ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEYLER VAR DANİMARKA KRALLIĞI’NDA

Kahramanmaraş’ı vuran iki büyük deprem ve kaybedilen binlerce can… Her gün yeni bir habere uyanırken ülkenin tüm kurumlarıyla koca bir enkazın altında kaldığını görüyoruz. Sokaklardan, statlardan “Hükümet istifa” sesleri yükseliyor. Salı günü Yunanistan’da yaşanan tren kazasında Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis “Böylesi bir trajik olaydan sonra hiçbir şey olmamış gibi göreve devam etmek imkansızdır” dedi ve istifa etti. Türkiye’de ise bırakın istifayı sokakta en demokratik hakkımız olan bir talebi dile getirdiğimizde yaka paça gözaltına alınıyoruz ya da muktedirler tarafından tehdit ediliyoruz. Kralın çıplak olduğu aşikâr. Türkiye 14 Mayıs’taki seçimlerde aslında kimin lider olacağını değil, yönetim şeklini oylayacak. Yani herkesin tek bir adamın ağzından çıkacak sözlere baktığı, devletin adeta felç olduğu bir yönetim mi istiyoruz yoksa çoğulcu, özgürlükçü, demokratik bir sistem mi? Türkiye için sıcak günler.

Bu yoğun gündemle birlikte bir yandan da depremin acısı sarılmaya devam ediyor.  On bir ili vuran depremin ardından bilim insanları 16 milyon nüfusu barındıran İstanbul’a dikkat çekiyor. Girilmesi dar sokaklar, yan yana sıralanan binalar, çok katlı yapılar, ufacık bir yeşil alanı dahi bulunmayan, toplanma yerlerinin ranta açıldığı bir mega kent İstanbul. Bu yazıda çalan, çırpan, işini kılıfına uyduran müteahhitlerden, denetleme kurumlarından, diplomasını kiraya veren mühendislerden dahi söz etmiyorum. Tepeden tırnağa çürümüş bir düzen kol geziyor tüm Türkiye’de. Her şeyin merkezi haline gelen İstanbul’da da durum içler acısı. İstanbul’la ilgili felaket senaryoları peş peşe sıralanırken, bu yazıda biraz gerilere gideceğiz, İstanbul’da yaşanan depremleri özetlemeye çalışacağım. Bunun için bana iki temel kaynak eşlik edecek. Biri Yazar Orhan Sakin’in ‘Tarihsel Kaynaklarıyla İstanbul Depremi’ kitabı. Bir diğeri ise Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Fatma Ürekli’nin yazdığı ‘1894 Depremi’.

TARİHSEL BELGELERLE İSTANBUL DEPREMLERİ

Osmanlı tarihine ilişkin çalışmalar yapan Orhan Sakin ‘Tarihsel Kaynaklarıyla İstanbul Depremleri’ kitabında Bizans döneminden başlayarak depremleri inceliyor ve yaşananları anlatıyor. Sakin, kitabında 1894 tarihli depremin üzerinden yaklaşık bir asırlık bir süre geçmesine rağmen bu felaketin izlerinin hafızalarımızdan silindiğini, yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik önemi karşısındaki aymazlığımız nedeniyle ağır bedeller ödediğimizden yakınıyor. Son yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremler de bunun kanıtı niteliğinde. Yazar antik çağdan beri bilinen depremlerin hem Bizans hem de Osmanlı tarihçileri tarafından büyük ölçüde kaydedildiğinin altını çiziyor. Bu önemli bir bilgi çünkü yer bilimciler de bu bilgiler ışığında değerlendirmelerde bulunuyor. Bu nedenle tarihçilere de büyük bir sorumluluk düşüyor.

1509 DEPREMİ VE “KÜÇÜK KIYAMET”

Kayıtlarda yer alan ve tarihe “Küçük Kıyamet” olarak geçen ilk deprem 1509 tarihli. Bu depreme ilişkin bilgiler bir görgü tanığının, Ruhi’nin ifadelerine dayanıyor. (Edirneli Ruhi’ye Atfedilen Osmanlı Tarihinden İki Parça) Bir başka kaynaksa batılı bir yazara; Marino Sanuto’ya ait. 1509 tarihli deprem İstanbul’un yanı sıra Çorlu ve Edirne’de de hissedilmiş, halk 45 gün evlerine girememiş. Deprem Eğrikapı’dan (Fatih’te bulunan bir semt) Yedikule’ye kadar, Yedikule’den de İshakpaşa Kapısı’na kadar olan surları yıkmıştır. Topkapı Sarayı’nın sahil kesimindeki Dilsiz Kapısı ve Kayıklar Kapısı arasında bulunan kule ve burçlar da yıkılmıştır. Fatih Camii ağır hasar görmüş, caminin çevresinde bulunan imarethaneler ve medreselerin kubbeleri çökmüştür. Atmeydanı’ndaki yani bugünkü Sultanahmet meydanındaki altı direk devrilmiş ve bir mescit yıkılmıştır. Kayıtlara göre 1070 ev yıkılmış. Ruhi’nin anlatımına göre İstanbul’daki bütün evlerin çatı kiremitleri yere inmiş, şehirdeki minarelerin tamamı da zarar görmüştür.

KADER PLANI MI?

O tarihte tahtta Sultan II. Bayezid vardır. Padişah Edirne’ye göç etmiş, ancak İstanbul’daki sarsıntılar orayı da etkilemiştir. Padişah depremin doğurduğu olumsuz atmosferden bir hayli etkilenmiştir. Edirne’ye göçünü de bu şekilde değerlendirmek mümkün. Fakat Edirne’de de sarsıntılar devam edince padişah çileden çıkmış, üst düzey yöneticilerini toplayıp hepsini azarlamış, depremin sorumlusu olarak onları görmüştür. Padişaha göre deprem, yöneticilerin halka yaptıkları zulüm ve haksızlıklar nedeniyle yaşanmış ilahi bir cezadır. O dönem ilahi ceza olarak dile getirilen şey, bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kader planı olarak nitelendiriliyor. Yine 1509 tarihine geri dönelim. Şehirde inşaat ve tamirat çalışmaları başlamıştır. İstanbul’da öyle büyük bir yıkım olur ki Anadolu ve Rumeli kadılarına emirler gönderilir, her 20 evden bir adam, işçi olarak işe alınır. Ayrıca her ev başına 22’şer akçe geçici vergi konulur. Ne oldu bizim deprem vergilerimize dediğinizi duyar gibiyim. Konu açıklanmaya ve muhalefet bu konuyu aydınlatıncaya kadar irade göstermeye mecburdur. Tarihsel kaynaklardan neler yapıldığını görmek de bugün yinelenen basiretsizlikleri ve bunun sonucunda yaşanan çözümsüzlükleri anlamamıza yardımcı oluyor. Kitaptan İstanbul’daki tamirat çalışmaları için Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den de 29 bin amele tertip edildiğini öğreniyoruz. Ayrıca 3 bin kadar da usta getirtilmiş, 8 bin yaya da kireç yakmak üzere şehre gelmiştir.

TSUNAMİ OLMUŞ MU?

Gelelim merak edilen soruya. 1509 depremi İstanbul’da bir tsunamiye neden oldu mu? Orhan Sakin kitabında bazı Batı kaynaklı eserlerde kıyıları suların bastığına dair iddiaların yer aldığını, dalgaların Pera ve Galata arasındaki dar geçitlere çarptığı şeklinde ifadelerin olduğunu belirtiyor. Fakat Osmanlı kaynaklarında buna dair herhangi bir bilginin olmadığının da altını çiziyor.

1719 DEPREMİ

Yine Sakin’in kitabından hareketle büyük depremler arasında yer alan bir diğer deprem 1719 depremi. Yazar depremin merkezi ve etkilediği saha nedeniyle bu depremin 1894 ve hatta 1999 depremiyle büyük benzerlikler gösterdiğini belirtiyor. Deprem birçok bölgeyi etkilemiş, mescit, hamam, ibadethanelerin kubbeleri zarar görmüş, çok sayıda ev yıkılmış, birçoğunun duvarı çökmüş ya da camları patlamıştır. Bu depremde İzmit ve çevresinin çok kötü etkilendiğini görüyoruz. Şehrin 4/5’i yıkılmıştır. Düzce’de de çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir.

1766 DEPREMİ

Jeologlar tarihsel olarak beklenen İstanbul depremi için 1766 tarihli depremi esas alıyor. Bu deprem tarihsel kaynaklardan da anlaşılacağı üzere 1509 tarihli küçük kıyamet denilen depremle benzerlik gösteriyor. Fatih Camii tamamen yıkılmış, Sultan Bayezid Camii ile Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Camii yıkılacak derecede tahrip olmuştur. Şehirdeki büyük camilerden Sultan Selim, Şehzade, Süleymaniye, Nuruosmaniye, Laleli, Valide ve Ayasofya camileri hariç bütün camilerin minareleri ve kubbeleri büyük hasar görmüş, yıkılanlar olmuştur. Topkapı Sarayı’nda da yıkılan yerlerin olduğu biliniyor. Yeraltı su kanallarının da zarar gördüğünü öğreniyoruz. Yine her depremde olduğu gibi barınma, beslenme ve su sorunu oluşmuştur. Bu depremle 4000 can kaybı olduğunu öğreniyoruz. Tabi o dönemki İstanbul nüfusu düşünülerek verilerin değerlendirilmesi gerekir.

1894 DEPREMİ

1894 yılında yaşanan depreme ilişkin elimizde pek çok bilgi ve belge var. Bu belgeler arasında fotoğraflar da yer alıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Fatma Ürekli’nin 1894 depremine ilişkin çalışması önemli bir kaynak. Ürekli Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yani bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi’nin kuruluşuna dair doktora çalışmasını yaparken Mektep ve Müze-i Hümayun’un (bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi) İstanbul depreminde hasar gördüğü ve bazı aksaklıkların ortaya çıktığına dair belgelerle karşılaşıyor ve 1894 depremiyle ilgili çalışması bu şekilde doğuyor.  Ürekli kitabında Osmanlı arşivlerinden ve dönemin gazetelerinde çıkan haberlerden yararlanıyor.

O dönem tahtta Sultan II. Abdülhamit oturmaktadır. Abdülhamit meydana gelen bu büyük depremin fenni ve ilmi bir şekilde araştırılmasını ister. Bu amaçla Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis İstanbul’a davet edilir. Kendisine araştırmaların daha kolay ve süratli yapılması için bir vapur tahsis edilir. Ayrıca İstanbul Rasathanesi Müdürü Coumbary ve muavini Emile Lacoine de kendisine eşlik eder. Bu araştırma sonucunda detaylı bir rapor hazırlanır ve padişaha sunulur. Rapora göre ilk sarsıntıyı takiben ikinci bir deprem ve peşinden üçüncü bir deprem daha olmuştur. Ürekli’nin kitabında yer verdiği raporun ayrıntısında bu üç depremin 17-18 saniye sürdüğünü öğreniyoruz. D. Eginitis raporun dışında deprem bölgelerini harita üzerinde de tespit etmiş ve depremin merkezinde olan tüm binaların yıkıldığını gözlemlemiştir. “Bu merkez bölge uzun bir hat şeklinde olup, büyük eksen Çatalca’dan Adapazarı’na kadar ve İzmit Körfezi boyunca 175 kilometre uzunluğunda devam eder.” Bu depremle yerküre üzerinde yarılma, çatlama, çökme gibi bazı değişiklikler olduğunu öğreniyoruz. En mühim yarılma da yapısı çamurdan ibaret olan Ambarlı’da, Avcılar bölgesinde. Beklenen İstanbul depremi için de aynı bölgeye dikkat çekiliyor.

1894 depreminde su kanalları ve kuyuları da büyük zarar görmüş. Halkın su sıkıntısı çekmemesi için depremden etkilenen su bentleri ve su kemerleri tamir edilmeye çalışılmış, susuz semtlere geçici olarak Terkos suyu verilmeye başlanmıştır. Bir yandan da kolera gibi salgın hastalıklar şehirde baş göstermiş, Abdülhamit tarafından bulaşıcı hastalıklara karşı tedbirlerin ciddiyetle alınması gerektiği buyurulmuştur. Ürekli araştırması için basında yer alan haberleri de tarıyor. Haberlerde sarsıntı sırasında Asya yakasında Salacak’tan Kartal’a, Avrupa yakasında da Sarayburnu’ndan Yeşilköy’e kadar olan alanda denizin çekildiği ve yeniden büyük dalgalar şeklinde geri geldiği aktarılıyor.

ABDÜLHAMİT’İN SANSÜRÜNDEN ERDOĞAN’IN SANSÜRÜNE

1894 depreminde basına sansür uygulanıyor. Ürekli “Depremden sonra İstanbul ve civarındaki ölü ve yaralı sayıları hakkında gazetelerden net bir bilgiye ulaşmak mümkün değildi” diyor. Türk basınına getirilen sansürün yanı sıra halkı korku ve endişeye sevk edici yabancı gazetelerin de memlekete girişi padişah iradesiyle yasaklanmış. Yine kitapta yer alan bilgiye göre “İstanbul’da depremin devam edeceğine ve birtakım başka felaketlerin meydana geleceğine dair neşriyatta bulunmuş olan Petit Journal gazetesinin memlekete sokulmaması ve menedilmesi hakkında irade-i seniyye (emir, ferman) vardır. Son olarak hükümet tarafından vilayetlere de depremin lüzumundan fazla büyütülmemesi için tebligatlar gönderilmiş, bazı gazetelerde halkı rahatlatmak amacıyla yazılar yayımlanmıştır.

Özetle bugün yaşadıklarımıza baktığımızda; tarih kaynaklarında geçmişten bugüne pek değişen bir şey olmadığı, yaşanan acılardan ders çıkarılmadığı ve bilimden ne kadar uzak bir toplum olduğumuz net bir şekilde görülüyor. II. Abdülhamit döneminde basına uygulanan sansür Erdoğan iktidarında da depremin en sıcak günlerinde hâlâ enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanlar varken, o canların kurtarılmasında etkili bir mecra olan Twitter’ın kapatılmasıyla kendini gösterdi. Peşinden de Ekşi Sözlük’e erişim engeli getirildi, basın tehdit edildi, RTÜK tarafından muhalif televizyon kanallarına cezalar verildi. Fenerbahçe ile başlayan, Beşiktaş tribünlerinde de yükselen “Hükümet istifa” sesleri iktidarı ve onun kapıkullarını rahatsız etti. İş taraftarların stada alınmamasına, kimlik tespitine kadar vardı. Tüm bunlar bir yana deprem bölgesinde mikrofon uzatılan depremzedelerin “Hapse atarlarsa atsınlar” diyerek sözlerine başlamaları nasıl bir karanlık içinde olduğumuzun göstergesi. Shakespeare’nin ölümsüz eseri Hamlet’ten bir alıntıyla bitirelim. “Çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda.”

Çocuk Kitapları 4 Mart

Anıtı Dikilen Sinek

Aziz Nesin

Nesin Yayınevi

Günaydın Bendi

Müge İplikçi

Günışığı Yayınları

Önce Okullar Kapandı

Şafak Akdemir

Çınar Yayınları

Masal Battaniyesi

Ferida Wolff - Harriet May Savitz

Nesin Yayınevi

Türlerin Kökeni

Sabina Radeva, Charles Darwin

Domingo Yayınları

Bozuk Saat

Irmak Zileli

On8 Yayınları

Çok Satan Kitaplar

4 Mart

1. İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Dazai

2. Atomik Alışkanlıklar, James Clear

3. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

4. Çalınan Dikkat - Neden Odaklanamıyoruz? Johann Hari

5. Kırmızı Pelerin, Gülseren Budayıcıoğlu

6. Mutlu Olma Sanatı, Arthur Schopenhauer

Haftanın Kitapları
4 Mart

Yas Uzun Bir Veda

Şengül Hablemitoğlu

Doğan Kitap

Arsız Yeşillik

Benjamin Labatut

Can Yayınları

Kışın Herkes Dürüsttür

Murat Çelik

Everest Yayınları

Heder Ağacı

Abdullah Ataşçı

Everest Yayınları

Pis İşler

ABD’de Hayati İşler ve Eşitsizliğin Gizli Bedeli

Metis Kitap

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi