Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Doymaya, doymaya, doymaya geldik!

Pizzalar dürüm formuna girdi, burgerciler tost satıyor. Hayat pahalılığı beslenme alışkınlıklarını sessiz sedasız değiştirirken butik şarapçılar bile "fiks menü"ye geçiyor! Reklamlarda artık "gurme"lik yerine karın tokluğu ön planda... Serbest rekabet mi, "hırs-flasyon" mu yaşadığımız? Sahi, 2023'te Süleyman Demirel nasıl yeniden "kahraman" olabiliyor?


Türkiye demokrasisi yine çok sancılı bir haftayı geride bıraktı. Sosyal medyaya düşen bir adisyon, "milli irade"nin yansıdığı mecliste yaşanan dramı gözler önüne serdi. TBMM'de yemekhaneye zam gelmiş; kuver 3, bir tas çorba 6, profiterol ise tam 11 liraya fırlamıştı! Rakamlar inanılmazdı! Daha bunun 35 liraya çizburgeri, 32 liraya pizzası vardı. Yok artık! Bari sefer tasına dönsünler! İyi de koskoca vekiller, "bademli ılık salata"yı da mı evden işe taşıyacaktı?
Neyse ki mebuslar bu duruma isyan etmeyecek, komisyon ve genel kurul çalışmalarına kaldığı yerden devam edecekti. Hem bugünlerde pahalılık, halkın da yaşadığı bir buhran değil miydi? "Devlet" ve "millet"... İşte aynı gemideydi!
Tabii menüler biraz farklıydı. Kadıköy'de örneğin... Yılların öğrenci spesiyali "zurna dürüm", artık 18+ "genel yiyici" kitleye hitap etmekteydi. İçindeki tavuk oranı azalmıştı ama olsun! Tam 70 santimlik hamur ziyafeti!.. Bir de "Hatay döner" vardı ki ne âlâ... Özel sosuyla lavaşların en besleyicisiydi!

PİZZANIN TOST VE DÜRÜM HALİ!..

Bu lezzet cümbüşüne pizzacılar da katılıyor, ürünlerini yepyeni şekillere sokuyorlardı. Bunlar içinde en popüler form dikdörtgendi. Öyle ya, köşeleri olması dilim pizzayı daha zengin gösterirdi! Milano, Milanooo, duy sesimiziii... İşte bu açlığın ayak sesleri...
Bir başkası "pizza dürüm"ü icat etmişti. Rulo yapınca malzemesi bulamaç gibi birbirine karışan hamur... Gayet "yerli ve milli"ydi. Ve bir başka dâhiyane fikir: Dilim pizzayı dörde katlayıp "tost" yapmak... Vaktiyle Brütüs'ün aklına nasıl da gelmemişti?!
Böylece fiyatlar artarken porsiyonlar da "büyümüş" görünüyor, janjanlı kampanyalar birbirini kovalıyordu. "Günün fırsatları" üç, hatta dört kişilik olarak sunuluyordu ve sandviçler giderek sadeleşmişti. Yanına bir de "ayran" mı eklediniz? Adına "menü" demek işten bile değildi! Buyurunuz "burgerlerin sultanı"na... İçinden köftesi çıkarılmış çedarlı ekmek, "kahvaltı ürünü" olarak huzurlarınızdaydı. Sabahları simit ve açma... Böylesi ne Florida'da ne de Los Angeles'da vardı!


GURMELİK 'TOK ARTIK'!
  
Reklam ve sloganlar da bu yeni politikadan etkilenecekti. Artık "dana bacon" (!) ve karamelize soğanla "gurme" sınıfına giren XL burgerler arka plandaydı. "Tok artık!".. Doymaya, doymaya, doymaya geldik! Yeni dönemin sloganıydı.
Öyle ki, bu tabldot kültürü içki dünyasına da sirayet edecekti. Çoktandır meyhaneler "set menü" uygulamaya başlamıştı ama ya şimdi Instagram'da "sınırsız pizza - şarap" vadeden "wine & food" restoranlar?.. Kişi başı 650 liraydı! İyi de iki sevgili bu teklifin hakkını vermek istese birinden biri ya sarhoş olur ya da adı "obur"a çıkardı. Sonuç? Yemeğin ardından ayrılık kaçınılmazdı.
Ve son günlerde WhatsApp gruplarının sevgilisi, eski meyhane kültürünü canlandırmak için yola çıkan "tek tek"çi... Çektiği videoda İstanbul kültürünü anlatıyor, iş çıkışı eve giderken ayak üstü "iki tek" atan esnaftan söz ediyordu. Bunu yaşatmak için mini meze tabakları hazırlamışlardı. Ve çay bardağında bir "shot" rakı... Sadece 62 liraydı!

'HIRS-FLASYON': SEBEP ŞİRKETLER Mİ?

İşin ilginci, milletvekillerinin mıhlama ve 16 liralık "bademli ılık salata"ya talim ettiği bir dönemde halkımız bu bolluk ve bereketten gene şikâyetçiydi. Yiyecek sektöründeki zamlar Ekşisözlük'te protesto ediliyor, kafe ve restoranları boykot çağrısı yapılıyordu. Öyle ya... Enerji fiyatları düşüp dolar kuru yerinde sayarken bu zamların sebebi de neydi? Tamam, kiralar ve asgari ücret sürekli artıyordu. Ama bir lahmacunun 30 liralara fırlaması da azıcık "fırsatçılık" değil miydi?
Aynı günlerde benzer bir tartışma Batı'da da sürüyor, "greedflation" kavramı manşetleri süslüyordu. "Açgözlülük" (hırs) ve enflasyonun birleşmesiyle oluşan kavram, üreticilerin hazır enflasyon var diye mallarını tutturabildiğine sattığını anlatıyordu. İngiltere'de market zinciri Tesco'nun başkanı John Allan'a göre bu gayet mümkündü. Oysa tüketici derneği Which?, süpermarketleri suçluyordu. Zira piyasada bağımsız ürünler daha az zamlanırken market markalı ürünler uçup gitmişti.
Kanada'da Muhafazakâr Parti'nin lideri Pierre Poilievre'e göre ise esas sorumlu hükûmetti. Devlet harcamaları arttıkça halk fakirleştiğine göre doğru kavram, başbakan Justin Trudeau'ya atfen, "Justin-flasyon" olmalıydı!


SUÇLU? BULUNAMADI...

"Hırs-flasyon" kavramı The New York Times'ta da tartışılıyor. Kimi uzmanlar kriz şartlarında şirketlerin vahşileştiğini söylerken kimileri, "serbest rekabet vatandaşa yarar" şeklindeki klasik liberal tezin çöktüğünü savunuyor. Öyle ya, Ali Kebap zam yapınca onu gören Veli Lahmacun geri kalır mı? O da "fiyat güncelliyor".
Ve uzmanlar, Covid sonrası savaş ikliminde her ürün kalemini ayrı değerlendirmek gerektiği için bir türlü "esas suçlu"yu bulamıyor.
Tıpkı bizdeki gibi... Bir çocuğa karne hediyesi olarak alınan üç kalem pirzola haberi günlerce konuşuluyor. Aaaaaa! "Yemez yedirir, içmez içirir" ana yüreği, değil mi?.. Oysa A Haber, durumun hiç de böyle olmadığını, ailenin gayet iyi yaşadığını iddia ediyor. Meğer çocuğa bu sözleri muhalif kanal muhabiri "zorla" söyletmiş, anne de "izin vermiş". Ortalık gene karışıyor!
Ve böyle bir enflasyon sarmalını ilk kez yaşayan yeni nesil için Süleyman Demirel'in 1991'de sarf ettiği sözler "viral" oluyor. "Enflasyon sadece pahalılık olayı değildir. Ahlakı bozar" diyen krizler kralı "baba"... Kahraman haline geliyor! Kime, neye güveneceğini şaşırmış bir toplum... "Dün dündür, bugün bugün" diye yaşamaya devam ediyor.

Tek faktör yok

Avrupa'da da enflasyon düşme eğilimine girerken gıda fiyatlarının sürekli artması akılları karıştırıyor. İşte Eurostat'in güncel raporu... Macaristan'da gıda enflasyonu yüzde 50 ama Lüksemburg'da sadece yüzde 11 olarak ölçülüyor.

Tek tek ürünlere bakıldığında da durum ilginç... Estonya'da şeker zamları yüzde 100'ü aşarken İsveç'te yüzde 5'i bile bulmuyor. O sırada Çekya'da yumurta kıymete biniyor.

Dolayısıyla ekonomistler enflasyonun tek bir sorumlusu olmadığını vurguluyor. Ülkelerin maaş politikalarından vergilere, enerji kaynaklarından iklime, her şeyin piyasaya yansıdığını söylüyor. Ama neticede oluşan "her şeye zam gelecek" algısı... Şirketlere diledikleri gibi fiyat artıracak psikolojik altyapıyı hazırlıyor. "Greedfladion" kavramı tam da bu noktada hayatımıza giriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi