Fatma Acar Ünlü

Fatma Acar Ünlü

Ekim De Gidiyor? Peki Ekonomi Nereye Gidiyor?

Mart ayı ortalarında başlayan korona krizi 7 ayını doldurdu. Salgın hastalık kaynaklı böyle bir krizle uzun süre mücadele etmek için gerekli mekanizmalara sahip olunmadığı fark edilince de tüm dünyada dört gözle krizin sona ermesini bekleniyor. Maalesef bu konuda beklentiler çok iyimser değil. Salgında ikinci bir dalganın ortaya çıktığı şu aylarda ekonominin toparlanmasının daha da uzun bir zaman alabileceği öngörülüyor. Ülke olarak içinde bulunduğumuz 3.Çeyrek döneminde ekonomideki ‘daralmanın’ 2. Çeyreğe göre daha az boyutta gerçekleşeceğine ve dolayısıyla toparlanma sürecinin başlayacağına ait beklentiler olmakla birlikte, daha uzun bir süre salgının ekonomide yarattığı olumsuzluklarla mücadele edeceğimiz belli oldu.
Türkiye’de ekonomik büyüme ve işsizlik verileri gecikmeli olarak yayınlandığı için bu krizin ekonomiye nasıl bir fatura çıkardığını hala tam olarak bilemiyoruz. Ancak özellikle ekonomide toparlanma konusunda pek iyimserlik yok gibi görünüyor.


DIŞ TİCARET’TE DURUM NASIL?
İhracattaki düşüş temel olarak kriz nedeniyle dış pazarlarımızda yaşanan talep azalmasından kaynaklanıyor. İthalattaki düşüş de temelde korona krizi nedeniyle Türkiye’de talebin düşmesinden kaynaklanırken sınırlarımızdaki karantina önlemlerinin mal akışını zorlaştırmasının da burada bir miktar etkisi bulunuyor. Hem ihracattaki hem de ithalattaki düşüş halen içinde olduğumuz üçüncü çeyrekte beklenilen iyimser rakamların habercisi gibi görünüyor.
Dış ticaret verilerindeki kötü bir haber ise ihracattaki düşüş ithalattaki düşüşten daha fazla olduğu için dış ticaret açığındaki artışın sürmesi. Dış ticaret açığındaki artışın sürmesi, turizmdeki kayıptan zaten kötü etkilenen cari işlemler dengesini iyice vuracak. Türkiye, ekonominin daraldığı dönemlerde cari işlemler dengesinde iyileşme yaşanmasına alışık ama bu kez öyle olmayacak galiba..
2020 yılı Eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre;
İhracat, % 4,8 artarak 16 milyar 13 milyon dolar,
İthalat, % 23,3 artarak 20 milyar 892 milyon dolar,
Dış ticaret hacmi, % 14,6 artarak 36 milyar 905 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
İhracatın ithalatı karşılama oranı ise % 76,6
Dış ticaret açığı eylülde geçen yıla göre % 192.7 artarak 4.9 milyar dolar olmuştur.
(Ticaret Bakanlığı Verileri)


İŞSİZLİK RAKAMLARINDA DURUM NASIL?
Her krizde olduğu gibi korona krizinde de en büyük fatura iş gücüne çıkıyor. Fakat Türkiye’de iş gücü piyasası verileri çok geriden geldiği için maalesef korona krizinin işsizlikte ne kadar yükseliş yarattığını belki de iş işten geçtikten sonra ögörülecek. Son bir yılda iş gücünde bu ölçüde bir düşüş yaşanmış olmasına mantıklı bir gerekçe bulmak zor. Mesela iş gücündeki bu düşüşün kaynağı, yaklaşık yarım milyon kişi iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayı bırakanlardan oluşuyor.
Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 817 bin kişi artarak
İşsiz sayısı 4 milyon 566 bin kişi oldu.
İşsizlik oranı %13,8 seviyesinde gerçekleşti.
Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 4,5 puanlık artış ile %26,1 olurken,
15-64 yaş grubunda bu oran %14,1 olarak gerçekleşti. (basın ilan kurulu)


ENFLASYON DA DURUM NEDİR?
YEP'te 2020 enflasyon tahmini % 10,5 olarak açıklandı. Bu rakam % 12'ler civarında seyreden piyasa beklentilerinin altında kaldı. Ancak yılsonuna daha zaman var ve bu sürede enflasyonun rotasında başka değişiklikler yaşanması arzu edilmiyor. Tabi bu değişiklikler aşağı yönde olabileceği gibi yukarı yönde de olabilir. Bu ikinci ihtimalin olmaması için öncelikle döviz kurlarındaki yükselişin önüne geçilmesi gerekiyor. Bence enflasyonda en önemli risk döviz kurlarındaki yükseliş. Döviz kurlarındaki artış devam ederse yıllık tüketici enflasyonu beklendiği kadar aşağılara inmeyebilir.
Ekim 2020 enflasyon rakamları; Tüketici fiyat endeksi 2020 yılı Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre % 11,75 artış gösterdi. En son geçen yılın ekim ayında tek haneye inen enflasyon 11 aydır çift hanede bulunuyor.
Türkiye’de dolar/TL kuru, yaygın biçimde ekonominin barometresi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de, normal dönemde ekonomi gündemine mesafeli olanlar, kurdaki artışla gözlerini ekonomik gelişmelere çeviriyor.
Aslında dolar kurundaki artış, bir sonuç. Bu sonucun gerisinde ise yapısal ve dönemsel birçok neden bulunuyor. İki yılda yaşanan iki kur şoku var. Makro ekonomik ve iç ve dış siyasi sorunların birikmesi sonucunda bazı güncel gelişmelerin de tetiklemesiyle şoklar ortaya çıkabiliyor.


REZERVLERDE DURUM NASIL?
‘’Ağustos 2018’deki kur krizini tetikleyen, Rahip Brunson gerilimliydi. Donald Trump yönetimi, rahibin ceza evinden tahliye edilip ABD’ye gönderilmesi talebi karşılanmayınca Türkiye’ye karşı görece düşük yoğunluklu ekonomik yaptırımlar da içeren adımlar attı. Bunun üzerine kur krizi tetiklendi. Ağustos 2020’de ise, çok somut bir tetikleyici olay olmasa da salgın döneminde Merkez Bankası (TCMB) rezervlerindeki erime temel endişe kaynağı olarak öne çıktı. Tetikleyiciler farklı olsa da, iki kur şokunun gerisinde de ortak bir neden bulunuyor: Türkiye’nin dışa bağımlılığı. Yüksek cari açık ve yüksek dış borcun gerisinde ise, Türkiye ekonomisinin ithalata bağımlı yapısı yer alıyordu. İthalat, cari açık ve dış borçlar zorunlu olarak azaltılmaya çalışılsa da temel kırılganlık başlığı olarak varlığını sürdürüyor.’’ (Prof.Dr.Veysel Ulusoy – Sözcü Gazetesi’nden)
24 Eylül haftası itibarı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası rezervleri 86 milyar 320 milyon dolar oldu. Salgın döneminde ülkenin turizm ve ihracattan kazandığı dövizlerin azalması da, rezerv kaybını ciddi şekilde arttırdı. Yapılan hesaplamalar, geçen yıldan bu yana kuru frenlemek için TCMB rezervlerinden 100 milyar doları aşkın bir kaynağın kullanıldığını ortaya koyuyor.

SALGINDA DURUM DEĞİŞTİ

İki yıl önce kur krizinde, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artışları ve parasal daralma adımları etkili olmuştu. Türkiye gibi bazı “gelişen ülkeler” de bu süreçten olumsuz etkilendi. Ancak 2019’da Fed, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının ekonomiye olumsuz yansıyabileceğini düşünerek piyasanın da baskısıyla faiz artışı politikasını terse çevirdi. Salgınla birlikte ise faiz sıfıra çekildi ve para muslukları sonuna kadar açıldı. Bu açıdan, Türkiye gibi ülkeler için görece avantajlı bir durum ortaya çıksa da, salgınla birlikte gelişen ülkelerden rekor düzeyde para çıkışı oldu. Türkiye’de ek güvensizlikler ve riskler olunca, sıcak para çıkışının şiddeti arttı. Son yıllarda Türkiye ekonomisinde faiz konusunda kısır döngü yaşanıyor. Ekonomiyi kısa vadede canlandırmak isteyen hükümet, düşük faiz istiyor. Faizler düşürülünce krediler artıyor ancak artan kredilerle cari açık, enflasyon ve döviz talebi de artıyor. Bunlar da dolar kurunu yukarı çekiyor. Bu sorunlar birikince kur şoku yaşanıyor ve bir süre ayak diretilse de daha sonra zorunlu olarak faizler artırılıyor. Bu da ekonomide yeniden daralma ya da durgunluğa neden oluyor. (Prof. Dr. Veysel Ulusoy – Sözcü Gazetesi’nden)


KAYNAKLAR: Güncel Basın Yayın Organlarının Ekonomi Haberlerinden Özetler

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Acar Ünlü Arşivi