DEZENFEKTE FUTBOL, İLAÇ GİBİ GALİBİYET… HOŞGELDİN FENERBAHÇE..

Çok farklı duygularla oturduk televizyon başına…
En temel duygumuz elbette vuslattı… Aylar sonra sevgiliye kavuşmanın hazzı… Üstelik ölümlerle boğuştuğumuz, günlerce kapalı kaldığımız bir ayrılığın ardından gelen buluşma…
Ama ağzımızın tadı da buruktu…
Bir kere tribünde yerini alamamak, aylar sonra buluşup da sarılamamak gibiydi, zor geldi. Her ne kadar temsili resimlerimiz tribünde yerini alsa da karton buluşmalar kesmiyor.
Dahası Nihat Özdemir meselesi başka bir tatsız tuzsuz işti kursağımızdaki… Dışardan yeteri kadar boğuştuğumuz adam yokmuş gibi?
Sekiz haftalık bir maratona iddiasız başlamak da ayrı bir keyif kaçırıcıydı… Alışkın değiliz ki şampiyonluk iddiamız olmadan oynamaya…
Neyse ki çalıştırıcı kadromuza katılan Tahir Karapınar hoca ve gönlümüzün gediklilerinden Mehmet Aurelio’nun varlığı ise yüzümüzü güldüren unsurlardı.
Doksan dakikanın ilk düdüğü çalarken romantik yanımız müthiş bir Fenerbahçe ve futbol bekliyordu, mantıklı yanımız ise “ne değişti ki şu kısa sürede, Fener’e kavuşmanın coşkusuyla yetin, abartma” diyordu. İngiliz Büyükelçisi Dominick Chillcott bile maçtan hemen önce sosyal medyadan “sarıı” diye bağırıp kalp emojileri atarken, “aslolan kavuşmak” der gibiydi.
30’unca saniyede Ozan’ın kendi yaratıp direk dibinden kaçırdığı gol pozisyonunun daha dumanı tüterken, kimin nazarı değdi bilinmez 15. dakikada kırmızı kartı gördü. Hem de faul yapma kastı dahi olmadan arkadan rakibin bacağına basarak… Hakem Atilla Karaoğlan’ın 3 metre önündeki pozisyona tereddütsüz verdiği sarı kart daha doğru görünürken, VAR daveti sonrası hakemler takdir haklarını kırmızıdan yana kullandılar.
Emre Belözoğlu’nun sandalyeleri yere vurması sadece kırmızı kartın haksızlığına mıydı yoksa
Ozan’ın Trabzon maçında yeralamayacak olmasına mıydı, bilmek zor.

  1. Dakikadan sonra bir kişi fazla olmanın avantajıyla Kayserispor orta sahayı ve oyunun hakimiyetini ele geçirdi. Topla oynama oranında üstünlük yüzde 40’a 60 Kayseri’nin hanesine yazılıydı ancak pozisyonları yakalayan uzatma dakikalarında Fenerbahçe oldu. Önce Mevlüt Erdinç sonra Gustavo direğe takılırken Fenerbahçelilerin çok büyük bölümünün dilinde aynı nakarat vardı, “Süperlig kaldığı yerden devam ediyor.” Bunu söylerken sadece hakem Atilla Karaoğlan’a sitem etmiyorlardı, bir yandan da sezon boyunca üretilip de gole dönmeyen pozisyonlara isyan ediyorlardı.
    İlk yarının etkisizleri Mehmet Ekici ve Mevlüt Erdinç olarak kayıtlara geçerken,
    Deniz Türüç, ideal olmasa bile “idare eder” bir sol bek olarak kendini gösterdi. Roberto Carlos’u Andre Santos’u seyretmiş insanları elbette tatmin etmez ama bu ekonomik koşullarda iyi bir alternatif olarak duruyor.
    Ferdi Kadıoğlu, yeni genç yapılanmanın temel taşlarından birisi olacağını sene başından beri izleyiciye anlatmayı başarmıştı da, teknik kadroya anlatamamıştı. Tahir hoca ve Aurelio kıymetini anlayacak gibi…
    İkinci yarı Fenerbahçe daha etkili başladıysa da gelen gol Kayseri’ye aitti. Fenerbahçe seyircisi Mensah’ın Mehmet Ekici’nin yüzüne gelen darbesini hakemlerin görmezden gelmesini konuşurken, aynı Mensah ceza sahası önündeki serbest vuruşu harika kullanarak, gecenin en başarılı Fenerbahçelisi Altay’ı geçmeyi başardı. Maç boyu çok net 4-5 pozisyonu kurtaran Altay, daha iyi yer tutsa Mensah’ın müthiş vuruşunu kurtarabilir miydi, tartışılır…
    Golden sonra Tahir Hoca değişiklik hamlelerine girişti. On kişi oynarken Mevlüt’ün yanına Vedat’ı almak ne kadar cesurca bir kararsa, bal yapmayan arı Rodrigues dururken ikinci yarının en iyisi Ferdi’yi çıkarmak o kadar tartışılırdı. Zaten Mevlüt de çok kalamadı yerini Zajc’a bıraktı..
    Önce Zajc ardından Emre’nin girmesi orta sahayı toparlamaya dönüktü. Nitekim önce baskısı geldi Fenerbahçe’nin sonra golleri… Özellikle Gustavo’nun ilk yarıda direkten dönen şutuna nazire yaparcasına attığı şut ve gol Corona virüsüne değilse bile Fenerbahçe taraftarlarına ilaç gibi geldi…
    Gol sonrası Fenerbahçe futbolcularının ve kulübesinin sevinç yumağını umarız Sağlık Bakanı Koca görmemiştir.
    Fenerbahçe, böylesine farklı koşullarda yapılan bir maçta, 75 dakika on kişi oynayıp geri dönmeyi başarırken büyük moral kazandı. Salı günü oynanacak bu yılın en kritik maçında Trabzon’un karşısına daha umutlu çıkabilecek.
    Ama bu maç şunu bir daha gösterdi ki, iyi futbol ancak usta ayaklarla mümkün olabiliyor.
    Önce Gustavo; 90 dakika boyunca hatasız oynarken, en doğru zamanlarda çektiği şutlar da futbolun neden sevilmesi gerektiği sorusunun cevabı gibiydi.
    Ve Emre… “Emre girmese de Fenerbahçe bu maçı alırdı” diyebilecek bir aklı selim çıkar mı bilmem, ama şurasını herkes kabul eder ki, Emre Belözoğlu tek başına maç alabilen, olağanüstü yetenekli futbolcular kervanının son isimlerinden. Seneye Fenerbahçe teknik kulübesinde olacak belli ama insan şu maçtan sonra “bir sene daha oynasa, her sıkıştığımızda bir 15 dakika girip maçı kurtarsa” demekten kendini alamıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi