Çöktük, kapandık ama tutunamadık!

Son Güncellenme Tarihi: Şubat 10, 2023 / 08:57


Biz o, “Çök – Kapan – Tutun” tatbikatını niye yaptık?
O mesajlar, telefonlarımıza, bir hafta öncesinden tanıtımı yapılarak, saat ve dakika verilerek, 12 Kasım 2022, saat tam 18.57’de, ala–ü vala ile niye geldi?

Söyleyelim;
Çünkü ilgili bakanlığımız, Afad ile birlikte projelendirdiği bir sistem sayesinde, herhangi bir deprem felaketinin hemen öncesinde vatandaşların telefonlarına böyle olağan dışı bir uyarı sesi gelecek, vatandaş da, yine sosyal medya ve tv’ ler üzerinden izleyerek eğitimini aldığı, hatta Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’den bizzat provasını izlediği ‘çök-kapan-tutun’ hareketini yaparak depremden korunacaktı.

Peki, büyük bir lansmanla provası yapılan, zaman ve belli ki para harcanan, tantanası günlerce süren bu siren mesajlı uygulamanın semeresini bu iki büyük deprem öncesinde, ne ilkinde ne de ikincisinde gören, duyan oldu mu?
Bu projede maksat hasıl oldu mu?
Olmadı!..

Bizimkisi de soru mu?
Hangi projede olmuş ki bunda da olsun!

OHAL Niye?


İktidar, deprem felaketinin vurduğu 10 ilde OHAL kararı aldı.

Böyle felaketlerde normal hukuk ortamında alınamayacak kararları, gecikmemek için hızla alıp, eylemleri hızla uygulayabilmek amacıyla ya “Olağanüstü Hal” kararı alınır ya da bir diğer alternatif olarak sözkonusu bölge “Afet Bölgesi” ilan edilir.

Her iki durumda da devlet, vatandaşın vergi, prim, kredi borcu benzeri bazı yükümlülüklerini erteler.
Her iki durumda da devlet ihtiyaç gördüğünde vatandaşın malına mülküne el koyabilir.

Ancak Afet Bölgesi İlanında afet geçtikten sonra devlet verdiği zararı tazmin eder.
Vatandaş mahkemelere başvurabilir, zararını tazmin ettirebilir.
Hukuk yolu açıktır.
Afet Bölgesi ilanında, bölgede çalıştırılan personele ek prim verilmesinden, vatandaşın yıkılan, dökülen malzemesini yerine konulmasına kadar çeşitli kayıpları tazmin zorunluluğu vardır.

OHAL ilanında ise Devlet vatandaşa verdiği zararı tazmin etmek zorunda değildir.
İster eder, ister etmez.
Yetkililer, “devlet bütünlüğüne zarar veriyor” gerekçesini göstererek istediği kişileri tutuklar. Gözaltı süreleri uzar.

Cumhurbaşkanlığı, OHAL Kararnameleri ile, istediği konudaki yaptırımı, zorunlu hale getirebilir. Misal, hatırlayacağınız gibi ‘otomobillerin cam filmleri’ gibi amaç dışı alanlarda bile OHAL Kararnamesi çıkarabilir.
Haksızlığa uğrayan vatandaş Anayasa Mahkemesine bile başvursa, sonuç alması yıllar sürer..

İktidarın, ‘Afet Bölgesi’ yerine OHAL’de ısrar etmesinin anlamı ne olabilir?
İki nedeni olabilir:
1- “Vatandaşa her türlü yardımı biz yaptık” diyebilmek için gereken tedbirleri almak,
2- Seçime doğru, her konuda kararname çıkarmanın yolunu hazır tutmak.

Muhalefet, OHAL’e gereksiz olduğu için değil, iktidara güvenmediği için karşı çıkıyor?

Zaten Cumhurbaşkanlığı yönetim modelinde, onbeş dakikada, istediği gibi kararname çıkarma yetkisine sahip olan iktidarın bu önemli yetkiyi yerli yerinde, amacına uygun kullanacağına inanmıyor.

Neden inanmıyor?
E, Perşembenin gelişinden!

Atakum Belediyesinde arı gibi gençler


Depremin ikinci günü, yakın akrabalarla organize olup, elimiz yettiğince acil ihtiyaç olarak belirtilen malzemelerden satın alıp Samsun Atakum Belediyesinin Düğün salonunun önüne götürdük.

Daha birşey söylememize gerek kalmadan, orada hazır bulunan çoğu üniversite öğrencisi yüzlerce gençten birkaçı getirdiğimiz kolileri kaptığı gibi binanın içindeki ayrıştırma salonuna taşıdı.

Onlarca masada, üç yüze yakın genç koordine olmuş, hoparlör sistemi ile yönlendirilerek, harıl harıl kendilerine verilen görevleri yapıyorlar.

Kimileri malzemeleri ayrıştırıp koliliyor, kolileri isimlendiriyor, kimi zincir oluşturmuş gelen kolileri, kimi büyük tırlara yüklenerek deprem bölgesine gidecek kolileri taşıyor, kimi dışarıda malzeme getirenleri karşılıyor, boş tırlar geliyor, dolu tırlar gidiyor, herkes işin bir ucundan tutmuş arı gibi çalışıyor.
Üstelik bu yoğun faaliyet depremin ilk gününden beri artarak ve hızlanarak devam ediyor.

