Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

DİJİTAL ÇAĞ’DA SEÇİM VE GEÇİM

Son zamanlarda erken seçim tartışmaları, gündemin değişmez konusu olmaya başladı.
Muhalefet partilerinin, ülkenin ağırlaşan sorunlarının çözümü için “erken seçim yapılmalı” çağrılarına iktidar partilerinin verdiği aşırı tepki, her geçen gün bu tartışmayı büyütüyor.
Bu tartışmalara, gazetelerin köşe yazarları, televizyon yorumcuları, kamuoyu araştırma kuruluşları, bazı sivil toplum kuruluşları da katılınca ortaya bir “kakofoni orkestrası” çıkıyor.
Pandemi şartlarında ezilen/bunalan vatandaşımızın geçim derdine hiçbir çözüm getirmeyen bu tartışmalar, toplumun, ruh sağlığını bozuyor, ümitsizlik, çaresizlik ve karamsarlık duygusuna kapılmasına ve demokrasiden soğumasına sebep oluyor.
Sosyal yaşamda biriken bu negatif enerji, sokaklarda yaşanan şiddet olaylarına, kadın cinayetlerine, intiharlara kısacası “toplumsal cinnet” haline dönüşüyor.
Böyle bir ortamda erken seçim konuşmak ve ısrarla gündemde tutmak, insanımıza haksızlık ve saygısızlıktır. Bu tartışma, yalnızca çarşıda-pazarda fiyatları arttırıyor, geçimi daha da zorlaştırıyor.
“Geçim derdi”, vatandaşın değişmez ve her geçen gün ağırlaşan en acı gündemidir.
Seçim istemek muhalefetin hakkı olmakla beraber vatandaşın yoksulluğunu bitirmiyor.
Geçim ve seçim tartışmaları, iktidar ve muhalefet siyasetinin kör/sağır döğüşüdür.
Geçim ve seçim, siyasetin diline düştüğünde yoksulun yakası bir daha yırtılırmış…
Seçimi, geçimin tek çaresi olarak göstermek koca bir aldatmaca, seçim istemeyi “sosyal ve siyasi kaos yaratmak” olarak değerlendirmek de sıkıntılı bir yaklaşımdır.
Toplumun yaklaşık yüzde 70’i, resmi yoksulluk sınırı altında bir gelirle geçinmeye çalışırken pandemi şartlarında hızla artan işsizlik/açlık/adaletsizlik/gerginlik/çaresizlik her geçen gün bir ateş topuna dönüşmektedir. Bu durumda seçimin son umut olacağını iddia etmek tutarlı bir siyaset değildir.
Geçim şartlarının her geçen gün ağırlaştığı bir süreçte BENCE’DE seçim yazmak, hiç de kolay, haklı, hatta hoş bir durum değil, aslında gerekli de değildir; lafı çoğaltmanın faydası yok…
Sayın Dr. İbrahim Uslu’nun gündeme getirdiği “Bağımsız Seçmen” konusuna dikkat çekmeliyim…
Çok uzun yıllar, seçim çalışmalarına katılmış, partimin propaganda programını yönetmiş, seçmen davranışları ve tercihlerinin oluşmasında yaşanan değişimi ve bu değişimin seçim sonuçlarına muhtemel etkilerini izlemiş bir eski siyasetçi olarak bağımsız seçmen konusunu çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
Ülkemizde, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yapılan seçimlerde vatandaşlar, sandığa gitmiş, ancak bir yerlerde belirlenen veya atanan adaylara OY kullanmışlardır. Ancak, ilk defa 1946 genel seçimlerinde birden çok parti arasında tercihini OY’la ortaya koyarak seçmen kimliği kazanmıştır. Bu kimlik bu güne kadar yapılan yaklaşık 40 seçimde deneme yanılma/bedel ödeme süreçlerini yaşamış ve bu gün “bağımsız seçmen” olgunluğuna ulaşmıştır
Bağımsız seçmenlerin genel seçmen içindeki oranı Sayın Uslu’nun tahminlerinin çok ötesinde belirleyici güce dönüşmüştür, kanaatindeyim. Bu gelişmeyi çok değerli bulmaktayım.
Bağımsız seçmen, bir birey olarak, “Kendi geleceğine kendi iradesiyle karar verebilmek” konusunu bir hak ve sorumluluk olarak görür ve gereğini yapmakta kendisini özgür ve bağımsız sayar.
Alışkanlıklarından, mensubiyetlerinden, karşıtlıklarından soyutlanarak arzu ettiği/hak ettiğine inandığı bir Türkiye’yi gerçekleştireceğine inandığı adayı/partiyi desteklemekte tereddüt etmez.
Parti, soy, mezhep, ideoloji mensubiyeti/asabiyeti artık onu bağlamaz.
Kendisine saygının ve ülkesine/toplumuna sevgisinin gereği, bunu yapar…
Bu yeni bir gelişmedir.
Özellikle sosyal medya platformları üzerinden yapılan karşılıklı haberleşme ve etkileşme imkanı, örgütsüz yığınları bir amaç etrafında kendiliğinden kısa sürede büyük bir eyleme dönüştürdüğünü ve İtalya, Ukrayna’da olduğu gibi siyasi bir sonuç çıkardığını görmekteyiz.
Öncelikle, çağın ileri teknolojilerini başarı ile kullanan gençlerin, birlikte yaşanacak huzurlu bir Türkiye hayali ortak paydasında; örgütsüz ve baskılardan uzak OY’daşması seçimlerde sonuçları belirleyecektir.
Dünü yaşamış, hayal kırıklığı ve gelecek endişesi içinde kendini artık bağımsız hisseden ve azımsanmayacak sayıda olan “65 üstü gençleri(!)” de sayarsak “bağımsız seçmen kitlesi” gelecek seçimlerin belirleyicisi olacaktır kanaatindeyim.
En son yapılan yerel idareler seçimlerinde bu gerçek kendini ortaya koydu.
Aslında, yeni yönetim sistemi buna zemin hazırladı…
2018’de Anayasa değişikliği ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yüzde 50 artı bir barajı ve partilerin ittifaklar halinde seçimlere girmesi seçmenler üzerindeki baskıyı bitirmiştir.
Artık seçimler, partiler arasında değil ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanı adayları arasında yani iki kişi arasında geçecektir.
Partiler, parti programları ve siyasi kadrolar üzerinden yürütülen SİYASET tek belirleyici olmaktan çıkmıştır.
Çünkü artık ülkeyi siyasi partiler veya Meclis değil seçilmiş Cumhurbaşkanı yönetmektedir, partili olması çok bir şeyi değiştirmiyor; toplumun örgütlü gücü olan siyasi partilerin/siyasetçilerin DEVLET’E ulaşmak imkanı dün ile mukayese edilemeyecek kadar azalmıştır.
Millet ile Devletin arasına bürokrasi girmiştir.
BENCE
Muhalefet partileri, “Toplumsal sorunların çözümü için erken seçim yapılması gerekir veya yeniden parlamenter sisteme dönülmelidir” iddialarından daha çok, bu günden, erken veya zamanında yapılacak seçimlerde toplumun önüne koyacakları cumhurbaşkanı adaylarını öne çıkarmalı ve projelerini anlatmalıdırlar.
“Karın doyurmayan” erken seçim tartışmaları daha çok iktidarın işine yaramaktadır ve sorunlar içinde kıvranan toplum böyle bir tartışmayı başlatan muhalefet partilerine kızmaktadır.
“Dijital Çağ” ve bağımsız seçmen gerçeğini dikkatinize sunarım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi