Dünya büyümeden feragat ederken

Oldukça önemli bir haftanın içinden geçiyoruz. Dünkü Fed’in faiz kararını bugün Japonya Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz kararı takip edecek.

Uzunca bir süre ülkeler büyüme ve yüksek enflasyon arasında tercih yapma konusunda tereddüt yaşadılar.

Hem Fed hem de ECB resesyon ihtimali nedeni ile faiz artışına oldukça mesafeli durdu. Ancak Covid-19 salgınının yarattığı ekonomik sorunlarla mücadele sürerken şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gerçekleşti. Bu işgal ile tedarik zincirinde yaşanılan sorunlara küresel gıda ve enerji krizinin de eşlik etmesi, arz ve talep dengesizliği doğurarak enflasyonun yükselmesine neden oldu. Öyle ki dünya ekonomisindeki enflasyon endişesi G7 liderler zirvesinin de ana gündem maddeleri arasında yer aldı.

Yükselen enflasyona karşı merkez bankalarının sıkı para politikası izlemesinin, beraberinde resesyon tehlikesini de getireceği korkusuna rağmen Fed, enflasyonu kontrol altına alabilmek için faiz artışına mart ayında 25 baz puanla başladı. 2018’den sonra ilk kez mart ayında faiz artışına giden Fed, mayıs toplantısında da 50 baz puan ile 2000 yılından sonraki en hızlı faiz artışını gerçekleştirdi. Haziranda ise 1994’ten sonraki en güçlü faiz artışını gerçekleştirerek, politika faizini 75 baz puan artırdı. Temmuz ayında da 75 baz puanlık faiz artış kararı veren Fed, politika faizini yüzde 2.25 - 2.50 aralığına çekerek 2022 yılındaki faiz artırım periyoduna devam etti.

Jackson Hole Sempozyumu’ndaki yaptığı konuşmada Fed Başkanı Powell, eylüldeki faiz artışının boyutunun tamamen veriye bağlı olduğunu belirtti. Para politikası araçları ile fiyat istikrarı sağlayabilmek için bir süre daha kısıtlayıcı politikaların uygulanması gerektiği çünkü enflasyon yüksek olduğunda ekonomide tam potansiyele ulaşılamayacağı, yüksek enflasyonun güçlü talebin ve arzdaki sorunların sonucu olduğu, tarihin para politikasında erken gevşemenin risklerine karşı uyardığını bu nedenle bir süre daha sıkılaştırıcı para politikası izlenmesi gerektiği değerlendirmesinde bulundu.

Powell sıkılaşma politikasından dönüş olmayacağını ve işin bittiğini hissedene kadar faiz artışına devam edileceğini açıkladı.

Fed’in böyle şahin bir tavır sergilemesinde kuşkusuz faiz artışına geç başlaması da etkili oldu. Zira Fed, fiyat artışlarını uzunca bir süre geçici olarak değerlendirmişti.
Powell yaptığı açıklamalarda bu hatayı kabul ettiklerini sık sık vurgulayarak Fed’in azalan kredibilitesinin yeniden kazanmasını sağladı.

Eylül ayında beklentilerin üzerinde gelen tarım dışı istihdam ve enflasyon verisi Fed’in politika faizinde 75 baz puan artış yapmasına neden oldu. Enflasyonun beklendiğinden daha yavaş ilerlemesine rağmen Fed’in paniklemediği ve 75 baz puanın üzerine çıkarak piyasaları boğmak istemediği söylenebilir.

Diğer yandan ECB de yükselen enflasyonla mücadele etmek için 2011’den bu yana ilk kez temmuz ayında faiz artışı kararı almıştı. Faizi beklentilerin ötesinde 50 baz puan artıran ECB negatif faiz dönemine de son verdi ve krize karşı tahvil aracı olan yeni Aktarım Güvence Mekanizması’nı da onayladı.

ECB Yönetim Konseyi’nin yayımlanan para politikası tutanaklarında da orta vadeli enflasyon riskinin artması nedeniyle yüksek faiz artışına yeşil ışık yakılmıştı. Fed gibi ECB de enflasyonu düşürmek için acı çekilecek mesajlarını verdi ve enflasyonla mücadele için büyüme ve istihdamın darbe alabileceği vurgusunu yaptı.

Nitekim Euro Bölgesi ağustos ayı yıllık TÜFE verisinin yüzde 9,1’e yükselmesi ECB’nin şahinleşmesinin önünü açtı ve 7 Eylül’deki ECB toplantısından 75 baz puan faiz artış kararı geldi.

ABD’deki enflasyonun talep yönlü, Euro Bölgesi’ndeki enflasyonun ise daha çok arz yönlü olduğu göz önüne alındığında resesyon ihtimali Euro Bölgesi’nde daha kuvvetli olmasına rağmen ECB’den yapılan açıklamada para politikası kararlarının ABD’de olduğu gibi veriye bağlı olarak devam edileceği değerlendirmesinde bulunuldu.

Yılın kalanında ekonominin büyük ölçüde yavaşlayacağı ihtimali düşünüldüğünde bu kararın alınması enflasyona dönük risklerin yukarı yönlü olması ile ilişkilendirildi.
Nitekim dün ECB Başkanı Lagarde, faiz artışlarının enflasyon görünümüne bağlı olacağını, inatçı ve yüksek enflasyonun devam etmesine izin vermeyeceklerini belirtti.

Ocak ayından beri yaklaşık 90 merkez bankasından faiz artış kararı geldi.

Türkiye’de ise faiz indirimine imkân vermeyen yüzde 80’in üzerinde açıklanan resmi enflasyona rağmen büyümenin önceliklendirildiği model çerçevesinde TCMB’nin dünyadan ayrışan faiz kararları, enflasyonu fren tutmayan bir noktaya getirdi.

Hal böyle iken TCMB’nin politika faizine ilişkin vereceği karara yönelik tahminde bulunmak anlamlı değil. Çünkü uzun bir süredir politika faizi çok önemsizleştirildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi