Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Deprem ve Antakya’nın yeniden yapılanması

Türkiye yüzyıllık Cumhuriyet Döneminin beşte birini tek başına AKP iktidarında geçirdi. Ülkede 2017 yılında yapılan referandum sonrası ekonomiden, dış politikaya her alanda tek adam rejimi uygulanıyor.

Denetim yetkisi sınırlandırılmış, güvenoyu ve gensoru verme hakları ellerinden alınmış Meclisin, göstermelik de olsa yer aldığı bize özgü bir yönetim biçimi bu. Seçim sürecine girilmesiyle alışılmadık ölçülerde eleştirilmeye başlanması şaşırtıcı değil.

Döviz kurlarına, faiz oranlarına, kredi miktarına, taban fiyatlarına, tayin ve terfilere tek adamın karar vermesine uzun süre ses çıkartılamadı. Depremin ardından vaktinde harekete geçemeyen kurumlar, eleştirilerin odağında. En yakınları dahil her şeylerini kaybeden milyonlarca kişinin, barınma ve beslenme sorunlarını 37 gün boyunca sağlamakta aciz kalan iktidara en güçlü eleştirinin 15 Mayıs günü sandıkta yapılacağına hiç kuşku yok.

AKP yönetimi, muhalefetin deprem bölgesinde halka güven veren yaklaşımlarından hayli rahatsız. Bir yandan muhalefetin yardımlarını engellerken, öte yanda kusurlarını örtme amaçlı hızlı bir yapılaşmaya hazırlanıyor.

Bakanlar, henüz gerçek kayıp sayıları saptanamadan, nerede kaç ev inşa edileceğini peş peşe açıklıyorlar. Bölgede yapsatçı mantığına dayalı bir ihale süreci belli ki, seçimlerden önce bitirilmek isteniyor.

İlgilerini en çok çeken İl Hatay. Antakya’nın zengin tarihsel dokusunun onarımı da AKP’nin gündeminde. En kısa zamanda kurdukları “Kazı Başkanlığının” bu kadim kenti ihya edeceğini Kültür ve Turizm Bakanı açıklıyor.

Eskilerin deyimiyle ince elenip sık dokunması gereken, Antakya’nın deprem sonrası yeniden hayata döndürülmesinin, aceleye getirilmek istendiği kuşkusu doğuyor. Başkanlığa atanan Erzurum Kafkas Üniversitesinde görevli arkeoloji doçentinin özgeçmişindeki en etkili bölüm; son seçimlerde AKP’den milletvekili aday adaylığı.

Oysa Antakya 2300 yıla yaklaşan geçmişi incelenerek, uluslararası başarılarını kanıtlamış uzmanların belirleyecekleri doğrultuda, salt bölgenin değil Dünya’nın en önemli kültür ve arkeolojik merkezlerinden biri haline yeniden gelebilir. Yıkılmış ve yaralı kentlerimizin ayağa kaldırılma sürecinde; örnek bir uygulamanın hayata geçirilmesini sorumlulukla tasarlamanın gerekliliğine kuşku yok. İnsanlığın çok katmanlı kültürel mirasının ev sahibi olan bu kentimize, geçmişiyle birlikte sahip çıkılması aceleye getirilmemeli.

Farklı inançların yüzlerce yılda oluşturdukları, birlikte yaşama kültürünün simge kenti Antakya başta, deprem felaketine uğrayan bölgenin kültürel, tarihsel ve özgün kent kimliklerinin korunmasına özen gösterecek yaklaşımların, TOKİ mantığıyla bağdaşması güç.

Hasar gören kültürel varlıklarımızı, ibadethaneleri ve diğer kutsal mekanları yeniden ayağa kaldırarak, yaşatmak zorunda olduğumuz inkâr götürmez. Yıkıntılar arasında sessizce bekleyen, uygarlık tarihinin binlerce yıllık ortak mirasının, günümüzde birden bire yok edilmesine kuşkusuz seyirci kalınamaz.

Bu anlamda Anadolu coğrafyasına ve kentlerimize karşı tarihsel sorumluluk duygusuyla, gönüllülerden oluşacak sivil bir girişimin başlatılmasına katkıda bulunacak herkesin, bir araya gelmelerinin sağlanmasında Kültür Bakanlığı etkin olmalı.

Özellikle -Hatay- Antakya’nın kültürel-tarihsel dokusuna uygun ve arkeolojik mirası referans alınarak planlanması, deprem öncesindeki tarihi doku çevresindeki çarpık yapılaşmanın yinelenmemesi şart.

Farklı inançların günümüze kadar ulaşabilen kutsal mekanlarının, ayakta kalan bölümlerinin korunması ve onarılması için gerekli duyarlığı oluşturmak zorundayız.

Bilimsel temelli ve çok disiplinli olmaları gereken, yeniden yapılanma ve restorasyon uygulamalarına ilişkin karar süreçleri şeffaflık içinde yürütülmelidir.

-Tüm uygulama ve proje/lerin tek başına siyaset kurumu temsilcilerinin karar vericiliği ile değil; aklın, bilimin ve kuşkusuz kentlerin tarihsel geçmişleri dikkate alınarak, hazırlanması;

-İlgili Meslek odalarının; TMMOB ve Üniversiteler, STK’lar ile yurt içi ve dışından, sanat tarihçileri, müze ve eski eser uzmanları, tarihçiler ve bölgede günümüze kadar ulaşan kimliklerin, kanaat önderlerinin de görüş ve önerilerinin dikkate alınması;

-Tescilli kültür varlıklarının yanı sıra somut olmayan kültürel mirasın ve kentlerin önemli hafıza mekanlarının da yeniden inşa sürecinde yaşatılmasının gerekliliği, gözden uzak tutulamaz.

Anadolu coğrafyasına ve kentlerimize karşı tarihsel sorumluluk duygusunu taşıyan ve gönüllü olarak katkıda bulunmak isteyen herkes, başta Antakya depremde zarar gören Bölgede, tarihsel önem taşıyan yapılara sahip çıkmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi