DARBE ANAYASASINDAN KURTULMANIN YOLU

DARBE ANAYASASINDAN KURTULMANIN YOLU
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, 1999 senesinin adli açılış töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin anayasal değil, ‘Anayasalı’ bir devlet olduğunu söylemiş ve eklemişti; “Hiç kimse kendisi için...

Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, 1999 senesinin adli açılış töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin anayasal değil, ‘Anayasalı’ bir devlet olduğunu söylemiş ve eklemişti; “Hiç kimse kendisi için anayasa yapmamalıdır.”

Anayasa konusunda sayısız makalesi bulunan ve Yargıtay Başkanlığı’na kadar yükselen Sami Selçuk, 82 Anayasası’nın halk için değil devlet için yapıldığını vurgulamıştı. Anayasanın orasından burasından çekiştirilerek düzeltilemeyeceğini, düzeltmenin yapmaktan zor olduğunu anlattığı o konuşma, günlerce tartışılmıştı. Selçuk’un sözleri üzerinden geçen 23 yıla rağmen Türkiye darbe anayasasından kurtulamadı.

Millet İttifakı birbirinden çok farklı 6 siyasi partiden oluşuyor. Hemen her konuda biri diğerine uymayan dünya görüşlerine karşın 84 maddede uzlaşmaları çok kıymetlidir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu değişiklik paketine en baştan ‘ucube’ diyerek, meseleyi küçümsemiş, hak ve özgürlüklere atıf yapılan tüm maddeleri terörle iltisaklı hale getirdi. Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı da Millet İttifakı’nın çalışmalarına çok kızarak, partisinin hazırladığı ama yaşama geçmeyip sadece kitap olan değişiklik tekliflerini kürsüden yineledi.

Anayasalar tüm toplumu neredeyse birey birey kucaklayan toplumsal sözleşmelerdir.

12 Eylül Darbesi’nden 42 yıl geçmesine karşın yine de bu tartışmaların olması, değiştirme arzusunun ölmemesi milletimizin hayrınadır. Lakin, 42 yıllık siyaset başarısızlığı gözden kaçmamalı. Yeni 42 yıllara gerek kalmamalıdır.

Farklılık bellidir. O da nasıl idare edileceğimiz ile ilgilidir. Keşke, Meclis’te olan, olmayan bütün partiler, akademisyenler, sivil toplum ve düşünce kuruluşları bir araya gelse, sivil ve özgürlükçü anayasanın önünü açabilse.

Bu dönem için artık çok geç. Baksanıza, tek maddelik başörtüsü değişikliği dahi Meclis’in önüne gelemiyor.

Şimdi Millet İttifakı, pahalılığın, yoksulluğun, fukaralaşmanın orta yerinde ahalinin önüne bir mutabakat metni önerisi sundu. Gerçekleştirebilmek için umutlarını sandığa, reylere bağladı. İttifakın alacağı reylerle bunların hayata geçip geçmeyeceğini göreceğiz.

Ama yine de eski Yargıtay Başkanı’nın sözlerini unutmamakta yarar var; Anayasa orasından, burasından çekiştirilerek düzeltilemez.

Türkiye, anayasasını en baştan yapmalı. Yeni anayasa parlamento çoğunluğu ile geçse dahi, milletin oluruna sunulmalı ve darbe anayasası da çöplükteki yerini almalıdır.

Ahali karnını doyurmakla uğraşırken, sabah akşam zam konuşurken, böyle bir manifesto ile ortaya çıkmak mantıklı mı diyenlere hatırlatmam var. Mantıklı. Hem de çok. Böyle bir uzlaşma ile kuralların yerli yerine oturtulması sağlanmadan ne ekmeğin ne sütün ne peynirin ne kiranın düşmesini beklemek mantıksız da ondan.

Türkiye’nin rayına oturtulması gerekiyor. Keyfilik yerine kuralları, torpil yerine liyakati, ihanet yerine sadakati, kutuplaşma yerine birlikte yaşamayı, yoksulluk yerine bereketi konuşması, yani kavramlarını değiştirmesi gerekiyor.

Memleketimizin her meselesi, hepimizin ortak meselesi olmaktan çıkınca, yapmak yerine gücümüz oranında düzeltmeye girişiyoruz. Bu da sonuç getirmiyor.

Yarın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Yeni Vizyon” belgesini açıklayacak. Önce anayasa, şimdi vizyon belgesi ile bunun bir adım öteye taşınmasının ardından ortaya konacak protokol belli ki gündemi belirleyecek.

İttifakın aynı isimler tarafından zaman zaman suikasta uğraması, masayı her gecen gün daha şerbetli hale getiriyor.

Suikast planlarını, kurulan tuzakları tartışmak yerine çözüm önerilerini, birlikte üstesinden gelinecek meseleleri konuşmak çok daha değerli.

Tüketen değil, üreten, bozan değil yapan, ayrıştıran değil birleştiren olmak ve hatta yanında olmak daha kıymetli. Unutulmasın.