ECRİN VE YAĞMUR’A

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 17, 2022 / 08:12

Taksim Meydanı’ndaki kalleş saldırının ardından söylenen, yayınlanan mesajlar bir önceki hainlikten sonrakilerle bire bir aynıydı. Başsağlığı, bir an önce iyileşme ve terörün oyununa gelmeme.

Nedir terörün oyunu?

Korku, endişe, bir bütün haliyle kaos yaratmak, bölünmek için adeta aşağılık bir saldırıyı bekleyen ahaliyi birbirine düşürmek.

Öyle olmadı ahali arasında. Ahali tek ses oldu. Ahali korkmadı, ahali yine bağrına taş bastı. Ama ahali endişelendi.

Dünyanın en korkak o saldırısının ardından, daha cenazeler toprağa verilmeden aynı ağızlar ve eller devreye girdi. Bağırmaktan kendi kulakları sağırlaşmış o ağızlar, bu elim olayı cinayetin malzemesi haline getirmeyi pek kısa sürede başardı.

Memlekette ne olsa sorumlularını aramak yerine bu meseleyi muhalefete nasıl mal edebilirim konusunda mahir ağızlar, terör örgütünden ziyade başka isimleri hedef seçtiler.

Tam da 12’ye her zaman olduğu gibi Bay Kemal’i koydular. Çünkü bu kolay, çünkü dikkat dağıtıcı, çünkü bu hesap verememe, çünkü bu hesaptan kaçma.

Oysa, Taksim saldırısının ardından olayın bir doğalgaz patlaması, bir dikkatsizlik değil doğrudan sivillere yönelik pis bir eylem olduğunun ortaya çıkmasından sonra, CHP lideri Kılıçdaroğlu ne dedi:

“Ne olursak olalım; bu ülkede bayrağımızın altında, vatanımızda özgürce yaşamak istiyoruz. Her türlü teröre karşı gönül birliği yapmak zorundayız. Terörü lanetlemek zorundayız. Terör nereden, kimden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun, teröre karşı bu ülkede yaşayan 85 milyonun aynı şeyi seslendirmesi lazım. Terörü ve terörü yapanları, onlara destek verenleri lanetlememiz lazım. Bunu yaptığımız zaman, gönül birlikteliğimiz olur, kucaklaşmamız daha güzel olur!”

Daha ne demeli?

Amasız, fakatsız, bu ülkenin kurucu partisinin genel başkanı, vatanıyla, bayrağıyla en barışık olmasına rağmen, 12 Eylül darbecileri tarafından kapatılmış CHP’nin lideri daha da ne desin?

Yazdıkları veya söyledikleri mesajlara kendileri bile inanmayanların bunu istemesini beklemek elbette saflık ama saflık, kötülükten daha kıymetli.

Terörden, terör örgütlerinden nefreti ve onları yok etmeyi görev edinen sorumlulara “Neden” diye sormak yerine, siyasi rakiplerine hakareti seçerek, elbette saflığı, günahsızlığı anlatamam, tersine yine de onların iyi dileklerini hatırlatarak milletimizin yeni felaketlere, acılara, kayıplara, kutuplaşmalara sürüklenmemelerini dilerim.

Yitirdiğimiz, birbirinden kıymetli 6 canın arasında iki bebek vardı, Ecrin ve Yağmur.

Yazarken bile ağlayası geliyor insanın.

Bu çocuklar…

Terörün kurbanları…

Bu çocuklar örneğin, anne olamayacaklar, şarkı söyleyemeyecekler.

Kahkaha atamayacaklar.

Örneğin sevdalanamayacaklar, özleyemeyecekler, bir fidan dikemeyecekler bu koca dünyaya. İyilik yapamayacaklar örneğin.

Daha neler yazarım da burada kendimi zor tutuyorum, özür dilerim.

Peki, Ecrin ve Yağmur adına soruyorum, onlar isterler miydi, hepimizi acılara sürükleyen bu vahşetin ardından, siyasetin tek ses, tek yürek olmasını istedikten sonra bu kavgayı. Peşin söyleyeyim istemezlerdi. Nokta.

Biz Ecrinleri, Yağmurları bir daha asla yitirmemek istiyorsak önce kendimize dönmeliyiz. Toparlanmalı ama gitmemeliyiz İsmet Özel’in dediği gibi.

Terör, aşağılık örgütlerin en korkak eylemidir. Korkaklar karşısında daha da korkup bağırmak yerine, el ele tartışmalıyız.

Şimdiye kadar yapamadık. Bari Taksim’den ders olsun bize, hepimize…

Önce anarşi, sonra terör dediğimiz bu beladan böyle çıkarız inanın.

Yazarın notu:
Ecrin: İyi kimse, ipek gibi, yumuşacık el, Allah’ın hediyesi.

Yağmur: Çok ve sıklıkla düşen, gelen şey, çokluk, bolluk, bereket.

Kaynak: Türk Dil Kurumu (TDK)

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top