CUMHURBAŞKANI ADAYI ÇOK MU ÖNEMLİ?

Türkiye son 10 gündür hayret edilecek bir enerji ile muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını tartışıyor.
Üstelik bu tartışma, iktidar henüz 128 milyar dolar fırtınasının şokunu atlatamadan, CHP hakkındaki animasyonu silmek zorunda kaldığı, Sedat Peker’in yayınladığı videoların deprem etkisi yarattığı ve tam kapanma nedeniyle insanların feryatlarının her platformda duyulur hale geldiği bir atmosferde gündeme girmeyi başardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korona yasakları nedeniyle mağdur olan vatandaşlardan helallik istemesinin yarattığı tartışmalar ve iktidarın silmek zorunda kaldığı “keyfine bak ben aşılıyım” videosu da muhalefetin olası başkan adayı ile ilgili tartışmaları gölgede bırakamadı.
Sedat Peker’in Twitter üzerinden yayınladığı FaceTime görüşmesi videosunun bu tartışmayı bitirip bitiremeyeceğini birlikte göreceğiz, ama ben konu kapanmadan başka bir boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Acaba muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gerçekten de çok mu önemli?
Bu tartışmayı hararetle yapan herkes aslında güçlü bir varsayımdan hareket ediyor: Bir seçimde oy tercihini en çok etkileyecek faktörlerden biri adaydır.
Bu varsayımın birçok seçimde seçmen davranışını belirleyen önemli faktörlerden biri olduğunu biliyoruz. Ancak, belirli koşullarda bu varsayımın gücünü kaybedebildiği de gerçek. Bilhassa seçmenin gözünde çözülmesi gereken başka majör sorunlar varsa, adayın kim olduğu ikincil plana düşebiliyor.
Muhalefet bloku şu ana kadar yürüttüğü iletişimde aslında ne zaman gerçekleşeceğini henüz bilmediğimiz ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanacağı stratejinin ipuçlarını veriyor.
Bugüne kadar muhalefetin dillendirdiği argümanları dikkatle takip ettiğimizde, seçmene sürekli olarak şu alt mesajın verildiğini görüyoruz: Sandık geldiğinde adaylar arasında değil sistemler, değerler, ilkeler, yönetim anlayışları, toplum modeli ve yaşam tarzları arasında bir seçim yapacaksınız!
Muhalefetin seçmenin tercih yapmasını istediği konuları biraz daha somutlaştıralım:

  1. Tek Adam Rejimi ile Parlamenter Sistem Arasında Seçim Yap!
    Referandum sürecinden bu yana muhalefet partilerinin ve daha sonra STK’lar, medya kuruluşları, kanaat önderleri vs.nin de eklenmesi ile genişleyen muhalefet blokunun bir araya gelmesini sağlayan ortak amaç, Cumhur İttifakı tipi başkanlık sisteminin değiştirilip parlamenter sisteme dönülmesidir.
    Muhalefet bloku, seçmenleri bu amaç etrafında birleştirmeyi gün geçtikçe daha çok başarıyor. Yapılan araştırmalarda mevcut haliyle başkanlık sistemine olan destek düzenli olarak azalıyor. Halihazırda kamuoyunda yaklaşık yüzde 40’a yüzde 60 şeklinde parlamenter sistem lehine bir dengesizlik durumu mevcut.
  2. Otoriter Sistem ile Demokrasi Arasında Seçim Yap!
    Temel hak ve özgürlüklerin çok basit gerekçelerle daraltılması, askıya alınması ve ihlal edilmesi ülkemizde o kadar sık yaşanmaya başladı ki, seçmenler önümüzdeki seçimde bu ikisi arasında bir tercih yapacaklarını oldukça iyi biliyorlar.
    Demokrasi ve insan hakları konusunda mevcut iktidarın iyi bir karnesi olmadığı artık çoğunluk tarafından kabul ediliyor. İki satırlık tweet nedeniyle veya sosyal medyada yaptıkları bir espri yüzünden evlerin basılıp, bu işleri yapanların kelepçe ile gözaltına alınma ve yargılanmasıyla ilgili haberler otoriterleşme yönündeki kaygıları besliyor.
    Son haftalarda CHP’nin kendi binalarına astığı ve üzerinde sadece rakamla “128” yazan posterlerin bile polis tarafından toplanması, gösteri ve yürüyüş hakkının muhalefete neredeyse tamamen yasaklanması gibi diğer uygulamalar da iktidarın otoriter yönünün seçmenlerin zihnine kazınmasına katkıda bulundu.
    Dolayısıyla seçmenler önümüzdeki seçimlerde ya uzun süre otoriter bir iktidar tarafından yönetilmeye rıza gösterecek veya demokrasi güçlensin diye oy verecek.
  3. Patrimonyalizm ile Çoğulcu/Katılımcı Yönetim Arasında Seçim Yap!
    Max Weber’in bilhassa Doğu toplumlarındaki egemenlik biçimini tanımlamak için kullandığı patrimonyalizm, iktidara bağlılığın geleneklere göre şekillendiği, kişisel ve mutlakiyetçi hukuka dayalı bir egemenlik türüdür. 20 yüzyılla birlikte kurulmaya başlayan birçok yeni devlette karşımıza çıkan ve monarşilerdeki iktidar ilişkilerini andıran yönetim modelleri için de bu kavram, başına yeni (neo) eki getirilerek kullanılmaya başlandı.
    2017 referandumundan sonra Türkiye’nin girmiş olduğu yeni yönetim modelini tanımlamak için de neo-patrimonyalizm kavramı sıkça kullanılıyor.
    Muhalefet ise bu anlayışın karşısında çoğulculuğu ve katılımcılığı baz alan başka bir yönetim anlayışını savunuyor.
    Şimdiye kadar sıraladığımız üç maddeye bağlı olarak, toplumun seçmek durumunda kalacağı diğer bazı önemli konular daha var:

  • Güçler birliği mi, güçler ayrılığı mı?
  • Keyfi ve siyasallaşmış hukuk mu, hukuk devleti mi?
  • Nepotizm/adam kayırmacı sistem mi, fırsat eşitliği mi?
  • Kutuplaşma ve toplumsal bölünme mi, hoşgörü ve toplumsal bütünleşme mi?
  • Devletin aldığı kararları toplumla paylaşmadığı kapalı yönetim mi, şeffaflık mı?
    Bu seçenekler listesini daha da uzatmak mümkün. Dolayısıyla seçmen aslında çok sayıda önemli hususta karar vermek durumunda kalacağına şimdiden mental olarak hazırlanıyor ve bu nedenle birçok kişi daha şimdiden önümüzdeki seçimi “ülkenin kaderini belirleyecek seçim” olarak değerlendiriyor.
    Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerle ilgili analizleri sadece potansiyel adayların performansı ve halktaki karşılıkları üzerinden yapmak kesinlikle yanlış ve yanıltıcı olacaktır.
    Medya ve birçok kanaat önderi henüz tam olarak anlayamasa da önümüzdeki seçimler büyük ölçüde Erdoğan hakkında bir referanduma (kalsın mı, gitsin mi) ve siyasal sistemimizle ilgili bir kader seçimine dönüşmüş durumda. İktidar ise muhtemelen farkında olmadan muhalefetin stratejisini besleyecek bir politika izlemekte ısrar ediyor.
    Elbette ki henüz ortaya konmamış bir sandıktan çıkacak seçim sonucunu şimdiden tahmin etmek yanlış olur, ama orada verilecek kararı etkileyecek en önemli faktör kesinlikle adayın ismi ve kimliği olmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi