Din, terlik, yorgan, kaset...

Cumhuriyetimizi kuranlar cumhuriyetin temel ilkeleri arasına laikliği dahil ederken devlet idaresini, yani siyaseti dinin etkisinden, baskısından azade tutmayı hedeflemişlerdi.

Yani insanlar neye inanmak istiyorlarsa inansınlardı. Ama din devlet işlerinden ayrı tutulmalıydı.

Dünya işlerinde en güvenilir yol gösterici bilimdi. Hayatta en hakiki mürşit ilimdi, fendi.

Yirmi yıllık Akape iktidarı sayesinde bugün siyaset dinin esiri olduğu gibi, din de siyasetin oyuncağı oldu.

Avrupa 16. yüzyıldan bugüne önce Rönesans ve Reform hareketlerini, sonra sanayi devrimini yaşarken Osmanlı neden yerinde saydı, geriledi ve sonunda yıkıldı? Neden sanayide, ticarette, denizcilikte, bilimde, fizikte, matematikte, kimyada, sanatta Avrupa’yla arası giderek açıldı? Bunda dinin etkisi olmadı mı?

Bu sorulara açık yüreklilikle cevap vermek gerekir.

Haram olduğu için matbaanın ülkeye gelmesini üç asır geciktiren dini taassup değil midir?

Müslümanlığın bilime ve ilerlemeye karşı veya engel olup olmadığını anlamaya çalışırken yoruma, tefsire, dolayısıyla da istismara açık olduğunu görüyor, dinin onun bunun elinde yozlaştığı sonucuna varıyorum.

Din alimi diye ortalıkta gezinen Cübbeli Ahmet Hoca “Ergenlik çağındaki çocukları okula göndermeyin” diyor. “Kadınların kızların okuması aman yarabbi asla. Hele büluğ çağına gelmiş kızların erkeklerle birlikte okuması… fitne” diyor. Bir yandan da ‘peygamberin sakalının yıkandığı suyu!’ şişeleyip satıyor. Yanmayan kefen bezi, sizi cennete götürecek ve giydiğinizde rüyanızda peygamberi göreceğiniz terlikleri pazarlıyor.

Nurettin Yıldız diye biri yorgan ve battaniyeye karşı gençleri uyarıyor: “Yatağa, yatar yatmaz gözünüzü kapatıp uyuyun yoksa battaniye ve yorgan cinsel dürtülerinizi rahatsız edebilir” diyor. “Yatakta geçirilen her boş dakika, şehvete doğru kaymış bir dakikadır ve yatağın şekli, yorgandan battaniyeye varıncaya kadar insanı,
bilhassa erkeği gıdıklayan, cinsel dürtüleri rahatsız eden bir yapıda olmamalıdır” filan diye buyuruyor.

Aczmendi şeyhi Müslim Gündüz, erkeğin annesinin ve kız kardeşinin kolundan-bacağından tahrik olacağını savunuyor.

“Fıkıh alimi” Radiyüddin Serahsî “Söylenen şarkı, türkü ve şiirler ahlak bozucu, ilahi sınırları aşıcı ve şehveti gayrimeşru yola itici olmadığı takdirde, mekruh değildir. İçki, kadın ve benzeri şeyleri över mahiyette ise, mekruhtur” buyuruyor.

İçki, kadın ve benzeri şeyler…

Bütün bu din erbabının birer ahlak abidesi olmasını beklersiniz değil mi? Nerde?

İsmail Saymaz üç yıl önce çıkan Şehvetiye Tarikatı adlı kitabında dört ‘sahte şeyh’ ve tarikatın, bir cinci hoca ve bir sözde evliyanın dolandırıcılık ve cinsel istismar hikayesini anlatıyor.

Bastırılmış cinselliğin, kısa yoldan servet ve güç kazanmak isteyen sözde din adamları, tarikat şeyhleri, cemaat liderleri tarafından nasıl acımasızca kullanıldığını görüyorsunuz.

Bu din bilgini geçinenlerin bir gün de “çalmayın, çırpmayın, yolsuzluk, kayırmacılık yapmayın, rüşvet almayın, vergi kaçırmayın” dediklerini duymadık. Akılları fikirleri hep aynı konuda.

Ve bunlar devletin en üst makamları tarafından kanaat önderi, muteber rol model muamelesi görüyorlar. Sözlerine kulak veriliyor. Onlar öyle istiyor diye İstanbul Sözleşmesinden çıkıyoruz.

Son günlerin konusu da İsmailağa Cemaati’nin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun ölümünün ardından başlayan ‘post’ kavgası. Ölen şeyhin yeğeni Saadettin Ustaosmanoğlu, şeyhlik makamına sulandığından kuşkulandığı Cübbeli Ahmet’e “Kasetlerini patlatırız” tehdidinde bulunuyor.

Bir de kasetleri varmış!!!

Gırtlaklarına kadar pisliğin içindeler. Her tarafları çamur, çirkef, lağım.

Profesör Esergül Balcı, “Tarikatların yasak olmasına rağmen, bu kadar gelişmesi çok partili hayata geçiş, siyasal İslam’a yönelme ve neoliberal ekonomi politikaları sonucu olmuştur” diyor. “Siyasi partiler, tarikatları oy deposu olarak görmüşler, önce el altından işbirliği yapmışlar, ardından tamamen görmezden gelmişler, hatta
iktidar paydaşı olmalarına neden olmuşlardır” diye ekliyor.

15 Temmuz’ların tekerrür etmesi Saraçhane Meydanında muhalefete küfretmekle veya halka “Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı tanıyınız, anlayınız, anlatınız” diye seslenmekle önlenemez.

15 Temmuz’lar Büyük Atatürk’ün şu sözlerini tekrar tekrar okumak, anlamak ve anlatmak için vesile olmalıdır:
“Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğunuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki, o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır”.

Aziz Atatürk…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi