DERİNLİKLER

DERİNLİKLER
KORONA GÜNLERİNDE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ PSİKOLOJİSİÇin›in Hubei eyaletinde Aralık 2019›da başlamasından bugüne kadar yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19) tüm dünyaya hızla yayılarak 215 ülkede 32 milyon 143 bin 941...

KORONA GÜNLERİNDE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ PSİKOLOJİSİ

Çin›in Hubei eyaletinde Aralık 2019›da başlamasından bugüne kadar yeni koronavirüs hastalığı (COVID-19) tüm dünyaya hızla yayılarak 215 ülkede 32 milyon 143 bin 941 kişiye bulaştı ve 982 bin 766 ölüme neden oldu. Mart 2020 tarihinde korona virüsünün neden olduğu bu hastalık Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir halk sağlığı acil durumu olarak kabul edildi ve pandemi (yani küresel salgın hastalık) olarak ilan edildi. Biz sağlık çalışanları hastalığın taranması, önleyici tedbirlerin alınması ve tedavi hizmetlerinden sorumluyuz. Tabii ki bu hizmetleri bizim vermemiz gerekiyor zaten biz bu hizmetleri vermek için varız. Sağlık hizmetlerini vermek normal koşullar altında bile streslidir. Ancak tarih boyunca ilk defa ortaya çıkan bu kadar yaygın ve öldürücü pandemi şartlarında çalışmaya dünyanın hiçbir yerindeki sağlık çalışanları hazır değildi. Çünkü böyle bir durum daha önce hiç yaşanmadığından ne biz de ne de başka ülkelerdeki meslektaşlarımızın böyle bir bilgisi ve deneyimi yoktu. Dolayısıyla bizler de bir yandan sizlerin sağlığı için gece gündüz demeden çalışmaya devam ederken diğer yandan sizler gibi hem kendimiz hem yakınlarımız ve hem de hastalarımız için korkuyoruz.


‘SİLAH VERMEDEN CEPHEYE SÜRÜYORLAR’
Bakın aşağıda sizlerle korona servislerinde görev yapan sağlık çalışanlarının basına yansıyan söylevlerinden bazı başlıkları paylaşacağım.  
“Hastanenin korona biriminde çalışıyorum. Daha servisin kapısında beni derin bir sessizlik ve kasvet karşılıyor. Tüm gün yalnız kalan ve yanlarında sevdikleri bile olmayan hastalarım da sabırsızlıkla odalarına bir nefes olarak girmemi bekliyor. Kimisi ağrısını dindirmem için kimisi belirsizliğine bir cevap olarak gördüğü için beni bekliyor.”
“Günün en kötü kısmı; bir umudun, nefesin, hayatın sonuna tanık olmak. Gördükleri son şeyin bizim gözlerimiz olması ve psikolojik tükenmişliğin tehlike çanlarıyla beraber başka bir hayata dokunmaya hazırlanıyoruz.”
“Nöbetten çıkan arkadaşlardan bahsetmek istiyorum; hepsi gözlerinde yorgunluk, koca bir günün uykusuzluğu, sürekli ayakta kalmanın ve koşuşturmacanın verdiği bir bitkinlik. Bir an önce eve gitmenin, sıcak yatağa girip uyumak isteğinin sabırsızlığı. Herkes bu hayali gerçekleştirecek kadar şanslı değil.”


“Coşkuyu veriyorlar ama silah vermeden cepheye sürüyorlar gibi hissediyorum ki bu genel anlamda hepimizin hissettiği bir duygu…”
“Hastanede her şey çok hızlı ve apar topar ilerliyor. Sürekli bir yetme çabası, koşuşturmaca, vizitler, teslimler, yeni yatışlar, taburcular ve maalesef ki ölüm.”
“Vatandaş cüzzamlıymışız gibi yaklaşıyor”
“Herhangi bir şekilde önemsendiğimizi düşünmüyoruz. Elimizde malzeme yok ama her türlü malzeme var diyorlar. Bazen çok sinirleniyor, bazen de korkuyorum. Her an değişebiliyor hissettiklerim ne yazık ki…”
“Sabah nöbetten çıkıyorsunuz, üstünüzde başınızda ne varsa halka dağıtarak eve gidiyorsunuz. Eve gittiğinizde aileniz var ve onlara bulaştırmaya korkuyorsunuz. Zaten artık pek çok arkadaşım kendisinden vazgeçti, ailesi için endişeleniyor.”
“Ya eldiven de biterse diye korku içindeyiz ve personel olarak psikolojimiz malzeme yüzünden bozuluyor” 
“Sağlıkta zor şartlarda çalışma var ama pandemi döneminde bunu iliklerimize kadar hissettik.”
“Tek düşüncemiz Covid servislerinde soluğa doyamayan hastalarla kendimizi mukayese edip halimize şükretmek.”


110 ARKADAŞIMIZ HAYATINI KAYBETTİ
Evet, 6 Eylül 2020 tarihine kadar ülkemizde Covid-19 ile mücadele eden 29 bin 865 sağlık çalışanına bu hastalık bulaştı ve 37’si doktor, 73’ü sağlık çalışanı olmak üzere 110 arkadaşımız hayatını kaybetti. Bu rakam ülkemizdeki toplam vaka sayısının yaklaşık onda birine tekabül etmektedir. Yani en fazla risk altında olan meslek grubu bizleriz ve sizden aldığımız bu hastalığı hem kendimiz çekiyoruz hem de yakınlarımıza taşıyabiliyoruz.


Şimdi bu küresel salgının ortasındayız. Tüm dünyada insanlar kişisel korunmalarını nasıl sağlayacaklarının endişesini yaşarken daha fazla test yapılmasını, maske kullanılmasını ve sosyal mesafeye uyulmasını istiyorlar. Bütün bu istekler doğal olarak insanların kendilerini ve yakınlarını koruma amacı taşıyor. Ayrıca hastalanırlarsa en iyi şartlarda tedavi olmayı talep ediyorlar. Tabii ki insanların bunlara hakkı var ama hiç kimse bu pandeminin ön saflarında yer alan sağlık çalışanlarının karşı karşıya olduğu potansiyel tehlikelerden ve özellikle de bu kadar zor şartlarda çalışan ruh sağlığından bahsetmiyor. Halbuki toplumun çoğunu alt üst eden bu salgının ön saflarındaki biz, sağlık çalışanları sistemik hazırlık eksikliğinin yükünü tüm riskleri göze alarak omuzlarken bu salgının bizleri ve yakınlarımızı da öldürebileceğini biliyor ve endişeleniyoruz. 


10 HASTADAN 1’İ SAĞLIK ÇALIŞANI
Evet, dışarıdan bakan kişilere göre sağlık çalışanları bilinmeyen tehlikenin karşısında güçlü ve dirençli görünüyoruz. Aslında başkalarının sağlığını güvende tutmak için her gün büyük kişisel riskler alarak işimize gidip gelirken sadece insanlara yardım edebilmek için aldığımız eğitim ve birbirimize sağladığımız destek bize güç veriyor. Hep sağlam ve dirayetli olarak ayakta kalmalıyız ki sizler sağlıklı olabilesiniz. İşte bunu sağlamak her zaman sanıldığı kadar kolay değil. Hele bir de ülkemizde koronadan hastalananların onda birinin sağlık çalışanı olduğunu bilince korkmamak mümkün mü? Tüm sağlık çalışanları her zaman olmasa da yeterince kişisel koruyucu ekipmana sahip olduklarında bile kendi fiziksel ve zihinsel sağlığını korumanın yanı sıra eğer enfeksiyonu kapmışlarsa özellikle yakınlarına olmak üzere başkalarına bulaştıracaklarından endişesini taşırlar. İşte bu riski azaltmak için birçok sağlık çalışanı pandemi süresince risk altındaki aile üyeleriyle görüşmemeye ve sosyal olarak kendilerini izole etmeye karar verdi… Başkalarına yardım etmek ve onları korumak adına aldıkları bu kararın getirdiği yaşamlarındaki sosyal destek kaybı aylardır sürüyor.


Bir psikiyatrist olarak hayatımın çoğunu insanları gözlemleyerek ve dinleyerek geçiriyorum. İnsanlarının zor durumlarda nasıl tepkiler verebileceklerini gayet iyi biliyorum. Bugünlerde de verilen aşırı gerginlikten ağır depresyona kadar yaşanan bu tepkilere hepimiz şahit oluyoruz. Ama biz sağlık çalışanları bu zor günlerde tepkilerimizi belli edebilme şansına da diğer insanlar kadar sahip değiliz. Hastalarımızın moralleri bozulmasın diye son derece sakin görünerek onlara yardım elini uzatıyoruz. Ama bu güçlü görüntümüzün altında yaşadığımız korku ve endişeler nedeniyle çoğu zaman zar zor ayakta duruyoruz. Meslektaşlarımıza ve ailelerimize hakim olan genel his, yaklaşan bir kıyametin hem fiziksel hem de psikolojik olarak elle tutulacak kadar gerçek olan kasvetidir. Halen bu durumun sadece başlangıç olduğunu da biliyoruz. Çünkü bu pandeminin ne zaman nasıl biteceği halen belli değil. Bu nedenle çok geç olmadan fiziksel olduğu kadar zihinsel sağlığımızı da korumaya çalışmamız gerekiyor.

VASİYETNAMELERİMİZİ HAZIRLADIK
Aslında COVID-19’un sağlık çalışanlarına yaşattığı duygusal bedelin boyutlarını tahmin etmek çok kolay değildir. Doğal bir afet sırasında sağlık çalışanları genellikle acil tehdit geçtikten sonra duygusal reaksiyonlarını verirler. Normalde bütün gün çalışıp, yorucu sağlık hizmetini verip evlerine döndüklerinde gün içinde yaşadıkları stresi boşaltıp kendi hayatlarına geri dönerek yeniden ertesi gün çalışmak için güç kazanırlar. Ancak bu afet pandemi olduğundan evimize bile rahatça gidemiyoruz. Hastalığı eve taşımaktan endişe duyduğumuz için bize hiçbir yer güvenli gelmiyor. Yani gün içinde yaşadığımız gerginlikten mesaimiz bitince de kurtulamıyoruz. Ayrıca yoğun ve stresli çabalarımıza rağmen her geçen gün kaybedilen hastaların sayısının artıyor olması bizlerde başarısızlık hissi, enerji düşüklüğü, yorgun ve bitkin hissetme gibi problemlere yol açarak tükenmişliğe neden oluyor. Birçok meslektaşımızda akut stres bozukluğu, depresyon ve alkol kötüye kullanımı belirtileri görülmeye başladı. Zaten bu süreçte dirayetli bir şekilde çalışmalarını sürdüren birçok arkadaşımızda salgın bitince travma sonrası stres bozukluğu belirtileri çıkacak. Ayrıca bu hastalığın tekrarlama riski olduğu kanıtlandığı için hastalanıp da iyileşen veya klinik bulgusu olamasa bile testleri pozitif çıktığından dolayı karantinaya alınan arkadaşlarımızın tekrar görevlerine döndüklerinde yaşadıkları kaygının katlanarak arttığını görüyoruz. Zaten şu anda yaşadığımız pandemi sürecinde hastalanarak ölebileceğini düşünen çok sayıda arkadaşımız her gün işe giderken aileleriyle helalleşiyorlar ve birçoğu da vasiyetnamesini hazırladı.

YÜZDE 50’MİZ DEPRESYONDA

Maalesef sıkıntılarımız bu kadarla da bitmiyor. Pandemi nedeniyle vaka sayısının çoğaldığı dönemlerde hastanelerde yatak kapasitesi azaldığı için kimi hastaneye yatırıp kimi ayaktan tedaviye alıp eve yollayacağımıza karar vermeyi ayrı bir stres olarak yaşıyoruz ve eve reçetesini düzenleyip gönderdiğimiz hasta ölürse diye ayrıca kaygılanıyoruz. 
Tabii ki biz psikiyatristler hastalara olduğu kadar alanda çalışan meslektaşlarımıza bir yandan psikolojik destek vermeye çalışırken bir yandan da konuyla ilgili araştırmalara devam ediyoruz. Bugüne kadar yapılan çalışmaların sonuçlarına göre özellikle pandemi servislerinde çalışan sağlık personelinin yaklaşık yüzde 50’sinde depresyon semptomları, yüzde 44’ünde anksiyete semptomları ve yüzde 34’ünde uykusuzluk saptandı. Dikkat çekilmesi çok önemli bir konu da sağlık çalışanlarının meslekler arasında en yüksek intihar oranlarına sahip olduğudur. Alacakları hizmet çok yakınlarında olduğu halde sanıldığının aksine çok yoğun tempoyla çalıştıklarından dolayı iş saatleri esnasında kendileri bir terapiste gitmek için zamana veya esnekliğe sahip olamazlar. Ayrıca tüm arkadaşları çok yoğun çalışırken psikolojik sorunları nedeniyle işlerini aksatan olarak damgalanmayı istemezler. Durum böyleyken altıncı ayını geride bıraktığımız pandemi sürecinde çok ciddi kayıplar vermemize rağmen arkadaşlarımız sessizce ve acı çekerek zorlu şartlarda fedakarca görevlerine devam ediyor.

SALDIRILAR BİZİ İNCİTİYOR

Pandemi süresince zaman zaman verilen sağlık hizmetlerinde hiç kimse istemese bile sorunların çıkması kaçınılmazdır. Biz bu hizmeti vermekten sorumlu sağlık çalışanları olarak oluşan bu aksaklıklar hakkında eleştiriler yaptık ve yapacağız. Amacı daha iyiye ulaşmak olan bu eleştiriler yıkıcı değil yapıcıdır ve bunları yapmak bizim mesleki sorumluluğumuzdur. 
Evet her ne kadar daha önce dünyamızda bu çapta bir pandemi yaşanmamış olduğu için oluşturacağı sorunları önceden kestirememiş olsak da mesleğimizin olağanüstü zorluklarda icra edilebileceği bilincinde olan kişileriz. Ancak yine de sağlıklı bir şekilde hizmet verebilmek için fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik şartlara ihtiyacımız olduğu gerçeğini de kimse göz ardı edemez. Bütün bu zor süreçleri yaşarken kendimizi daha güvende hissetmemizi sağlayan başta Türk Tabipler Birliği olmak üzere meslek örgütlerimize düşüncesizce yapılan saldırıların bizleri incitebileceğin bile farkında olmayan siyasetçileri buradan kınamayı hem sağlık çalışanlarına hem de hastalarımıza karşı önemli bir sorumluluk olarak görüyorum. Tabii ki biz yani tüm sağlık çalışanlarının ruhsal ve bedensel sağlıklarının korunmasının toplumun sağlığını korumada çok önemli bir gereklilik olduğunu bir kez daha hatırlatırken hepinize sağlıklı ve güzel günler dilerim.