İskender Özturanlı

İskender Özturanlı

Daron… TÜSİAD… Ve sahte gelecek

Türkiye’nin genelde işin etiket kısmı ile ilgilenip herkesin söylediği ama işin özüyle ilgilenmediği bir kamuoyu ve ortamı var. TÜSİAD’ın geçtiğimiz günlerde tartışmalı raporu da böyle yorumlandı, herkes TÜSİAD’ın AKP iktidarından sonra nasıl bir pozisyon alacağını tartışırken acaba TÜSİAD’ın parlak ve boş sözlerle süslü raporunda nasıl bir toplum tasavvuru konusunda hiçbir yazı, görüş ya da analiz olmaması ise hem ülkenin geleceğini hem toplumun dirliğini hem de halkın yaşam imkanlarının özellikle bu iktidar ile birlikte aşama aşama nasıl zorlaştığını, bütün bu boyalı sözlerin bu duruma bir referans dahi vermediğini gözlerden kaçırıyor.
Bu yazının ana konusu Türkiye’deki burjuvazinin bir sonraki iktidar döneminde nasıl bir pozisyon aldığı ya da kendisini nasıl konumlandırmaya çalıştırdığı değildir.
Bu yazı bir taraftan, Türkiye’de büyük burjuva ve devlet ilişkisinin patolojik ve psikolojik bilincini anlamaya çalışacak. Şu eski goygoy vardır ya, hani Batı’da sermaye birikimi ile oluşmuş özgür ve güya devletten bağımsız burjuva sınıfına imrenerek aman canım bizdeki burjuva sınıfı neden bu kadar güdük ve devlet babanın kucağında güdük kalmış bir palavranın etkisinde kalmayacak.
Burjuva sınıfı ve sermaye devlete ihtiyaç duymadan gelişemez, gelişmemiştir. Sermaye birikimi önceliğini, ayrıcalığını ve imtiyazını her zaman devletten almıştır.
Şimdi gelelim, TÜSİAD’ın raporuna…
Okuyalım: “Türkiye 760 milyar dolarlık GSYH ve 83 milyonluk nüfusuyla G-20 üyesidir. 33 milyon ile Avrupa’nın üçüncü en büyük işgücüdür. Yüksek sanayi kapasitesi, 24 milyonun üstündeki hane halkı sayısıyla, 32 milyonluk geniş orta sınıfıyla, % 59’a ulaşan konut sahipliğiyle ve 66 milyonu aşan kredi kartı kullanıcısıyla yükselen ekonomilerden birisidir.”
Bu sanki, gelecek adına konuşan iddialı ve sorumlu bir raporundan değil de daha çok şirket sunumu, bir pazarlama bir uluslararası ortaklık sunumundan, bir yatırım çağrısından alınan söyleyenin bile kendisinin inanmadığı, yan yana gelen inandırıcı olmayan cümlelerden oluşmakta.
Türkiye’de hala daha kendi başına güçlü, 32 milyonluk geniş bir orta sınıfın kaldığına inanmak için ya aymazlık içinde olmak, ya da doğrudan teslim olmak ya da dangalaklık gerekiyor. Türkiye’de tek bir gelirle en az dört kredi kartı almak zorunda kalan giderek yoksullaşan ve artık güvencesiz bir sınıf haline gelen eski orta sınıfın ancak hayaleti var oysa.
Bu boyalı ve parlak sözlere devam edelim o zaman; en babasından ülkelerin büyükelçilerini “Persona non grata” ilan edilecek bir ülkede aşağıdaki satırlar hiçbir yankı bulmuyor, çünkü maalesef bu satırları kimse okumuyor, hatta yazanların bile okudukları şüpheli yoksa bunlar nasıl denebilir ki
“Doğunun en batısında, batının en doğusunda yer alan Türkiye güçlü tarihi ve kültürel mirası, uzun yıllar uluslararası sistemle kural ve değer temelli kurduğu ilişkiler, laik ve demokratik yapısı ve Avrupa Birliği (AB) tam üyelik perspektifiyle, bulunduğu coğrafyada önemli bir konumdadır. Erişilebilirlik açısından merkezî konumu ve iletişim altyapısı ile çok uluslu şirketler ve küresel ticaret için önemli bölgesel merkezlerdendir. 12 milyonluk genç nüfusu ve güçlü girişimcilik kültürü önemli bir potansiyeldir. Birçok alandaki güçlü birikimlerinin harekete geçirilmesi durumunda Türkiye’nin geleceği umut vadediyor.
“İnsani gelişme ve yetkinleşme”, “bilim, teknoloji ve inovasyon” ve “kurumlar ve kurallar” unsurlarının birbirleri ile olan etkileşimi dikkate alınarak ortaya konacak kalkınma anlayışı ile Türkiye’nin bu birikimleri en iyi şekilde harekete geçirilebilir.
Sıkı bir palavra da burada yazılı; Türkiye’de işgücüne katılım oranları yıllardır %50 düzeylerinde. İşsizlik oranı ise kalıcı olarak %10 seviyesinin altına düşmüyor.
İşsizlikte başta beceri uyumsuzluğu olmak üzere yapısal faktörlerin rolü büyük.
Kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların işgücüne katılımı OECD ülkelerine göre geride kalıyor. Kayıt dışı istihdam; sosyal güvence, iş sağlığı ve güvenliği, vergi geliri kaybı, firmaların finansmana erişim sorunu gibi birçok sorunla iç içe geçiyor”
Türkiye’de işsizlik 20’lere gelirken buna yüzde onların altına düşmüyor demenin anlamı nedir?
Pardon ama Türkiye’de işsizliğin en büyük nedeni beceri uyumsuzluğu mu?
Yapısal faktörler nedir?
Daron… Verimlilik… Bize hikaye anlatmayın, dinleyecek halimiz yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İskender Özturanlı Arşivi