Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

DOĞA’NIN ÖFKESİNDEN KORKALIM

Geçen hafta ülkemizin birçok bölgesinde alışılmış/bilinen büyüklüklerin çok üstünde bir şiddette yaşanan doğal afetler, çevre ve iklim değişikliği kaynaklı sorunları yeniden hatırlattı.
Ülkemizde ve dünyada deprem, sel/su baskını, don, çığ, kar, fırtına, heyelan, kaya düşmesi, yıldırım, şiddetli yağış, kuraklık ve sis olmak üzere çeşitli türde doğal afet olayları çok sık yaşanır oldu. Depremi ayrı tutarsak diğer afetlerin tamamı iklim değişikliği ve küresel ısınma ile ilgilidir.
Meteoroloji uzmanları 2020 yılında sıcaklıkların çok yüksek olacağını dolayısıyla doğal afetlerin devam edeceğini ifade ediyorlar. Soğukları ile meşhur Sibirya’da sıcaklıkların ilk defa 35-40 dereceye çıkmasını dünya için bir felaketin işareti olarak değerlendiriyorlar. 2003 yılında sıcaklığın 2-3 derece artması ile dünyada meydana gelen 5 büyük afette 75.000 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak 2020 yılında yaşanacak muhtemel tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyorlar.
Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların aşırı tüketimi ile atmosfere salınan karbondioksit gazının oluşturduğu sera etkisi ile oluşan küresel ısınma, iklim değişikliklerine sebebiyet vererek çarpan etkisi ile insanlık için birçok felakete dönüşüyor.
Küresel ısınma ile yaşanan kuraklık, tarım üretimini her anlamda olumsuz etkiliyor ve domino etkisi ile birçok sorunu tetikliyor. Öncelikle kendi toprağında elinin emeği ile geçinemeyen milyonlarca çiftçi, tarımdan çıkarak büyük şehirlerin kenar mahallelerine sığınıyor; doğal afetlere, çevre kirliliğine ve salgın hastalıklara karşı korunmasız gecekondularda yaşamaya mahkum oluyorlar ve birçok sosyal ve ekonomik sorunlara muhatap oldukları gibi birçok toplumsal sorunlara da sebep oluyorlar.
Küresel ısınma, doğal denge açısından çok değerli olan ormanların yangınlarla yok olmasına, kutuplardaki buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine, aşırı yağışlarla sel/su baskınlarına, toprak kaymalarına, erozyona ve bunların oluşturduğu birçok soruna da sebebiyet veriyor.
Büyük oranda insan faaliyetleri ile oluşan küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, Birleşmiş Milletlerin muhtelif tarihlerde yayınladığı raporlarda ifade edilen rakamlara göre hayatın birçok alanında insanlığa büyük maliyetler ödetmektedir.
“doğanın verdiği hizmetlerin” bedeli konusunda çevre iktisatçısı Robert Costanza’nın yaptığı tespite göre; “ağaç köklerinin toprak tutma kapasitesi ve mangrov ormanlarının sele karşı sağladığı korumanın sayısal/maddi değeri yıllık 33 trilyon dolar olmaktadır” ki bu rakam dünya üretiminin iki katına denk düşmektedir. Doğal dengenin bozulmasının bedeli ölçülemez, ödenir.
Eski Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, Avustralya’da 6 ay devam eden ve 10,3 milyon hektar ormanın yok olduğu ve tahminen 1,25 milyar hayvanın telef olduğu orman yangını sonrasında “bu yangın, Avustralya için bir ulusal kıyamettir” demişti.
Aslında “ulusal kıyamet” ihtimali her ülkenin gündeminde olmalı.
Günümüzde, küresel ısınma ve iklim değişikliği felaketi artık bir küresel “güvenlik sorunu” halini aldı. İnsanlık, ”güvensizlik kaygısı” ile geleceğin belirsizliği içinde 21. Yüzyılı “kaygılar yüzyılı” olarak kıyamete en yakın zaman olarak tanımlıyor.
“Güvenlik” meselesinin silahlı güç ile sağlanabileceği varsayımı güvensizlik kaygısını azaltmıyor. Çünkü silahlı gücün bizatihi kendisi bir istikrarsızlık sebebi olduğu gibi güce ulaşmak için kendi elimizle ürettiğimiz çevresel sorunların yarattığı tehditler silahla önlenemeyecek kadar büyük ve tüm hayatı olumsuz etkiliyor.
“Pasaportu olmayan sorunlar” diye tanımlanan bu sorunların başında küresel ısınma ve iklim değişikliği ile sürekli tekrarlanan doğal afetler gelmektedir. Kuraklık, doğal dengenin bozulması, ekosistemin çöküşü, yoksulluk, yoğun işsizlik, bölgeler arası gelir dağılımı adaletsizliği, önlenemeyen göçler ve salgın hastalıklar, küresel güçlerin terör örgütleri üzerinden destekledikleri bölgesel çatışmalar gibi artık ülkeler ve kıtalar arsında pasaporta ihtiyaç duymadan hızla yayılan bu sorunlar tüm insanlığı derinden etkilemekte ve bir güvensizlik sarmalına sürüklemektedir. Dünyanın sonu geldi korkuları insanlık ufkunu karartıyor.
BENCE
Doğal hayatı tehdit eden/yerküreyi yaşanmaz bir duruma sürükleyen küresel ısınmaya sebep olan mevcut düzen/sistem/anlayış daha fazla sürdürülemez.
Serbest Piyasa/serbest rekabet sistemine dayalı ekonomik büyüme modelinden vazgeçilerek gelecek nesillerin de korunmasını öngören sürdürülebilir kalkınma modeline, hukukuna, zihniyetine geçmek gerekiyor. Aksi halde mitolojideki “mahşerin dördüncü atlısı” kapımıza dayandı; virüs salgınları ve cehennem sıcakları ile kavrulacağız…
BM gözetiminde küresel işbirliği yapılarak karbondioksit gazı salınımının azaltılması sağlanmalıdır. Kyoto Protokolü hedefleri geç kalınmadan gerçekleştirilmelidir.
Doğa, kendisinden çalınanı bir şekilde geri alıyor. “azla yetinmeyi” bir ahlak haline getirmeliyiz ve gelecek nesiller adına bu dünyada emanetçi olduğumuzu unutmamalıyız.
Mihail S. Gorbaçov’un dediği gibi “Bizler doğanın efendileri değil, konuklarıyız” ev sahibine saygısızlık yapmayalım.
Doğal afetler artık ülkemizin bir gerçeğidir.
Bu küresel sorun karşısında biz üzerimize düşeni yapmalıyız ve geleceğe hazırlıklı olmalıyız;
“Doğal Afetler Fonu“ kurulmalı ve burada toplanan kaynak Anayasa hukuku ile korunmalıdır.
Doğa’ya saygı bir ahlak kuralı haline getirilmeli ve yeni nesiller bu şuurla yetiştirilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi