Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Dünya Ruh Sağlığı Farkındalık Ayı

 Ruh sağlığına dair en büyük yanılgılardan biri de kendimizin hiç ruh sağlığı problemi yaşamadığımızı veya yaşamayacağımızı sanmamızdır. Oysa hepimiz sevdiğimiz birini kaybedebilir; hepimiz kaygılar içinde sıkışmış, geçmişimizin acılarıyla boğulmuş, yalnızlıkla sarmalanmış, uykularından edilmiş veya umutsuzlukla gayrimeskun kalmış hissedebiliriz.

İktidarın düzeni sağlamak ve kontrol edebilmesi için farklı olanı aynılaştırılması gereklidir; aynılaştıramadığını ayrıştırmak için onu deli, çılgın, üşütük, kaçık, çatlak, aklını yitirmiş, mecnun, meczup, anormal gibi sıfatlarla damgalar.

Zihinsel sağlığa dair ilk semptomların başlaması ile tedaviye başlama arasındaki gecikme yaklaşık 11 yıl.*

Ruhsal olgunluğa erişmediğimiz zaman ötekini anlamak güç gelebilir. Öteki kimdir? Onun tercihlerinin benimle bir olması gerekir mi? Onu yargılamadan kabul edebilir miyim? Bir ötekinden yardım isteyebilir miyim? Bunları cevaplayabilmek ve ötekini olduğu gibi kabul edebilmek için önce kendimizi anlamaya, tanımaya ve bilmeye başlamamız gerekir. Ancak öğretiler, ananeler ve iktidar insanın kendini anlamasını, aramasını ve keşfetmesini pek uygun bulmaz. Zira kendini bilme arayışına giren kişi soru sorar, sorgular ve farklı olanı da olduğu gibi kabul ederek çeşitliliğe yer açabilir. Oysa, iktidar (ebeveyn, öğretmen, patron…) kontrol edebileceği kadar çeşitliliği kabul edebilir; yani ben’in kim olacağını kısıtlar. Herkesin aynı olmasını talep eder. Kısıtlayıcı koz olarak da bireyin diğerlerinden ayrı ve yalnız kalacağına dair korkusunu; başka bir deyişle sevilme arzusunu kullanır: “Derslerinde başarılı olmazsan, sevilmezsin.”, “Şirketin hiyerarşi kurallarına uyum sağlamazsan, dışlanırsın.”, “Toplumun istediği gibi davranmazsan ötekileştirilirsin ve güvende hissedemezsin.” Sevilmeme tehdidi kelimelerle açıkça iletilmese de eylemlerle bireye deklare edilir. Farklı olursan dışlanırsın, denir. Zira iktidarın düzeni sağlamak ve kontrol edebilmesi için farklı olanı aynılaştırılması gereklidir; aynılaştıramadığını ayrıştırmak için onu deli, çılgın, üşütük, kaçık, çatlak, aklını yitirmiş, mecnun, meczup, anormal gibi sıfatlarla damgalar.

Açıklayamadığımızı veya anlamaktan korktuğumuzu yüceleştirerek ulaşılamaz olana ya da aşağılayarak ziyan olana dönüştürme eğilimindeyiz. Bundandır ki bilmediğimiz öte dünyayı yüceleştirirken, anlamadığımız ruhu/aklı/ötekini sorunlu kabul eder ve inanmakta güçlük çekeriz. Şizofreni kelimesinden dahi korkar, depresyondakini güçsüzlükle suçlar, bipolar tabirini duyunca yüzünü ekşitir; kısaca ruh sağlığı söz konusu olduğunda, olumsuz inanç, tutum ve yaklaşımlarımızı hem kişisel hem toplumsal olarak göstermeye başlarız.

Damgala(n)ma korkusu

Kalp damarları tıkanmış, karaciğeri yağ bağlamış ya da rahminde tümör çıkmış birine gösterilen ihtimam kadar karşılık bulmayan ruh sağlığı, aslında bir teşhis gerektirmeden de farkındalık kazanılması gereken bir konu. Belirli, netleşmiş bir hastalık olmadan da bedensel olarak sağlıksız olabileceğimiz gibi, teşhis konulacak bir durum olmadan da zihinsel sağlığımız kötüleşebilir. Ancak damgala(n)manın neden olacağı dışlanmaya dair korku destek almanın ya da yardım istemenin önüne geçebilir. Ne yazık ki, pek çok insan zihinsel sağlık problemleri yaşadıklarında “yeterince hasta” -damgalanacak kadar- hissetmedikleri için destek almaktan çekinmekte. Bu çekincenin sonucunda, zihinsel sağlığa dair ilk semptomların başlaması ile tedaviye başlama arasındaki gecikme yaklaşık 11 yıl.[1] Şayet insanlar zihinsel sağlık hakkında daha rahat konuşabilseler, aylar hatta yıllar boyunca ruh sağlığı sorunlarıyla yüzleşilmesi, damgalamayla mücadele edilmesi veya yardımın hak edilmediğinin düşünülmesi gerekmeyecek.

Mayıs: Farkındalık Ayı

Ruh sağlığı hakkında mitlerin ve damgalamanın önüne geçmek için farkındalık kazanmak oldukça mühim. Her insanın kalp problemi yaşayabileceği gibi zihinsel sağlığına dair sorun yaşayabileceğini ve bunun herkesin önemsemesi gereken bir durum olduğunun konuşulabilmesi gerekli. Ruh sağlığı farkındalığı kazandırmak amacıyla 1949 yılından beri mayıs ayı Ruh Sağlığı Farkındalığı Ayı olarak kutlanmakta ve ruh sağlığının herkesin hayatında ne kadar büyük bir role sahip olduğunun anlaşılması için çaba harcanmaktadır.

Ruh sağlığı Farkındalığı: Türkiye Raporu

Ruh sağlığına dair en büyük yanılgılardan biri de kendimizin hiç ruh sağlığı problemi yaşamadığımızı veya yaşamayacağımızı sanmamızdır. Oysa hepimiz sevdiğimiz birini kaybedebilir; hepimiz kaygılar içinde sıkışmış, geçmişimizin acılarıyla boğulmuş, yalnızlıkla sarmalanmış, uykularından edilmiş veya umutsuzlukla gayrimeskun kalmış hissedebiliriz. Çıkış yolu bulamadığımız, yalnız kaldığımız ve kaybolduğumuzu hissettiğimiz anlarda damgalanmaktan ve dışlanmaktan koktuğumuz için ruhsal destek almaktan çekinmek, gerçeklikle olan bağımızı zedeleyebileceği gibi yaraların daha derinlere inerek tedavisinin zorlaşmasına neden olabilir. Destek almadan mücadele içinde geçen yılların azaltılması ve ruh sağlığına dair bilinçli tutumun kazanılması için ilan edilen farkındalık ayına ithafen, Mayıs 2021’de Türkiye çapında 12 ilde, katılımcıların uyku sorunu, umutsuzluk, kaygı ve stresi ne kadar hissettiklerine dair bir araştırma gösterdi ki: katılımcıların %39,4’ü çoğu zaman kaygı, %43,1’i geleceğe karşı umutsuzluk hissediyor. Diğer yandan katılımcıların %51’i yaşadığı stresi 6 ve üzeri puanlamasına rağmen %82’si ruh sağlığı hakkında hiçbir destek almamış veya tedavi görmemiş.[2] Toplumumuzun ruh sağlığına dair hastalıkları “psikolojik zayıflık” olarak görmesi içselleştirilmiş bir damgalamaya neden olduğu gibi yardım almanın de önüne geçiyor ve ruhsal hastalığın kronikleşmesine neden olan güçlüklerden birine dönüşüyor.[3] Diğer bir yandan, ruhsal sağlığa, hastaya ve hastalığa dair kalıplaşmış görünen tutum ve davranışlar, sosyodemografik değişkenler, hastalık konusunda psikoeğitim verilmesi, psikopatolojik özellikler hakkında bilgilendirilme yapılmasıyla değiştirebiliyor. [4]

Kendimizi bulmaya çalışırken ruhsal olarak iniş çıkışlar yaşamanın, acı veren yaşantılardan sonra yeniden uyum sağlamaya çalışmanın, farklı olmanın, tedaviye başlamanın, ilaç kullanmanın ya da yardım istemenin ve kabul etmenin normal olduğuna dair farkındalık kazandırılması birey ve toplum sağlığı açısından oldukça mühim. Ruhsal sağlık hakkında eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları toplum her kesimi için gerekli. Bilhassa topluma bakış açısı kazandıran öğretmenler, polisler, din adamları, doktorlar medya çalışanları gibi gruplar ruhsal sağlık hakkında farkındalık kazandıkça, ruh sağlığı sorunları olan kişiler damgalanmadan ve damgalanmaktan korkmadan kendi yaşamlarının yönetimini ele alabilir, bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmasından endişe etmeden destek isteyebilir ve yaşadıklarının “normal” olduğunu kabul edebilir. Zira anormal olan, ruh sağlığı problemleri değil, herkesin ruh sağlığı hakkında çeşitli sorunlar yaşayabileceğinin göz ardı edilmesi.

Not: Türkiye’de yapılan araştırmalarda akıl sağlığı/hastalığı denmesinin, ruh sağlığı/hastalığı denmesinden daha olumsuz tutumlara neden olduğu tespit edildiğinden, yazı boyunca akıl sağlığı yerine ruh sağlığı terimi kullanılmaya çalışılmıştır.


[1] *Wang, P.S., Berglund, P.A., Olfson, M., Kessler, R.C. (2004). Delays in initial treatment contact after first onset of a mental disorder. Health Services Research, 39(2). 

[2] Ruh sağlığı farkındalığı- (2021.05.20). turkiyeraporu.com

[3] Üçok A. Psikiyatrik bozukluklara ilişkin damganın psikoterapiye etkisi. XI. Anadolu Psikiyatri Günleri Kongre Tam Metin Kitabı; 2002. s.172-9

[4] Çam O, Bilge A. Ruh hastalığına yönelik inanç ve tutumlar. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007;8:215-23.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi