Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

DOĞU AKDENİZ KRİZİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ-3 YÜZYILIN MEYDAN OKUMASI

Türkiye’nin başını ağrıtan iç ve dış olayların gerçeğini doğru anlamak, yaşanan sorunların muhtemel sonuçlarını doğru öngörebilmek, doğru politika ve gerekli eylemi zamanında üretebilmek için “dünü”/tarihi arka planı iyi okumak gerekir.
Ermenistan’dan Doğu Akdeniz’e, Ege’ye, soykırım iddialarından etnik bölücü taleplere ve terör eylemlerine kadar bu gün yaşadığımız tüm sorunların arka planına baktığınızda tarihi bir derinlik olduğunu ve dün bize bu sorunları yaşatan aynı aktörleri/devletleri görürsünüz.
Avrupa’nın Şark Meselesi kararını ve uygulamalarını bu anlamda iyi analiz etmeliyiz.
Avrupalı, kendi kimliğini tanımlamak için “öteki” yaratmak konusunda çok başarılıdır.
Avrupa, bilinen tarihin ilk dönemlerinden itibaren “kötü/korkunç Türk” imgesi/hayali ile şuur altında bir “Öteki” yaratmış ve varlığına tehdit olarak görmüştür. Şark Meselesi, Hristiyan Batı’nın Türklerle mücadele için geliştirdiği bir projedir.
Birçok Avrupalı siyasetçi ve düşünüre göre bu proje günümüzde de devam etmektedir.
Müttefik bildiğimiz Batılı devletlerin ve bağımsız olduklarını iddia eden uluslararası kurumların/kuruluşların Doğu Akdeniz Krizi, Karabağ sorunu, Bölücü terör meselesi, AB’ye üyelik gibi birçok konuda Türkiye’ye karşı “hasmane” ve hukuk dışı tavırları göstermektedir ki Şark Meselesi saplantısı ve Haçlı zihniyeti (bize göre de) devam etmektedir.
Fransız Albert Sorel, Şark meselesi Türklerin Avrupa’da görülmesiyle başlamıştır, demektedir.
Bu tespit doğrudur;
MS 350 yılında Avrasya steplerinden batı yönüne hareket eden HUN’LAR/TÜRKLER, Avrupa'nın sosyal, kültürel, demografik yapısını değiştiren ve bugünkü yapısının temellerini oluşturan Kavimler Göçü'nün başlamasında ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasında önemli bir etken olmuşlardır.
Avrupalı, TÜRK olarak ötekileştirdiği bu güce karşı bir savunma refleksi olarak önce kendisi Hristiyan dinini resmen kabul ederek sahiplenmiş ve yeni gelenleri Hristiyanlaştırarak etkisizleştirmiştir.
Yaklaşık 700 yıl sonra, 1071 Malazgirt savaşında Doğu Roma Devleti’ni mağlup eden ve kısa sürede Hristiyanlık için çok değerli olan-İkinci Konsül’ün toplandığı- İznik şehrini başkent yaparak devlet kuran “doğudan gelen yeni güç”, Avrupalıların şuur altındaki “öteki” yani Türk Milleti’dir ve artık Anadolu Türkiye’dir.
Bu defa savunma refleksi Haçlı savaşları ile ortaya konmuştur.
Artık yeni “öteki”/düşman, Müslüman’dır ve Türk’tür.
1453 yılında Doğu Roma İmparatorluğu yıkılmış, kutsal Kostantiniyye, İslambol olmuştur, kutsal Ayasofya artık camidir.
Türklerin ilerleyişinin durdurulması, 500 yıl boyunca Avrupa’nın siyasi ve sosyal hayatının başlıca meselesi olmuştur.
Türkler, 1683 yılında Viyana kapılarında durdurulabilmiştir.
Bu tarihe kadar Türklere karşı bir savunma refleksi olan “şark meselesi” artık Türk Devleti’nin topraklarını paylaşma projesine dönüşmüştür.
Türklerin Avrupa’dan geri dönüşleri 1774 Küçük Kaynarca’da başlamış ve yaklaşık 150 yıl sürmüştür.
1815’te Viyana’da yapılan yeni yüzyılın paylaşım toplantısında ilk defa telafuz edilen Şark Meselesi, Osmanlı Türk Devleti’nin nasıl paylaşılacağı konusunun ötesinde, Avrupa devletlerarası sisteminin ve genel barışın teminatı olarak bir “Avrupa Meselesi” olmuştur. Büyük devletlerarasında 1814-1912 yıllarında düzenlenen üç kongreden ikisinin, yirmi dört konferanstan on ikisinin Şark meselesiyle ilgili olması bu gerçeğin ifadesidir.
1815 Viyana Kongresinden hemen sonra Yunan isyanı(1821), Kara Yorgi (Sırp) isyanı(1817), Navarin baskını(1828), Rusya’nın Kafkasya’ya inmesi ve Ermenilerin güçlendirilmesi(1828) yaşanmıştır.
“Türkler bu yüzyılda Avrupa’dan çıkarılacaktır” kararının gereği olarak süreç başlatılmıştır.
Avrupalılar, medeniyetlerini borçlu oldukları Endülüs’teki Müslümanlıktan ve kimliklerini borçlu oldukları Türk Milleti’nden ÖÇ alma sürecini tüm acımasızlığı ile başlattılar; aşağılık kompleksi ile aşağılık işler yaptılar…
Yüz yılda 20 milyon Türk ve Müslümanı katlettiler.
Ermeni soykırım iddiası, Karabağ meselesi, Batı Trakya meselesi, Kıbrıs meselesi, bölücü terör sorunu, Ortadoğu’da yaşanan kıyamet, 1878 Berlin Kongresinde alınan kararlarla günümüze taşınmıştır.
Avrupa devletleri 1856 Paris Antlaşmasında, Osmanlı Devleti’nin toprak ve siyasi bütünlüğünü müteselsil kefil olarak teminat altına almışlardı, bunu Berlin Kongresinde yok saydılar.
Kongre başkanı Almanya şansölyesi Otto von Bismarck, bu antlaşmayı hatırlatan Osmanlı Devleti delegesine “O hukuk size göre değil” derken Avrupa gerçeğini, Avrupalının zihniyetini/tiynetini/ahlakını açıkça ortaya koymaktadır.
Aslında, “Batı yakasında değişen bir şey yok”
“Türk Milleti’nin en uzun acı yüz yılı”, Lozan Barış Antlaşması ile bitmiştir, diyebilir miyiz?
Lord Curzon’un Lozan’da İsmet Paşa’ya söylediği “Sevr’i unutmayız” sözü hangi anlamı taşımaktadır?
BENCE
Avrupa’nın şark meselesine karşı Türkiye’nin de bir “Garp Meselesi” bulunmaktadır;
Yıllarca batılılaşmak/uygarlaşmak/çağlar ötesine sıçramak olarak anladığımız, anlattığımız Garp meselesi aslında Türk Milleti’ne sürekli düşmanlık üreten “Garp Sorunu”dur.
Zamanın kavşak noktasındayız.
Garp Sorunu ile yüzleşmenin tam zamanı…
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına Garp’a karşı stratejik hamlelerle başladık;
Mavi Vatan savunması, savunmamızı sınırlarımızın ötesinden başlatmak kararı, Kıbrıs’ta MARAŞ’ın açılması, Libya ile kurulan Doğu Akdeniz ortaklığı, Ermenistan “Haydut Devlet” saldırıları karşısında Azerbaycan’ın yanında dik duruşumuz, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi ve “Dünya Beş’ten büyüktür” haykırışı, aslında Avrupa’nın şark meselesine karşı Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin “yeni yüzyıl meydan okuması”dır.
“Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler”
Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru
MACRON EFENDİ! ANLADIN MI?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi