Diplomasinin Erivan-İstanbul seferi

Son Güncellenme Tarihi: Şubat 4, 2022 / 15:35

Önceki gün, haber olarak ‘abartısız’ gelişme olarak ‘patırsısız’ hatta diplomatik yönü ‘sessiz’ bir şekilde, Erivan-İstanbul uçak seferleri başladı. Haziran 2021’de Ermenistan’da yapılan seçimler sonrasında, iki ülke arasında ‘normalleşme’ sürecinin sinyalleri veriliyordu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Türkiye ile hiçbir ön koşul olmadan görüşmeye hazır olduğunu söylemiş ve bu alanda önemli bir adım atmıştı. Birkaç ay boyunca Rusya, Fransa gibi ülkelerin araya girmesiyle Soça ve Paris’te yapılan Aliyev-Paşinyan görüşmeleri de Türkiye’nin elini rahatlattı.

İki ülke arasında ‘Özel Temsilci’ makamı oluşturuldu. Türkiye, deneyimli diplomat Serdar Kılıç’ı, Ermenistan ise Meclis Başkan Yardımcısı Ruben Rubinyan’ı ‘Özel Temsilci’ olarak atadı. İki temsilci, 14 Ocak Cuma günü Rusya’nın başkenti Moskova’da bir araya geldi.

On yılı aşkın bir aradan sonra yapılan ilk tur müzakereler, onların ifadesiyle “olumlu ve yapıcı” geçti. Husumetle geçen yılların ardından ilişkilerin yeniden kurulabileceği ve sınırların yeniden açılabileceği umudunun arttığı belirtildi.

Bu görüşmede, iki ülke arasında ‘soykırım’ anlaşmazlığının devam ettiğine de vurgu yapıldı. Ama görüşmelerin belki de önünü açan ve sınırların açılmasına kadar gidebilecek bir sürecin başlamasını, Serdar Kılıç yönetimindeki ‘Temsilci’ heyetinin imzaladığı ortak metindeki şu ifade oldu. “Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan birçok Ermeni’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda öldürüldüğünü kabul ediyor, ancak rakamlara itiraz ediyor ve ölümlerin sistematik veya soykırım niteliği taşıdığını reddediyor.”

İki ülke arasında ‘tarihte yaşanan olaylar’la ilgili bir uzlaşmanın sağlanması beklenmiyor. Ancak bu durum, iki ülke halklarının buluşabileceği ve ticari ilişkileri geliştirebilecekleri asgari şartların oluşmasının önünde engel değil. İşte bu anlayış, şimdilik her iki başkente uçuşların başlamasını mümkün kıldı.

Tarihsel süreç
Türkiye’nin doğu komşusu Ermenistan ile 1993’ten bu yana hiçbir diplomatik veya ticari bağı bulunmuyor. Halbuki, Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Türkiye ile ilişkilerde önemli bazı adımlar atılmıştı.

· 16 Aralık 1991’de Ermenistan’ın bağımsızlığı Türkiye tarafından tanındı ve Ermenistan’a insani yardım başlatıldı.

· 1992 Eylül’ünde Ankara-Erivan arasında enerji protokolü imzalandı.

· Haziran 1992’de anlaşması imzalanan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütüne, Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen, Ermenistan Türkiye tarafından kurucu üye olarak davet edildi.

O dönemin Başkanı Levon Ter-Petrosyan, bu süreci çok önemsedi, ülkesinin Batı ile yakınlaşması ve ekonomik kalkınmasının önemli bir yolu olduğunu düşündü. Türkiye’nin hassasiyetlerini gözardı etmedi, soykırım söylemlerini geri plana attı, hatta Taşnakların faaliyetlerini yasakladı.

Ancak Ermenistan’ın Dağlık Karabağ ve diğer Azerbaycan topraklarını işgale başlaması üzerine Türkiye, 1993 Nisan’ında, insani yardımlar da dahil olmak üzere, Ermenistan’a yapılacak her türlü sevkiyat için topraklarının ve hava sahasının kapatıldığını açıkladı. Petrosyan’ın istifası sonrası iktidara gelen ve 2008’e kadar Ermenistan’ı yöneten Robert Koçaryan ise uzlaşmaz tavrıyla gerginliği artıran, hatta ‘kalıcı’ hale getiren taraf oldu.

2008 Şubat’ında yapılan başkanlık seçimlerinde iktidara gelen Serj Sarkisyan, önünde dağ gibi yığılı bulunan işsizlik, yolsuzluk, genç nüfus göçü ve bunların yarattığı ekonomik sorunların çözümü için Türkiye üzerinden Batı’ya açılma arayışına girdi. Rusya’nın Türkiye ile ilişkilere önem vermesi de Sarkisyan’ı Türkiye üzerinden dış dünyaya açılma, ekonomisini geliştirme politikasına yönlendirdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gelen tepkilere aldırmadan cesur bir adım attı. Türkiye-Ermenistan Dünya Kupası Avrupa elemeleri maçını izlemek üzere Erivan’a gitti. Hatta Erivan ziyareti sonrası Bakü’ye günü birlik bir ziyaret yaparak Ermenistan’la görüşmeler konusunda Aliyev’i de bilgilendirdi. Ve bu adımlar sonrası bir yol haritası belirlendi. 10 Ekim 2009’da İsviçre’nin arabuluculuğunda ABD, Rusya, AB ve Fransa’nın şahitliğinde Zürih’te imzalanan protokoller sonrası somut adımlar belirlendi. Ancak Azerbaycan normalleşme sürecine tepki verdi. Türkiye Dağlık Karabağ ihtilafının çözülmesi şartını öne sürmek durumunda kaldı. Ocak 2010 tarihinde Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan ve ‘soykırım tezini’ yeniden ısıtan gerekçeli kararıysa sürecin tamamen tıkanmasına neden oldu. Ve 10 yıl boyunca tüm ilişkiler askıya alındı.

44 günlük savaş
Her şeyi, 2020 Sonbaharında yaşanan ‘44 Günlük Savaş’ değiştirdi. Azerbaycan’ın askeri zaferi sonrası Dağlık Karabağ’ın işgali sona erdi ve Rusya’nın garantörlüğünde taraflar arasında görüşmeler başladı.

Artık Türkiye’nin önünde, Güney Kafkasya’da önemli fırsatlar var. Bu açıdan Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ve bu sürecin ‘sağlıklı’ bir şekilde yönetilmesi, ülkeye bölgede yeni bir ivme kazandırabilir. Bu durum aynı zamanda o bölgeye ‘kalıcı barışın’ yerleşmesinin de önemli adımı olacak. Ermenistan ve diaspora bu süreci sahiplenmelidir. Sessiz sedasız ve başarılı bir diplomasi ile iki başkent arasında uçak seferleri başladı. Böyle de devamı beklenir.

Ermenistan Özel Temsilcisi Serdar Kılıç sürecin yönetilmesi için doğru bir isim. Tarafların bu süreci baltalayacak adımlardan kaçınmaları, bölgeye huzur ortamı getirebilir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top