Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için ihtiyaç duyduğumuz kılavuz

99. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yüz akı ile demokratik ve özgürlükler ülkesi olarak girip tüm ekonomik sorunlarımızı da çözebilmemiz için Atatürk’ün gösterdiği medeniyet yolunda iki kılavuza ihtiyacımız var.

Birincisi 6’lı masanın biz “Parlamenter sisteme döneceğiz” demenin yanında, hazırlayacağı bir “çerçeve program”a bağlı olarak ülkeyi götürmesi gereken istikamet – ki o istikametin bizi siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak Atatürk’ün işaret ettiği medeni ülkeler sınıfına taşıması beklenir. Katılımcı demokrasinin sadece 4-5 yılda bir oy verme sistemi olmaktan çıkartılması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin yanı sıra insanlarımızın kendi çevreleri ile ilgili kararları kendilerinin verebilecekleri mahalle konseyleri gibi mekanizmaların çalıştırılması ülkemizin ikinci yüzyılına girişinin asli temellerini oluşturmalıdır. Yolsuzluklara karşı duracak denge mekanizmaları kurularak halkın vergilerinin esas gitmesi gereken yere yani alt gelirlilere yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

İkinci kılavuz ise ana hedefimizi belirledikten sonra o hedefe doğru siyaseti şekillendirme ve koordine etme yeteneğine sahip bir liderin, bu işin uzmanları ile bilistişare ülkeyi açmazdan kurtarıp hedefteki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel çerçevenin içine oturtmaya çalışmasıdır.

Malumunuz Türkiye, şu anda, gaddar, ülkeyi hapishaneye çeviren, tarihten yanlış dersler çıkarıp ülkeyi Arap gericiliğine mahkum eden, yani laik Cumhuriyetimizin kuruluş amaçlarının anti-tezi olduğu açık bir politika yürüten, dış dünyadaki gelişmeleri bırakınız iyi bir muhakeme ile değerlendirmeyi, kendi fosilleşmiş daracık düşünce yapısı ile büsbütün yanlış okuyan bir “ekibin” liderliğinde herhangi bir rehberi olmadan sonucu gayet kötü bir istikamete doğru savruluyor.

6’lı masanın hem bahsettiğim rehberi oluşturması hem de bir lider çıkarması bekleniyor. Maalesef 6’lı masadaki partilerin tamamı son yirmi yılın AKP tahakkümünde siyasetsizleştirilmiş siyasetinde debelenen siyasilerden oluşuyor. Şu anda iktidarın siyaseti, hukuk hakim kılındığında başına geleceklerden ödü koparak, seçim öncelerinde hep yaptığı gibi canhıraş biçimde sağa sola saldırmak, 6’lı muhalefetin yaptığı ise bu bağırış çağırışa cevap yetiştirmenin siyaset yapmak olduğunu zannetmek. Dolayısıyla bu siyaset ortamından Türkiye’nin hak ettiği nitelikte bir liderin çıkmasını beklemek aslında biraz fazla iyimserlikmiş gibi geliyor.

Bu aşamada muhalefeti destekleyen tabanın, beklentilerini aşağıya çekmekten ve bazı hedefleri yeni cumhurbaşkanı seçildikten sonraki özgür siyasi sürece bırakmaktan başka çaresi yok gibi görünüyor. Ülkemizi AKP’nin düşürdüğü mevcut ahvalden kurtarabilmek için adeta 6’lı masaya ilave kredi açıp onların abesle iştigal etmeden, yeteneklerini de abartmadan siyasi gerçeklere uygun bir süreci yönetmeye çalışmalarına biz halkın yardımcı olması elzem gibi görünüyor. Geçiş döneminde ehven-i şer olan yeni bir liderle idare etmekten başka çare görünmüyor.

Bu noktada 6’lı masadan hiçbir partinin kendileri ile açıkça işbirliği yapma cesareti gösteremediğinin farkında olarak HDP, eğer bu ülkede Türk–Kürt hep birlikte otokrasi değil demokrasi altında yaşamanın önünü açmak için önderlik etmenin kendilerine düştüğünü görürse, demokrasi adına ülkemize inanılmaz bir katkıda bulunacaktır. Madem o parti liderleri cesaret edemiyor ama bu ülkede Türk -Kürt birlikte yaşamalıyız demekten geri kalmıyor, o zaman kilit parti olarak o cesareti Kürtlerin göstermesi hem iktidar hem muhalefet bakımından zihin açıcı olacaktır. Ortak adayı birinci turda da desteklemeleri işte tam da bu katkıyı sağlayacaktır. Zira otokrasi değil demokrasi altında eşit vatandaşlar olarak hak taleplerinin karşılanmasının mümkün olabileceğini Kürtler de görüyorlar.

Muhalefet partilerinin öncelikle dümenlerini hangi yöne çevireceklerini açıkça halka anlatmaları gerekiyor. Bunun yönü aslında belli. İslam ülkelerinden kaçanların rotaları Avrupa. Müslümanların dahi çoğunluğu medeniyet ve insanca yaşama hakkının Batı ülkelerinde Doğu’dan çok daha fazla olduğunu biliyorlar. O zaman rotamızı tekrar Batı ülkeleri ile kurumlarına doğru çevirmenin zamanı gelmiş değil mi?

Biz rotamızı çeviririz de Batı bunu ne kadar kabul edip bize kredi açacak?

Bize bu krediyi ancak yeni bir Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde açarlar. Bu seçimlerde mutlaka muhalefetin adayının kazanmasının yanı sıra Türkiye’nin artık kendi sorunlarını çözebileceği demokratik bir olgunluğa erişeceğinin en azından işaretlerini görmek istiyorlar.

Mesela Türkiye’nin Kürt fobisinden bıktılar. Bölgeye çeki düzen vermeye çalışırken Türkiye hükümetinin her zaman Arapları ve cihatçıları destekleyip Kürtlere yok muamelesi yapmasından onlara da gına geldi. Türkiye’nin en azından Kürtlerin Suriye ve çevresindeki ülkelerde haklarını almalarına karşı çıkmaması durumunda bile bölgede barışın daha kolay hakim olacağını biliyorlar.

Bunu bizde çok iyi bilen uzmanlar ve siyasiler var ama kimi Cumhurbaşkanından korkudan, kimi siyaset stratejisini çok iyi bilirmiş gibi kurallar koyan kendi partilerinin MYK kararlarına karşı gelmemek adına konuşmamayı yeğliyorlar.

Şimdiki Cumhurbaşkanının iktidardan inmesi ile birlikte bu ülkede çok şey akıllıca tartışılacak ve vatandaşlarımızın yararına olacak şekilde çözümlenecektir. Bugün ise 6’lı masa bileşenlerinin Türkiye’nin geleceği için Cumhurbaşkanının kulvarında siyaset yapmaktan vazgeçmesi ve ortak bir politikaya yönelmeleri büyük önem taşıyor. Artık en azından yukarıda bahsettiğim gibi gerçekçi ve kapsayıcı bir ikinci yüzyıl Türkiye’si vizyonunu hazırlayıp bize bir anlatsalar harika olacak.

Murat Özçelik

1954 Ankara doğumlu olan Murat Özçelik Türk diplomat’tır.

TED Ankara Koleji ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü mezunudur.
Dışişleri Bakanlığı’na 1983 yılında girmiştir. 1990 yılında atandığı Cumhurbaşkanlığı’ndan, 1992 yılında kısa bir süre bulunduğu Özel Kalem Müdürü olarak ayrılmıştır. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 2005’de Enformasyon Dairesi’nde Daire Başkanı (Dışişleri sözcü yardımcısı) olmuştur. 2007’de Irak Özel Temsilcisi olarak görev yapmış ve 2009 yılında Irak Cumhuriyeti Nezdinde Büyükelçimiz olmuş, 22 Ekim 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan büyükelçiler kararnamesi ile merkeze atanmıştır. 2011 yılının sonuna doğru atandığı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görevinden Mayıs 2012’de görevden alınmıştır. (Özçelik’in, “Görevimi istediğim gibi yerine getiremiyorum. Ayrılmak istiyorum” talebi çerçevesinde görevinden alınarak ) Dışişleri Bakanlığı müşavirliğine getirilmiştir. Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olmuştur. Eylül 2014’te Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı olmuştur. Ekim 2014’te CHP Parti Meclisi üyesi ve 3 Kasım 2014 tarihi itibarıyla de Dış İlişkilerden sorumlu Genel Başkan yardımcısıdır. TBMM XXV. Dönem İstanbul milletvekilidir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top