Doların Derdi Ne, Dermanı Var Mı?

2 yıl sonra bir kez daha, dolar kurunda tarihi düzeylere gelmiş durumdayız. Öyleyse sorunları, nedenlerini ve dile getirilen çözüm önerilerini masaya yatıralım.
Korona salgını Türkiye ekonomisini 3 açıdan etkiliyor. Dış ticaretimiz küresel yavaşlama nedeniyle; iç ticaretimiz ise karantina, sosyal mesafe ve aralıklı sokağa çıkma yasakları nedeniyle daralıyor. İkinci olarak, salgının sağlık giderlerini karşılamak, ekonomideki çarkları çalışır vaziyette tutmak ve şirketlerin kar, vatandaşlarınsa gelir kaybını telafi etmek için kamu finansman zorunluluğu ortaya çıkıyor. Son olarak 437 milyar dolar kadar dış borcu olan bir ülke olarak; küresel risk iştahının düşmesi nedeniyle döviz çıkışı nedeniyle sarsıntılar yaşıyoruz.
Yukarıdaki ilk iki problemi çözebilmek adına hükumet, Merkez Bankası’ndan (TCMB) dolaylı olarak para temin ediyor; bu para harcadığında parayı kazanan kişi dolar veya altın tutmayı tercih ediyor. Yine kamu bankalarının da ekonomiyi teşvik amacıyla verdiği TL cinsi kredilerin sonu aynı; döviz tevdiat hesapları. Bu esnada Merkez Bankası faizleri yükselterek veya döviz rezervlerini kullanarak TL’yi cazip hale getiremiyor. Diğer merkez bankaları da faizleri zaten 0 düzeyine çektikleri için bize bir fayda sağlayamıyorlar. Ötesi düşen küresel risk iştahı nedeniyle yurt dışındaki ucuz para Türkiye’ye gelmiyor. Ekonomi yönetiminin şeffaflıktan ve güvenden uzak davranması da oldukça etkili. Hepsinin neticesinde dolar kuru yukarı doğru hareketleniyor.
Çözüm olarak akla ilk gelen IMF. Ancak hem hükumet hem de IMF yönetimi böyle bir anlaşmayı istemiyor. Kısa vadeli, koşulları kolay ama miktarı da az olan IMF ile RFI anlaşması daha olası. Fakat Türkiye bu kanala başvurmayı tercih etmedi. TCMB Başkanı Murat Uysal swap kanalı açılması görüşmelerin sürdüğünü belirtti; ancak ülke ve miktar belirtmedi. Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak düzeyde bir paranın tek bir ülke tarafından verilme ihtimali yok. Çünkü hiçbir ülke iflas riskini tek başına göze almaz. Bu hattı ABD; şu aşamada TCMB’nin dolar cinsi rezervi yalnızca 2,7 milyar dolar olduğu Türkiye’ye sağlamıyor. Swap anlaşmalarının 2 ülke arasında gerçekleştirilmesi nedeniyle IMF stand-by anlaşmalarından bile tehlikeli olduğunu hatırlatalım. Doları veren ülke; siyasi ve iktisadi imtiyazlarda da yüksek olasılıkla bulunur.
Bir diğer konuşulan yöntemse yurt dışına sermaye çıkışının kontrole tabii tutulması. Yani yabancı yatırımcıların Türkiye’ye kredi vererek veya tahvil alarak getirdiği paraların vade günü çıkışına izin verilmemesi. Bu yatırımcıların birçoğu Batılı ülkelerin banka ve fonları; haliyle böyle bir durumda ilk yapacakları kendi hükumetleri yoluyla Türkiye’yi baskı altına almak olur. Özetle büyük dış politik riskler göze alınmadan sermaye kontrolleri uygulanamaz.
Öyleyse oyun bitti mi? Aslında çoktan bitti, hükumet yalnızca süresini uzatıyor. Bu nedenle dolar kurunda 2018’dekine benzer bir sıçrama hemen gerçekleşmeyebilir. 2020 yılının 2. yarısından itibaren 1 yıl içinde düdük her an çalabilir. Hükumet süreyi nasıl uzatabilir? IMF ile RFI anlaşması yapabilir ve 3-10 milyar dolar arası yeni borç elde edebilir. ABD ile dış politikasını yakınlaştırarak Fed. swap kapsamına girebilir. TVF içindeki varlıkları rehin vererek bir miktar döviz yaratabilir. Ötesi, küresel piyasalardaki olası rahatlamadan faydalanarak yıkıcı sonu bir müddet öteleyebilir. Finansal istikrarsızlığın yaratacağı ortamda olası bir erken seçim hükumet lehine olmaz. Bu nedenle hükumetin son çabalarını izlemek ve küresel piyasalardaki olası iyileşmeyi takip etmek gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Kubilay Arşivi