı.

Büyük olasılıkla İnönü bu gerçeği görerek, “Ortanın Solu” adını verdiği yeni bir paradigmanın yoluna açtı. Ecevit’i 1973 seçimlerinde iktidara taşıyan siyasal çizgi, 1965 seçimlerinde AP tarafından dillendirilen, “Ortanın Solu, Moskova Yolu” propagandasına karşın, 12 Mart Askeri Darbesinden sonra CHP’yi iktidara taşıdı.

CHP’nin yaşadığımız süreçte; AKP’den kurtulmayı baş çelişki haline getirdiği siyasal stratejisini, bu partinin seçmenlerinin oylarına almaya dayandırması doğal karşılanabilir. Ancak iktidara gelmesinin yolu, AKP’nin anti tezi olduğuna seçmenleri inandırmaktaki başarısından geçecektir. Bu partiye benzemekten değil.

Bahattin Yücel (1949, Nazilli, Türkiye), Türk siyasetçi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Türkiye Seyahat Acenteları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığı, XIX. ve XX. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile Turizm Bakanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babasıdır. Ayrıca Okan Üniversitesi Danışma Kurulu üyesidir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top