Çocukların gözünden Pandemi

COVID-19 salgınıyla birlikte derinleşen eşitsizliklerden en çok etkilenen çocuklar oldu. Her evin sosyoekonomik alt yapısındaki farklılıklara göre, salgının çocuklar üzerinde yarattığı psikolojik, ekonomik ve akademik etkiler de farklılaşıyor.

Toplumsal yaşamda kendilerini ifade alanları, katılım hakları zaten kısıtlı olan çocukların salgın sırasında yaşadıklarını daha yakından anlamak için farklı sosyoekonomik koşullara sahip 8-17 yaş arasındaki çocuklarla görüştüm. Yaşadıklarını onlardan dinledim. Ebeveynleriyle de bu süreçten psikolojik ve ekonomik olarak nasıl etkilendiklerini konuştum. Eğitim Reformu Girişimi’nde (ERG), “Çocukların Gözünden Pandemi” başlığıyla hazırladığım çalışmanın bir kısmına bu yazıda da yer vererek çocukların pandemi deneyimini görünür kılmak istiyorum. Çocukların deneyimlerinin daha ayrıntılı halinin, hatta daha fazla çocuğun deneyiminin yer aldığı yazının uzun haline ERG’nin internet sitesinden ulaşabilirsiniz.
“Biz artık hep böyle mi yaşayacağız?”
İstanbul’da yaşayan 8. sınıf öğrencisi Y.A.Ü., annesi, babası, 2. sınıfa giden kardeşi ve babaannesiyle birlikte 5 kişilik bir hanede yaşıyor. Annesi salgın başlayınca bakıcılık yaptığı işinden çıkarıldı. Tekstilde çalışan babası da artık ayın 10 günü çalışıyor ve daha az maaş alıyor. Anne Y. Ü. “Belediyeden yardım kolisi aldık. Çocuklar ‘Biz artık hep böyle mi yaşayacağız’ diye sormaya başladılar. Yeniden iş buldum, toparlanmaya çalışıyoruz” diyor.
Evdeki eski tabletten canlı derslere bağlanamayan Y.A.Ü. ve kardeşi uzaktan eğitime de verimli biçimde erişemedi. Çocukları desteklemek için çalışan Çimenev’in tablet desteğiyle Y.A.Ü. son iki aydır derslerini daha düzenli takip ediyor. Y.A.Ü. yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Martta başlayan süreç uzun bir yaz tatili gibiydi. Arkadaşlarıma hangi konuda olduklarını soruyor ve ona göre çalışıyordum. İki ay önce tablet geldi, derse giriyorum ama pek iyi anlayamıyorum.”
“Koalanın ağaca tutunduğu gibi evime tutundum”
Y. A.Ü. kendini koalaya benzetiyor:
“Çünkü çok hareket edemiyordum. Koala nasıl bir ağaca tutunuyorsa ben de ağaca tutunur gibi evime tutundum.”
Çocuklar için okuldan uzak kalmanın tek anlamı akademik kayıplar değil. Okul, çocukların sosyal ve duygusal gelişimini yaşadığı bir yer aynı zamanda. İstanbul’da özel bir okulda 4. sınıfa giden 9 yaşındaki G.S. şunları söylüyor:
“Oyun oynamak istiyorum ama annemin işleri var”
“Okul bana ve arkadaşlarıma ait bir yer. Arkadaşlarımı çok özledim. Annem artık evden çalışıyor ama işleri olduğu için benimle vakit geçiremiyor. Oyun oynamak istiyorum ama onun da işi olduğu için oyun oynayamıyoruz. İşi bitince de yemek ve ev işleri oluyor.”
“Kozasından çıkamayan bir tırtıl gibiyim”
Kendini nasıl hissettiğini ise şöyle tarif ediyor 9 yaşındaki G.S.: “Kozasının içinden çıkamayan bir tırtıl gibiyim. Kelebeğe dönüşemedim.”
Salgın, okulun çocuk koruma sisteminin çok önemli bir parçası olduğunu da gösterdi. Bu rolü yerine getirebilmesi konusunda eksikler olsa da eğitimin uzaktan yapılması yine de okulun üstlendiği pek çok rolün zayıflamasına neden oldu.
İstanbul’da yaşayan 17 yaşındaki M. Ö. için eğitimin okulda yapılmaması çalışmak zorunda kalmasına neden oldu. M. Ö. meslek lisesi 11. sınıf öğrencisi. 12 ve 10 yaşlarında kardeşleri olan M.Ö, beş kişilik bir ailede yaşıyor. Babasının ve amcasının işlettiği restoranda 10 yaşından beri hafta sonları çalışan M.Ö., şimdi hafta içleri de çalışmaya başladı. M.Ö. salgının başından bu yana yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Okul olmayınca çalışmak zorunda kaldım, kimse de bir şey sormadı”
“Haftanın 5 günü restoranda çalışıyorum. Kuryelik yapıyorum, siparişleri götürüyorum, temizlik yapıyorum, bulaşık yıkıyorum. Dükkândan canlı derslere bağlanmaya çalışıyorum. Böyle bir ortamda dersi dinlemek çok zor. Babamlar ‘Ne yapacaksın evde? Dükkana gel’ diye ısrar ediyorlar. Okulda bir yaşam alanım vardı.”
“Okulu özlemedim çünkü ayrımcılık vardı”
Okul, her çocuk için özlenen bir yer değil. İstanbul’da yaşayan 13 yaşındaki M. V. 7. sınıf öğrencisi. İki ağabeyi, bir ablası, anne ve babasıyla birlikte 6 kişilik bir ailede yaşıyor. M. V. salgın sürecinde kendini kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağaya benzetiyor. Uzaktan eğitimi sevmese de okulların açılması konusunda da hevesli değil:
“Bazı öğretmenler ayrımcılık yapıyorlardı. Zeki olduğunu düşündüğü öğrencilere daha iyi davranıyorlar. Bizim kararlarımızı önemsemiyorlar. Öğretmen bana da bağırdı. Tokat atacak gibi elini kaldırdı. O olaydan sonra okuldan nefret etmeye başladım. Bir tek arkadaşlarımı özledim.”
Destekleyici bir ev ortamı olan çocukların deneyimleri tüm zorluklara rağmen daha olumlu denebilir.
Ev birden fazla mekana dönüşünce…
M.E.Y. İstanbul’da bir devlet okulunda 3. sınıf öğrencisi. Üniversite mezunu bir anne, babanın en küçük çocuğu. 3. sınıfa gidiyor. Lise ve üniversite 3. sınıfa devam eden iki ablası var. Yani evde üç öğrenci var. Hal böyle olunca evdeki dizüstü bilgisayar sayısı üçe çıkarılmış.
M.E.Y kendisini evde beslenen kuş veya balık gibi gördüğünü söylüyor ama “Evimde rahat ve mutlu hissediyorum” diyor:
“Şimdi teknolojik olarak daha fazla tecrübem var. Öğretmenimi ve arkadaşlarımı özledim ama her şey normale dönse ben yine uzaktan eğitimi seçerim. Hayatımdaki tek fark dijital ortamda da hayatımı sürdürmeyi öğrendim.”
“Kimse görmüyor
bizi sanki”

  1. sınıf öğrencisi G. B.’nin işçi olan babası bu süreçte işsiz kaldı. Hala düzenli bir işi yok. 6 ve 8 yaşında iki oğlan kardeşi olan G.B. 9 ay boyunca uzaktan eğitime de öğretmenlerine de erişemedi. Sağlanan bir destekle evlerine internet bağlantısı çekilip, bir bilgisayar getirilince derslerini takip etmeye başladı. Eğitime erişememek duygusal olarak da etkiledi G.B.’yi:
    “Kimse gelip ‘Ne yapıyor bunlar?’ demiyor. Kimse görmüyor bizi sanki. Okula gittiğimde dertlerimi unutuyordum, en azından öğretmenimle dertleşiyordum. Derslere en baştan yetişebilseydim keşke. Çok geride kaldım. Annem de ortaokuldan sonra okuyamamış. Dersler konusunda desteğe ihtiyacım var.”
    Anlatılanlar salgında değişen çocukluk yaşantısı, öğrenilen beceriler, bilişsel kayıpların yanı sıra duyuşsal kayıplar üzerine de daha fazla düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.
    Yazının tamamına www.egitimreformugirisimi. org adresindeki blog bölümünden ulaşılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Umay Aktaş Arşivi