Cumhuriyet

Geçen hafta üniversitelerimiz üzerine yazmaya devam edeceğimi söylemiş olsam da Cumhuriyet bayramımıza denk düşen yazı günümü “Cumhuriyet”e ayırmak istiyorum.
29 Ekim 1923 tarihi pazartesi gününe denk gelmiştir. Aynı gün farklı ülkelerde yaşananları hatırlayalım:
Almanya: Weimar Cumhuriyeti dönemi devam ederken piyasalar delirmişti. Ruhr savaşından kısa bir süre sonra dolar kuru 20.000’e fırladı, bir süre durakladı, ardından 40.000’e tırmandı, kısa bir tereddüt geçirdi ve sonra on bin ve yüz binlik adımlarla yükselmeye başladı. Herkes şaşkın haldeydi, kimse ne olduğunu anlayamıyor, olanları bir tiyatroyu izler gibi izliyor, mali yatırımı olanlar yatırımlarının bir gece içinde eriyip yok olmasını seyrediyordu. Daha dün elli bin mark fiyatı olan yarım kilo patates bugün yüz bine satılıyordu; geçen cuma günü eve getirilen altmış beş bin marklık bir maaş salı günü bir paket sigara almaya yetmez hâle geliyordu. 1923 sonbaharında bir notu basmak, notun değerinden daha pahalıya mal oluyordu. İnsanlar sabahlara kadar gece-gündüz çalışsa da geçinemiyorlardı. Hastalıklar artmış, dizanteri ortalığı sarmıştı. İnsanlar düzinelerle yok oluyorlardı arkalarında iz bırakmadan. Neredeyse hep siyasi birliklerle alakalı insanlardı bunlar. İskeletleri yıllar sonra Berlin›in çevresindeki ormanlarda bulunacaktı. Bu şartlar altında Hitler isimli Avusturyalı, eski bir onbaşı 8 Kasım’da yapacağı darbenin hazırlığıyla meşguldü.
Amerika Birleşik Devletleri: Üye sayısı beş milyona ulaşan Ku Klux Klan örgütü, cinayetlerini sürdürmekte, ABD senatosunda Cumhuriyet karşıtı, faşizm yanlısı kişiler gizli örgütler kurmaktadır.
İspanya: Miguel Primo de Rivera askeri darbe yaparak diktatörlük ilan etmiş, sendikaları 10 yıl süreyle yasaklamıştır.
Portekiz: Kendi politik rejimi Estado Novo’yu halka kabullendirmek için uyguladığı baskıcı ve acımasız taktikleri ile bilinen Salazar, iktidara hazırlanmaktadır.
İrlanda: İrlanda Bağımsızlık Savaşı sona yaklaşsa da İrlanda›daki büyük silahlı çatışmalar devam etmektedir.
Rusya: 1921-22 arasında yaşanan kıtlık yüzünden beş milyona yakın insan ölmüştür. Lenin, 1923 Mart’ında geçirdiği üçüncü felcin sonrasında konuşma yeteneğini de yitirerek ölene kadar yatağa bağımlı kalmıştır. SSCB’de kendi diktatörlüğünü kuracak olan Stalin hazırlıklarını sürdürmektedir.
İtalya: Dünyanın ilk faşist hükümetini kurarak İtalya Başbakanı olan Ulusal Faşist Parti’nin lideri Benito Mussolini halk üstündeki baskısını artırmaktadır.
Çin: 1927’de başlayacak iç savaş öncesi savaşın liderleri olacak kişiler yetişmekte, politik istikrarsızlık artmaktadır.
Japonya: Yayılmacılık ve militarizasyon artmaktadır. Büyük Tokyo Depremi’nin ardından bir kanunsuzluk dönemi yaşanmakta, siyasi muhalefete karşı yasaların geçirilmesine ve bir dizi darbe girişimine tanık olunmaktadır.
Farklı kıtalardan ve ülkelerden örnekler vermeye devam edebilirim ama çoğunlukla göreceğimiz aynı şeyler olacaktır: Faşizm, diktatörlük, acımasızlık, ezilen insanlar, sömürülen insanlar, açlıktan ölen insanlar…
1973’te Pinochet diktatörlüğünün (halkçı sol parti liderini öldürttükten sonraki) ilk icraatı, Allende hükümetinin hoşgörüyle yaklaştığı Santiago kent merkezindeki Pablacia ve Callampa gecekondu mahallelerinden 35 bin kadar aileyi çıkararak orta sınıf hakimiyetini yeniden tesis etmek olmuştu. Bu aklı Friedman’dan almıştı.
Bu ülke yabancı siyasi danışmanların ülkeyi yönlendirmesi için kurulmadı.
Suharto’nun serveti 16 milyar dolar, ailesinin serveti ise 46 milyar dolardı. Suharto ve ailesine ait holdinglerin ve şirketlerin faaliyet alanı oldukça genişti. Diktatör ailesinin kontrolü altındaki 6 holding, bankacılık, kimya, enerji, yol yapımı, medya, otomotiv ve telekomünikasyon gibi sayısız alanda faaliyet gösteriyordu. Siemens Telekomünikasyon şirketi ve metalürji şirketi Klöckner, diktatör Suharto’ya yakın askerlere 32 milyon dolar ödedi.
Bu ülke, büyük zorluklarla kurulan yerli fabrikaların acımasızca yabancılara satılması veya kapatılması için kurulmadı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Venezüella’nın diktatörü Marcos Perez Jimenez kaçak konutların en azılı düşmanıydı.
Bu ülke, halkın popülist söylemlerle aldatılıp ezilmesi için kurulmadı.
1995’in başlarında Shell’in Nijerya’daki yöneticisi Naemeka Achebe, şirketinin askeri hükümete desteğini şöyle açıklıyordu: “Yatırımda bulunmayı deneyen ticari şirket için istikrarlı bir ortam gerekir …Diktatörlük size bunu sunar.”
Bu ülke, tek adam rejimi, diktatörlük, faşist bir rejim uygulanıp ülkenin deneme tahtasına çevrilmesi için kurulmadı.
Osmanlı Devleti’nin, 1876 yılına kadar mutlak monarşi, 1876-1878 ve 1908-1918 arasında meşruti monarşi ile yönettiği, 1. Dünya Savaşı’nda yenilgiye ve ardından işgale uğrayan, aşağılanan bir ülkede Mustafa Kemal Paşa önderliğinde verdiği Milli Mücadele, milli güçlerin zaferi ile sonuçlanmıştı. Bu süreçte, “Büyük Millet Meclisi” adıyla 23 Nisan 1920›de Ankara›da toplanan halkın temsilcileri, 20 Ocak 1921›de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adlı yasayı kabul ederek egemenliğin Türk ulusuna ait olduğunu ilan etmiş ve 1 Kasım 1922›de aldığı kararla saltanatı kaldırmıştı. Ülke, artık meclis hükûmeti tarafından yönetilmekteydi.
Kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerini çok iyi anlamamız, Cumhuriyetimize sahip çıkmamız dileğimle hepinizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nızı kutluyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi