ÇÜRÜME…

ÇÜRÜME…
Tükenişin hızına yetişilemiyor.Kayıp 128 milyar dolar bile unutuldu. Bakanlığına şirketinden mal satan Ruhsar Pekcan, tatile mi çıktı acaba?Pekcan doğrudan, Milli Eğitim Bakanı da kardeşi aracılığıyla okullara 25 milyon...

Tükenişin hızına yetişilemiyor.
Kayıp 128 milyar dolar bile unutuldu. Bakanlığına şirketinden mal satan Ruhsar Pekcan, tatile mi çıktı acaba?
Pekcan doğrudan, Milli Eğitim Bakanı da kardeşi aracılığıyla okullara 25 milyon liralık mal satıyor.
Bedava geldiği açıklanan ama sonradan devlete 12 dolara satıldığı ortaya çıkan aşılar misal, Alman aşısıyla karıştırılınca arşive mi kalktı?
Yer bitmiş gibi Atatürk Havalimanı pistine yapılan hastaneden sonra yurt genelindeki hasta garantili şehir hastanelerinin Danimarkalılara verileceğini okuyoruz şimdi, hıza bak.
Hesaplarına üç maaş yatan bürokratlar, Dolmabahçe sarayında kaybolan 40’şar kilo ağırlığındaki altın vazolar, yer değiştiren tarihi eserler, sayfalarda yer bulamıyor.
Beton cenneti mi cinneti bilemiyorum ama memlekette yabancıya vatandaşlık, parayla, emlak alımıyla satılıyor. Bunun için yurtdışına ilanlar veriliyor.
Liyakatsiz olduğu için protesto edilen Boğaziçi rektörü, öğrencilerin burslarını ve kredilerini kestiriyor. Devleti dükkânı sanıyor.
Belediye başkanlarına seslenen Cumhurbaşkanı, ihaleleri açık, şeffaf hatta canlı yayında yapmalarını istiyor.
5’li çete diye adlandırılan müteahhitlere verilen işler ‘canlı yayınlanmış’ gibi belediye reisleri birbirinin suratına bakıyor.
Ekliyor Cumhurbaşkanı, “Bizim siyasetteki varlık gayemiz birilerine imtiyaz sağlamak, birilerine menfaat devşirmek, birilerini makam mevki sahibi kılmak değildir.” Sanki ana muhalefet lideri konuşuyor.
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu özelleştiriliyor. En azından önce yasası çıkarılıyor. Tank Palet fabrikası gibi bir gecede el değiştirmeyecek gibi görünüyor. İşçiler ayakta, aileleriyle eylem yapıyor. Sadece bir silah endüstrisinden bahsetmiyoruz binlerce dönüm arazisi de planlayanların hedefinde. Tıpkı şeker fabrikalarında olduğu gibi. Ama feryatlar duyulmuyor.
301 madencinin hayatını kaybettiği maden kazasının ardından mahkeme karar veriyor. Kestiği parmak hepimizin canını acıtıyor, “İnsafsızlık, vicdansızlık” sesleri anında boğuluyor.
Kıyılar, kıymetli tesisler dönüm dönüm, hektar hektar satılıyor. Sıranın barajlara geldiğini söyleyenler var. Kimse “Yeter, babanızın malını satmıyorsunuz!” diyemiyor.
Susan devlet, konuşan suç örgütü lideri var. Gündem ikisi arasında ama maç tek kale oynanıyor. Ortaya atılan iddialar korkunç, adalet sanki izinde. İddiaların izinde değil, tatilde.
Cinayet de var, talan da mala çökme de uyuşturucu ticareti de… Suçluyu korumak mı ararsın, silah kaçakçılığı mı?
Memlekete gemi gemi muz geliyor. Yerli muz sektörü çökmüyor, gemilerden tonlarca kokain çıkıyor. Bu kokainlerin alıcısı bilinmiyor.
Kara paraya bulaşmış iş insanları, onların besleme gazetecileri, birbiri ardına çağrılara rağmen harekete geçmeyen savcılar.
Olanların hızına yetişmezken bir de can ve mal güvenliği sorunu, adeta iç savaş çıkarma provaları. İzmir’de HDP binasına yapılan saldırı, sonrasında sorumsuz açıklamalar. Hrant Dink’i öldürenlerle, Deniz Poyraz’ı öldürenler arasında nasıl bir fark var? Sorular izahtan vareste kalıyor.
Memleket gerçekten bu kadar sahipsiz mi? Neden susuluyor? Neden ortaya dökülenler, cesur insanları dahi durduruyor. Topluma adeta her gün suç pornosu izletiliyor.
Kargalar nerede uyuduklarını iyi gizlediklerinden mi bu kadar uzun yaşıyor? Siyaset değişse, liderler değişse ancak ortaya leşler dökülünce mi meydana çıkıyorlar?
Toplum ağır çürüme altında, kirlilik kendini korumaya çalışanlara, evinden çıkmayanlara bile yapışıyor. Huzursuzluk artıyor. Yoksulluk ve çaresizlik büyüyor.
Kutsallar alet edilerek yine toplum kandırılacak mı zannediliyor? O kutsallara biraz sadece biraz saygısı olan susar mı bu olanlar karşısında?
Ve iktidar adeta bu yaşananları sessizce izleyelim, diye saat 24’ten sonra müziği yasaklıyor. Yasağa karar veren “Kimsenin birbirini rahatsız etmeye hakkı yok” diyor.