İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Eey çalışan gazeteciler!

Birkaç gün önce, “Çalışan Gazeteciler Günü” idi.
Birkaç arkadaş arayıp kutladı da aklıma geldi.
Yoksa unutmuşum gitmiş!
· · ·
‘Sürekli Sarı Basın Kartı’na sahip olmakla birlikte kendimi hiç gazeteci sayamadım..
Bana göre gazeteci sıfatını hak eden insanlar, sahadaki muhabirler ve o cendereden geçenler, oralardan gelenler!
Asıl mutfak sokak!
· · ·
Kutlayan arkadaş, sosyal medyada ‘bu kutlama gerekli mi gereksiz mi’ diye tartışılıyor, sen ne düşünüyorsun diye sordu.
Çalışan gazeteciler günü kutlanmalı mı, kutlanmamalı mı?
· · ·
Bir kere prensip olarak kutlamalar güzeldir.
Neşeli, eğlenceli işler, zor işlerin antiseptiğidir!
Kutlama olsun, eğlence olsun, yeter ki kavga gürültü olmasın!
· · ·
Olmasın ama kutladığın şeyin de bir mesneti olsun!
· · ·
Sadece Türkiye’de yapılan bu kutlamanın tarihi olarak belirlenmiş olan 10 Ocak, aslında dünyanın en demokratik basın yasasının yayınlanma günüydü..
Gazetecinin kendi patronu karşısında dik durabilmesini, eyvallah etmemesini, istediği gibi yazabilmesini, sağlayan 212 sayılı yasayı kutlama günü..
Aslında isim “212 Sayılı Basın Yasası Kutlama Günü” olsaydı daha doğru olurdu..
Ama kimse bu günleri, bu kadar net öngörememiş demek ki!
· · ·
AKP iktidarı sürecinde her fırsatta tırpanlanan, RTÜK’e tanımlanan bazı yetkilerle etkisizleştirilen ve kuşa çevrilen 212 sayılı yasa aslında gazeteciyi değil, vatandaşı koruyan bir yasaydı..
· · ·
212 Sayılı yasayı basın patronları sevmezdi. Çünkü bu yasa, sağladığı özlük hakları ile karşısındaki gazeteciyi güçlendirirdi!
Gazetelerin ticarethaneye dönmesinden önce, gazetecinin yazdığına, çizdiğine açık açık müdahale edilememesini bu yasanın gazeteciye verdiği güç sağlıyordu.
Çünkü gazeteci, ceketi sandalyesinin arkasına asılı olarak oturuyordu masasında.
· · ·
Peki basın patronlarının sevmediği, özgürlükçü bir yasa “her fırsatta ne kadar özgürlükçü olduğunu iddia eden bir iktidarın en özgürlükçü dönemlerinde neden kuşa çevrildi?
Cevabı basit!
Çünkü, iktidar da basın patronu oldu!..
Hem yetkili hem de taraf olunca başka ne olabilirdi ki?
· · ·
Peki bu 212 sayılı yasayı vaktiyle kim çıkardı bilin bakalım?
· · ·
Şaşıracaksınız ama bu yasayı “darbeciler!” çıkardı!
Hangi darbeciler?
İşte o, 12 Mart’çılar ve 12 Eylül’cülerle aynı kefeye konulmaya çalışılan, ama bir türlü aynı kaba yerleştirilemeyen “27 Mayıs darbecileri!..”
· · ·
Milenyum öncesi Türkiye’de gazeteciye, suç içerdiği iddia edilen bir yazı-çizi nedeniyle, en fazla dava açılır, hiç olmazsa gazeteciye, mahkemede kendisini savunma hakkı tanınmış olurdu.. Gazeteci, gazetecilik nedeniyle tutuklansa, hapse girse bile gazetesi arkasında durur, maaşını öder, çoluk çocuğuna sahip çıkardı.
· · ·
Nereden bilinecekti ki gazeteler bizzat iktidar unsurları tarafından satın alınacak, böylece gazeteciler için yargılanma bile lüks hale gelecek, savunmasız bırakılacak, cemaat listeleriyle işten atılacak, açlığa mahkum edilecek!..
· · ·
Uzatmayayım!
Gelelim sorunsalımıza…
Kutlanan ne?
Basın organlarında çalışan gazetecilere en gelişmiş demokratik ve özlük hakları sağlayan, 10 Ocak 1961’de çıkan 212 sayılı yasa!
Kutlama tarihi ne?
Yasanın yayınlandığı gün!
Peki bu yasa yerinde duruyor mu?
Hayır!
Eey çalışan gazeteciler!
Neyi kutluyorsunuz öyleyse?
Birbirinize ne diye çiçek, çelenk gönderip duruyorsunuz?
Afedersiniz, hafif bir durgunluk mu var?

Aşı karşıtları entübe

Dünya bir yandan virüsle savaşırken diğer yandan neredeyse ona yakın bir defekti yaratan aşı karşıtları ile savaşıyor.
· · ·
Sosyal medyada 2021 başlarından beri aynı hikaye dönüp duruyor.
Güya vaktiyle Fransa’nın müteveffa Başkanı Mitterand’ın danışmanlığını da yapmış olan Jacques Attali isimli ekonomist kitabında diyesiymiş ki: “Aşırı artan dünya nüfusu ile baş edebilmek için öyle bir virüs üretilecek ki, o virüs önce yaşlıları sonra zayıfları temizleyecek!”
· · ·
İste bu virüs o virüsmüş ve dahası virüsten kurtulmak isteyenler, tezgahlanan aşıları yaptırarak gönüllü olarak, kendi ayakları ile mezbahaneye giden kurbanlar olacakmış!
Aşı karşıtı uyanıklar da, aşı olmayarak mezbahaneden kurtulan akıllılar olacakmış!
· · ·
Allah uzun ömür versin, Attali hala sağ!.. Açıklama yaptı. “Ben böyle birşey ne yazdım ne söyledim!” dedi.
30’dan fazla kitap yazmış ve ömrünü yoksullukla mücadeleye adamış bu adamcağızı neredeyse “nazivari” bir insan kasabı yapacaklar!
· · ·
Attali dışında, ‘Doğruluk Payı’ sitesi de konuyu araştırdı, “yok böyle birşey, yanlış bilgi!” diye açıklama yaptı ama bu dedikodunun yayılımını durduramadı.
· · ·
Dünyanın gelişmiş, gelişmemiş her ülkesinde, çoğunluğu 60 ya da 60’larına merdiven dayamış onbinlerce bilim adamı ‘güya hedef grupta oldukları’ kendilerini de mezbahaneye yollayacak böyle bir tezgahı anlamayacak, farketmeyecek, uyanmayacak, kendilerini kesime götüren değirmene su taşıyacak; heeerkes ölecek, aşı karşıtı olmaktan ve birkaç dedikodudan başka nesnel bir kanıtı olmayan bu sazendeler her şeyi bildikleri için, bu tezgaha gelmedikleri için, aşı olmadıkları için hayatta kalacaklar!
· · ·
Şimdi size aşı karşıtlarının bütün bu umutlarını bir anda sıfıra indirecek tek bir sonuç paragrafı yazacağım:
Pandeminin geldiğimiz bu kritik aşamasında, bulaşıcılığı önceki varyantların on katı olduğu belirtilen, bu bulaşıcılık yeteneği ile sonunda herkese bulaşacağı beklenen ‘omicron’ günlerinde, hastane raporları neyi gösteriyor biliyor musunuz?
“Hayatını kaybedenlerin neredeyse tamamını, haliyle içinde aşı karşıtlarının da bulunduğu aşı olmayanların oluşturduğunu gösteriyor”
· · ·
Yani “aşı olup kendi ayakları ile mezbahaneye gidecekler, zayıflar, yaşlılar” aşı oldukları için hayatta!
Aşı karşıtları ise allah şifa versin, entübe!
· · ·
Bakın sevgili aşı karşıtı kardeşler!
İşin şakası yok!
Yanlışın neresinden dönerseniz kardır!
Ben sizin yerinizde olsam, ‘omicron’dan bi tık daha hızlı koşmaya, yakalanmamaya çalışırdım!
· · ·
Durum hayat memat meselesi olduğu için, yakışık almaz diye, yazıyı Tarkan’ın o ünlü şarkısı ile bitirmiyorum…

Kavramsal zeka

İnsan beyni yağ ve proteinden oluşan dünyanın en karmaşık makinesi..
Beyinde ‘iletimi’ sağlayan, bilgiyi depolayan nöronlar, uç uca eklense dünyayı 4 kere dönen uzunlukta bir iplik oluyor…
· · ·
Ancak öyle boş iplik değil!..
Prensipleri var.. Sınırları var.
Dönemsel olarak yapabilecekleri var, yapamayacakları var.
Neyi ne zaman yapabileceği belli.
Zorlanırsa ne olacağı belli!
· · ·
Pedagoji bilimi test etmiş, bulmuş!.
Kavramsal zeka 9 ila 12 yaşından sonra gelişir diyor!
Yani “bu yaştan önce çocuklara soyut kavramları yüklemeyin, beyni bozarsınız” diyor!
Hakeza, anne sütüyle başlayan, çocuğun beslenme biçimi de aynı şekilde.
Doğru beslenmeyen çocuğun, kalbi de, böbreği de, boyu da, beyni de gerektiği gibi gelişmez diyor!
· · ·
Şu Diyanet’in, “4 yaşındaki çocuklara din eğitimi” meselesi var ya!
Sadece din eğitimi değil.. Gulyabani hikayeleri, cinli perili masallar, ölümlü hikayeler… Hepsi aynı sınıfta!
Yahu “Pedagoji bilimi yapmayın, cihazı yakarsınız diyor!”
Analitik düşünme mekanizmasının ‘sintine ayarı’ bozulur diyor.
Bu çocuk sizin değil mi?
Ateşi yüksekse, kalbi delikse, gözleri bozuksa doktoru, bilimi dinliyorsunuz da ruhsal gelişimi, beyin gelişimi için neden dinlemiyorsunuz?
· · ·
Şimdi, “vatandaş kuru ekmek yiyor!” diyene “O zaman aç değiller demek ki!” diyen ve tokluğu sadece karın doyurmak olarak değerlendiren mantık var ya!
Ya da “Ekonomik olsun diye kuzu kestiriyorum!” diyen, veya beslenmeyi, soğan yemeye, simit yemeye indirgeyen zihin var ya!
İşte sebebi bu!
· · ·
Kökenini 4 ila 12 yaşı arasında yediklerinde, içtiklerinde yaşadıklarında aramak gerekiyor!
Tıpkı akşam saat dokuzda darbe yapmaya kalkışan sözde askerler gibi!
General oluyor ama kafa analitik değil!
Sabah kendisine talimat veren şeyhinin, gece tanrı ile konuştuğuna inanan bir general düşünün! Darbe gibi komplike bir işi nasıl yapsın?
· · ·
Yeni faiz – enflasyon kuramının mucidi, üstün beyinsel nitelik de,
“Açız!” nidasını işkembe boşluğu sanan yüksek algı boyutu da,
“Ekmek bulamıyoruz!” diyenin bulamadığı şeyin gerçekten ekmek’ten ibaret olduğunu sanan üstün yetenek seviyesi de aynı dertten muzdarip:
Kavramsal algı gelişmeden kavram yüklemesi yapılmış talihsiz 4-12 sendromu!
Cihaz yanmış, sintine ayarı bozulmuş!
· · ·
Bunu çocuklarınızın gözlerine bakarak onların geleceği için tekrar düşünün!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi