Efemera: Geçmişi gelecekte kuran sihirli atıklar… (2)

Gerek devletler, gerekse de şirketler ve kişiler, geleceğini belirleme yolunda geçmişinin gizlerini efemera izinde arıyorlar

Efemera, günümüzde koleksiyonerler, araştırmacılar için olduğu kadar gerek devlet kurumları gerekse de özel şirketler ve geçmişini anlamaya çalışanlar için de önemi her geçen gün biraz daha hissedilen değerler arasında. Bugün şirketler müzayedelerden kendi geçmişlerine ait fatura, makbuz, el ilanı, ambalaj kutusu, yazışma gibi zamanında çöpe atılan izleri satın alıyorlar. Yazarlar, belgeselciler, araştırmacılar çabalarına renk katacak görselleri, kanıtları, belgeleri kısacası ilgilendikleri konuyla ilişkili efemera bulmak için ciddi bir çaba içindeler. Kimi yayınevleri telif hakkı ile görsel satın alıyor, kimileri de her geçen gün değeri daha iyi anlaşılan efemera dediğimiz belgeleri,telif hakkı karşılığında da olsa internette arıyor. Görselliği artan dünyada efemera görselleri artık farklı çözünürlükte internette satılıyor, birbirini tanımayan meraklılarca paylaşılıyor.

Efemera birikimlerinin nasıl korunacağı konusunda farklı sesler, farklı görüşler dile getiriliyor. Efemera için özel yer ayıran kütüphanelerde, onların da kitaplar kadar değerli olduğu bilinci çerçevesinde gelişkin uygulamalar var. Devlet arşivleri, kurum farkı gözetmeksizin bilinçli eller tarafından incelendiğinde ortaya çok farklı yaşanmış deneyimler çıkıyor.
Belgeler, yalansız geleceğin kanıtıdır
Bu konuda verilebilecek çok örnek var, aklıma ilk gelen kurum Kızılay. Geçtiğimiz yıllarda Kızılay arşivlerinde yapılan çalışmalarda, 1. Dünya savaşı sırasında esir düşen, Sibirya’dan Mısır’a, Hindistan’dan Malta’ya kadar çok geniş bir coğrafyada tutulan 250.000 civarındaki askerlerimizle ilgili çok değerli evrak incelenmiş; bulgular internete yüklenerek herkesin erişimine açılmış. Ortaya çıkan öylesine ilginç noktalar var ki; belgeler derinliği bilinmeyen çok ilginç yaşanmışlıkları ortaya döker nitelikte.ç

O günkü adıyla Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Osmanlı esirlerinin yerlerini ve sayılarını tespite çalışarak aileleri ile haberleşmelerini sağlamaya çalışmış, onlara para, mektup, giyecek, kitap gönderme yollarını aramış. Cemiyetin arşivlerinden çıkan belgelerde Sibirya’da bulunan Osmanlı esirlerinin ülkeye getirilmesi için Japonya Hükümeti’ni aracı olarak kullandığı, Osmanlı esirlerine yardım eden İsveçli tren memurlarına madalya göndererek onurlandırdığı, Danimarka Kızılhaç’ı tarafından yaralılara tahsis edilen paranın İstanbul’a gönderildiği ortaya çıkmış.
Devletler arşivleri, efemera değeri taşıyan değerlerini ehil ellere teslim ederek gerekli fiziksel şartları sağlanmış ortamlar yaratma peşindeler. British Library gibi, Amerikan Kongre kütüphanesi gibi, dünyanın zengin birikimlerinde, efemera uzmanı olarak çalışan dikkatli gözler sayesinde, hiç umulmadık zamanlarda umulmadık özellikleriyle eski belgeler gün ışığına çıkartılıyor ve tarihi yaşanmışlıklara bilimsel kanıtlar eşliğinde yeni bakış açıları sunuluyor.

Tesadüfen fark edilen en eski Kur’an-ı Kerim
Bunlara bir örnek geçtiğimiz yıllarda İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nde dünyadaki en eski Kur’an-ı Kerim olabileceği düşünülen kitaptan bazı bölümler fark edilmesiyle ortaya çıkmış. Bir doktora öğrencisinin, koyun ya da keçi derisinden parşömene yazılmış olan bir kitabın parçalarını dikkatle inceleyip, karbon-14 metoduyla tarihlemesi sonucunda, eserin 1370 yıllık olduğu anlaşılmış ve bu özelliğiyle bugüne dek ulaşmış en eski Kur’an-ı Kerim’e ait olabileceği sonucuna varılmış. Heyecan verici bu keşfin Müslümanlar için çok büyük bir sevinç kaynağı olduğunu söylemeye gerek yok, diye düşünüyorum.
Benzeri bir hafta önce bizde de yaşandı, geçen Cumartesi günü gazetemizde yer alan bir haberde, Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesinde tasnif çalışması yapan ekibin, kütüphane bölümündeki kitapların arasında Arapça el yazılı bir belge bulduğu ve yapılan inceleme sonucunda belli yerleri tahrip olmuş olan bu belgenin, 2. Mahmut’un bir fermanı olduğu yazıyordu. Çoğu efemera gibi, müze envanterinde yer almayan bu fermanın 1819-20 yıllarında Ayıntap Kalesinde görevli Mustafa Veledi Mehmet’e yazıldığı ve içeriğinde önemli bilgiler bulunduğu belirtiliyordu.

Isaac Newton’un gizli yönü
Efemera değerinin nereden çıkacağı belli değil; verilecek örnekler de tahmin edemeyeceğimiz kadar çok. Geçtiğimiz aylarda, İngiltere’de bir müzayede evinde satışa sunulan İngiliz fizikçi Isaac Newton’a ait birkaç sayfalık karalamalar, ölümünden 2 asır sonra, Newton’un simya ve teolojinin karanlık - belirsiz alanlarına olan gizli ilgisini ortaya çıkarmış. Ortaya çıkan belgeler, Newton’un İncil’de gizlenmiş kodları çözerek kıyametin zamanlamasını belirlemeye çalıştığını göstermiş, evrenin derin sırlarının anahtarı olduğuna inandığı Mısır piramitleri hakkındaki özel araştırmalarını gün ışığına çıkarmış. Sadece dikkatli bir gözün fark edebileceği ve çöpe gitmekten kurtarabileceği bu birkaç sayfalık müsveddelerin, çok yüksek maddi değeri yanında, 1687’de yayınlanan Philosophiae Naturalis Principia Mathematica çalışmasıyla, bilim dünyasında adını altın harflerle pekiştiren Newton’un bilimsel yaklaşımı hakkındaki tartışmalara da kanıtsal anlamda yeni pencereler açacağı düşünülüyormuş.
75 Cente alınan resim Hitler’e ait çıkmış
Babasının eskici pazarından 75 Cente aldığı resmin yıllar sonra Hitler’e ait olduğunu fark eden Hollandalı bir kadın, “para istemiyorum, yeter ki beni bu ağır yükten kurtarın” diyerek tabloyu Savaş ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü’ne bağışlamış. Yapılan inceleme sonucunda tablonun, Hitler’in Hollanda’daki bilinen tek eseri olduğu, ressam olma yolunda Viyana Sanat Akademisi’ne girebilmek için uğraşan başarısız Avusturya günlerinde Viyana’daki bir kuleyi resmettiği ve “A. Hitler” olarak imzaladığı anlaşılmış. Plastik bir pazar çantası içinde getirilen suluboya tablonun kapsamlı biçimde incelenmesi sonucunda orijinal olması şaşkınlık yaratmış, koleksiyona alınan eser, enstitü tarafından eğitim ve araştırma için kullanılacakmış.

Son yıllarda Hitler’in eserlerinin düzenli olarak açık artırmaya çıkarılması, onun yaşamının bir bölümünde hayatını kazanmak için suluboya resimler yapıp sattığı bulgusunu güçlendirmiş; Viyana’da sanat eğitimine kabul edilmeyişinin faşizmin modern sanatlara olan nefretinin nedenlerinden biri olduğu gerçeğini açığa çıkartmış.
Üretildiği zaman değerli bir şey olmasa da, yıllar sonra o güne ışık tutabilecek özellikleriyle gündelik hayatın detaylarıyla uğraşıp belgelerini biriktirenlere “efemerist’’ deniyor ve böylesine önemli efemera koleksiyonları sayesinde, büyük ulusal kütüphanelerin, müzelerin arşivlerinde tarihin belli bir alanına ışık tutabilecek alanların varlığı her geçen gün artıyor. Efemera meraklıları sayesinde korunan ve mezada sunulan birikimler eşliğinde, -bizzat tanık olduğum gibi- ailenize ait bir mektubu Arjantinli bir koleksiyonerden alabilir, yaşamınıza heyecan katacak şaşırtıcı bir belgeyi bir eskici rafında görebilirsiniz.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi