Döviz Kuruna Hapsolmuş Bir Gündem

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 18, 2021 / 12:39

Hazine ve Maliye Bakanı değişikliği, Merkez Bankası’nın politika faizindeki indirime devam etmesi ve Türk lirasındaki hızlı değer kaybının sürüyor olması gündemi makro rakamlardan ziyade finansal piyasalardaki verilerde kalmaya zorluyor.

Politika Faizi
Şüphesiz ki en taze gelişme Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) iki gün önce yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısıydı. Toplantıda 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranı yani politika faizi 100 baz puan daha indirilerek yüzde 14 seviyesine çekildi.
Bu karar ile birlikte politika faizi kararımız dünya merkez bankalarından negatif yönde ayrışmaya devam ediyor. Parasal gevşemenin son bulmaya başladığı bu döneme merkez bankaları genel olarak faiz artırımı yaparak cevap vermeye başlamışken TCMB faiz indiriminde ısrarcı davranıyor.
Şüphesiz ki bunda politika faizimizin genel seviyesinin oldukça yüksek olmasının etkisi var. Yüzde 14’e çekilen bu yeni hali ile bile politika faiz oranımız dünya geneline bakıldığında en yüksek 12. politika faizi. Ki ilk 11 sırada Zimbabve, Yemen, Angola, Haiti, Gana gibi ülkeler olmasına rağmen. Sadece gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yani ait olduğumuz ligdeki ülkelere bakarsak 1. sıradayız. Hadi Arjantin’i de koyalım listeye, 2. sırada oluyoruz. Yani belirtmeye çalıştığım, evet faizimiz yüksek ve bu açıdan bakıldığında düşürülmesinde bir gariplik yok. Ancak hem piyasa hem makro dinamikler tek bir gösterge ile çalışmadığı gibi, tek bir göstergeyi diğer göstergelerden bağımsızmış gibi düşünerek hareket etmek de doğru sonucu üretmiyor.

Reel Faiz
Diğer taraftan enflasyonumuzun yüksek seviyede olması ve önümüzdeki 1 yıl için beklentinin de yüksek olması bizi bu konjoktürde bırakın reel faiz verip ülkeye para çekebilmeyi, aksine ülkeden para çıkışı durumuyla karşılaşma noktasına getiriyor.
Son faiz kararıyla birlikte, henüz Aralık ayı enflasyonu açıklanmamış olmasına rağmen TÜFE ile politika faizimiz arasındaki fark 7,31 puana çıkmış durumda. Önümüzdeki 12 ay sonunda yıllık TÜFE artış beklentisinin yüzde 21,4 olduğunu da dikkate alırsak, beklentiden olumsuz yönde sapma olmasa bile şu anki reel faizimizin yüzde 7,4 olduğu anlamına geliyor.

Öngörülebilir, Rasyonel ve Açık Para ve Maliye Politikaları
Bir bütün olarak maliye ve para politikalarımızın tutarlı, öngörülebilir ve rasyonel olup olmaması verdiğimiz kararların sonucunda pozitif sonuçlar almamıza ya da alamamamıza sebep oluyor. Geçen ayki toplantı zamanında Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın daha fazla faiz indirimine sıcak bakmadığı konuşuluyordu. Sonrasında da zaten 3 Aralık tarihli Resmi Gazete’de kendisinin istifasını ve yerine Bakan Yardımcısı olan Sayın Nureddin Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandığını öğrendik. Son bir iki yıldır artık kaç bakan ve bakan yardımcısı, kaç Merkez Bankası Başkanı görevden alınıp yenisi atandı, artık saymakta zorlanıyoruz, isimleri karıştırıyoruz.
Diğer taraftan, dün Hazine ve Maliye Bakanlığı 1 sayfalık bir Yeni Ekonomi Modeli duyurusu yaptı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uygulanmakta olan yeni bir ekonomik modelle ilgili hiç rakam ya da beklenti içermeyen, teknik bir çalışmadan çok uzak, basın duyurusu şeklindeki duyurusu da elbette alışık olmadığımız bir durum. Arka tarafta ciddi teknik çalışmalar olduğundan ve doğru olarak değerlendirelim ya da değerlendirmeyelim ama bunlar ışığında hareket edildiğinden şüphem yok. Ancak söylemeye çalıştığım şu ki, bunların en azından bir bölümünün piyasa paydaşlarıyla paylaşılması izlenen politikaya güven duyulmasını ve yukarıda da belirttiğim gibi, almaya çalıştığımız pozitif sonuçlara yaklaşmamıza sebep olacaktır.

Piyasa ile paylaşılmadan, paydaşların görüşleri alınmadan, açık ve şeffaf iletişim halinde olmadan yapılan (ya da en azından bizler tarafından öyle algılanan) bu düzenlemeler, değişiklikler öngörülebilir olmadığı için hem finansal piyasalardaki en sıcak gösterge hem de makro rakamlara etkisi bakımından, en azından halkın gündemi döviz kuruna hapsediyor; herkes doların kaç lira olduğundan bahsediyor. Hal böyle olunca da makro göstergeler dahi önemini biraz yitirip gündemden düşmüş oluyor. Olumlu makro göstergelerden bahseden kalmıyor ya da azalıyor, bahsetseniz de karşılık bulmuyor çünkü halk mutfaktaki tencereye, çarşıdaki fiyatlara, cüzdanına bakıyor.

Devam Eden Sert Kur Hareketleri
Döviz kuruna hapsolmuş bir gündem neticesinde de Türk lirasıına güven kayboluyor, dolarizasyon yüzde 60’ların üzerine çıkıyor. Bir sarmal şeklinde birbirini tetikleyen bu durumlar neticesinde maalesef sert kur hareketleri devam ediyor. Türk lirasının Amerikan doları karşısındaki aylık ortalama değer değişimlerine baktığımızda maalesef son 10 yılda üzücü bir tablo ile karşılaşıyoruz.
Sadece içinde bulunduğumuz ayda -ki henüz ayın ortasını yenize geçtik, TL’nin değer kaybı yüzde 30’un üzerine çıktı. Son 1 yılda, aylık ortalama değerler üzerinden hesapladığımızda TL’nin Amerikan dolarına karşı değer kaybı yüzde 79,6 seviyesinde. Bu durum üretici, sanayici için sürdürülebilir değil. Bu durumla başa çıkabilmenin yolu yüksek fiyat artışları olacaktır ki bu da zaten yüksek olan enflasyonumuzu daha da yükseltecektir. Enflasyon üzerindeki kur geçişkenliğini de artıracaktır. Bu durumda hanehalkının satınalma gücü de oldukça aşağıya gelecek gibi görünüyor.

Asgari Ücret
Satınalma Gücü ve hanehalkından bahsetmişken elbette 2 gün önce açıklanan 2022 yılı asgari ücretinden bahsetmemek olmaz. Asgari ücrete 2021 yılına göre yüzde 50’nin üzerinde zam yapıldı. Bu nominal bazda bakıldığında oldukça güçlü bir iyileştirme. Ancak satınlam gücüne göre bakıldığında aynı olumlu tablo ile karşılaşmak maalesef çok mümkün değil. En basit ve genel kullanılan yöntem olan dolar bazlı yönteme göre bakarsak, yani yıllar içinde asgari ücretin ilgili dönem Amerikan kuru ortalamasına bölümüyle bakarsak 2000’li yılların başından itibaren çok hızlı bir şekilde 400 dolar mertebelerine kadar yükselen asgari ücretin 300’ün dolar seviyelerine indiğini görmekteyiz. Elbette asgari ücretle kaç ekmek alındığı, kaç litre süt alındığı gibi çeşitli hesaplar yapılabilir ancak burada seçilen kalemler çok manüpülatif olabilecektir. Oysa döviz bazlı bakmak, döviz kurunun genel fiyat düzeylerine yansıması daha genel olduğu düşüncesiyle daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Güven Endeksleri
Güven endekslerinin açıklanan son verisi olan Kasım ayı verilerinde bir önceki ayda olduğu gibi, genele yayılan düşüş devam ediyor. Reel Kesim Güven Endeksi ve İnşaat Sektörü Güven Endeksi sınırlı yükselmiş olsa da diğer tüm güven endekslerinde düşüşler olduğu görülüyor. Hareketli piyasalarda hem kişilerin hem de kurumların önünü göremiyor olması güven endekslerine çok net yansıyor.

Beklentiler
Yaklaşık 50 piyasa profesyonelinin katılım sağladığı, TCMB tarafından yapılan ve açıklanan ‘Piyasa Katılımcıları Anketi’nin Kasım ayı sonuçları geçen hafta açıklandı. Türk lirasında görülen hızlı değer kaybı, anketin özellikle döviz kuru beklentilerini biraz anlamsızlaştırmaya devam etse de, ortaya çıkan beklentileri her ay olduğu gibi sizlerle paylaşacağım. Ankete göre, katılımcıların bu yıl için büyüme beklentisinin yükselişe devam ettiği ve yüzde 9,9 seviyesine yükseldiği görülüyor. Bu yıl sonunda yıllık enflasyon (TÜFE) beklentisindeki bozulma maalesef sürüyor; Şubat ayında yüzde 11,2 olan beklenti 10 aydır yukarıya çekiliyor ve bu ay yine çok sert bir yükselişle yüzde 23,9 seviyesine geldi. Yıl sonu için Amerikan doları kurundaki beklenti yukarıda belirttiğim gibi anlamını bu ay için de biraz yitirmiş olsa da, ciddi olarak yukarı çekilmiş olduğunu görüyoruz; 13,77 Türk lirası seviyesi bekleniyor. Cari işlemler açığındaki beklenti iyileşiyor, yani açık beklentisi düşüyor; 15,6 milyar Amerikan doları olması bekleniyor. Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının 12 ay sonrası için beklentisi ise yükseldi, geçen ay yüzde 13,8 olan beklenti bu ay yüzde 14,4 seviyesine gelmiş durumda.

Sağlıkla, keyifle geçmesini umduğum bir aydan sonra, yeni yılda görüşmek dileğiyle. Umarım yeni yıl herkes için sağlıklı, keyifli bir yıl olur. Bizlere de keyifli rakamlardan bahsedebileceğimiz umut veren yazılar yazma, grafikler sunma şansı verir…

Utku Ekmekçi

Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakultesi İşletme Bölümü’nden 2000 yılında mezun oldu. 2002 yılında Yeditepe Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. 2006 yılına kadar Ekinciler Menkul Değerler ve Oyak Yatırım’da araştırma analistliği yaptı. 2006-2015 yılları arasında sermaye piyasası enstrümanlarının analizi üzerine yazılım geliştirme ekip liderliği, ürün ve içerik müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2016 yılında Verimetrik Yazılım ve Danışmanlık şirketini kurdu. Halen geliştirdiği ürünlerle makroekonomik ve sektörel veri analizi çözümleri sunan Verimetrik’te genel müdürlük görevini yürütmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top