3 kez malzeme götürdük, üçünde de hiç zorlanmadan birkaç dakikada teslimatımızı yapıp çıktık.

Doğru yapılan işler bu büyük acının bir nebze de olsun hafiflemesine neden oluyor.
İnsanımızın, fedakar ve gayretli çabasının, doğru organize edildiğinde ne kadar güçlü ve anlamlı sonuç ürettiğini gösteren Atakum Belediyesini takdir ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Sahada asker neden yok?


Depremin ilk gününden bu yana soruluyor:
“Deprem bölgelerinde asker neden görünmüyor?

Söyleyelim!
Sebebi, 2007 yılında, bu iktidar tarafından iptal edilen EMASYA protokolü!

Ben söylemiyorum!
Emekli Albay Osman Babuşçu söylüyor!
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz söylüyor!

EMASYA yani: Emniyet, Asayiş, Yardım kelimelerinin ilk iki harfi ile isimlendirilen
bu protokol, ne sağlıyordu?
Böyle bir felaket durumunda, ülkenin en ücra köyündeki askeri birlik komutanının, kimsenin emir vermesini beklemeden en yakınındaki felakete hızla müdahale etmesini sağlıyordu.
Elinde bulunan personel, araç, alet, çadır, erzak, seyyar mutfak ve seyyar hastane ile, merkezden gelmesi birkaç gün alacak desteğin ulaşmasına kadar geçecek bu en önemli ve hayati sürede yaşam desteği vermesini sağlıyordu.

Bu birliklerin en küçüklerinin bile envanterinde, demir makaslarından kaynak makinelerine, jeneratörlerden iletişim araçlarına kadar en hayati araçlar yanında, müdahale eğitimli personeli ve prosedürleri bulunuyordu.

Eylemin değerini görebiliyor musunuz?

bu protokol neden iptal edildi?

Nedeni çok basit!
Bu iktidarın, 2007 yılında henüz FETÖ ile kol kola yürünmekteyken, askerin ortalıkta görünmesinin yarattığı darbe paranoyası yüzünden…

Diyanet işleri başkanı, iki sela arasında şunu da bir açıklasa: Dünyanın, bu en iyi destek ağını koparanların, bugün yaşanan tablonun ağırlaşmasında veballeri az mıdır?

Oyak Çimento Hisseleri

Deprem’in büyüklüğü ortaya çıkınca İstanbul Borsasında, BİST100 (En fazla işlem yapılan 100 hisse) içerisinde işlem gören OYAK Çimento hisseleri bir anda uçuşa geçti.
Bir günde yüzde 10 civarında değer kazandı.

Sebep?
Borsa ‘trader’ları uyanık ya! Güya hesap yapıyorlar:
Depremde yıkılan binlerce binanın yerine yapılacak binalarda ne kullanılacak?
Çimento!
Nereden alınacak bu çimento?
Çimento üreticilerinden!
O durumda çimento üreticilerinin karı artacak, dağıtacağı temettü artacak, hisse senedi fiyatları da yükselecek!

Peki aynı gerekçeyle:
Tuğla fiyatları artmayacak mı?
Demir fiyatları artmayacak mı?
Çelik kapı, kapı kolu, kapı kilidi fiyatları artmayacak mı?
Ev dediğin sadece çimentoyla mı oluşuyor?
Klozetler, evyeler, buzdolapları, çamaşır makineleri, televizyonlar depremden sağ mı çıktı?

Buna “Ayı tuzağı” filan diyorlar. O başka!
“İşte kapitalizm böyle birşey, böyle acımasız, şöyle duyarsız” diyenler var..
Hepsini bir yana koy!

Bu manzara bana; ölmek üzere olan hastayı acil servise yetiştirmeye çalışan ambulansın peşine takılan ‘sürüngen beyinli’ sürücüleri hatırlattı.

Fırsatçılığın da bir ayarı var be kardeşim!


Haftanın utandıran cümlesi

“Reyiz “Bir gece ansızın gelebiliriz!” diyordu ama “Bir sabah ansızın Yunan Kurtarma elemanları geldiler… Ayaklarının tozuyla enkazdan bir çocuk çıkartıp gözyaşlarına boğuldular…

İ. Bülent Çelik

Bülent Çelik (1959), karikatürist.

1985’ten bu yana, sırasıyla Çarşaf Mizah Dergisi, Tempo Dergisi,Haftasonu Gazetesi, Hürriyet Gazetesi, Star Gazetesi, Globus (Dünya Gazetesi) ve kurulduğu 2002 yılından 2010 yılı Haziran ayına kadar Vatan Gazetesi’nde siyasi karikatür ve ilüstrasyonlar çizdi. Gazete Pencere’de çizmeye ve yazmaya devam etmektedir. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji / Genetik mezunudur. Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Grafik Dalında Yüksek Lisans yapmıştır. Evli ve bir oğlu, bir kızı vardır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top