İskender Özturanlı

İskender Özturanlı

Ekmekler Bozulmadan

Ekmeğin tarihi insanlığın tarihidir. Ekmeğin 25bin yıllık bir tarihi var. Kökeni eski Mısır. İnsanoğlu mayalamayı buluyor, biranın da anavatanı Mısır. Başlangıçta, bira Mısır’da tedavi amaçlı kullanılıyor, sıcak ve içimi sert. Ekmeğin keşfini ise bira mayası üreten, unutkan bir Mısırlıya borçluyuz. Hamuru tezgâhta unutuyor, kabardığını görüyor. Ekmeğin keşfi insan toplumlarını dönüştürüyor, küflü ekmek de enfeksiyonların tedavisinde kullanılıyor.
Siyasi erk ise ekmeği hep kullanıyor, ekmeğin savaşı, ekmeğin büyüsü, ekmeğin tartışması hiç bitmiyor. Ekmeğe hâkim olan topluma hâkim oluyor.
İnsanlık tarihi ekmeğe kutsal bir değer biçiyor. Çocukken kalan lokmaları çöpe atmamamız öğretiliyor, yerdeki ekmeği öpüp alnımıza koyuyoruz.
Ekmek aynı zamanda iktidar demek, halkın mutluluğu demek, yoksulluk için ince bir sınır.
Ekmeği her sabah sıcak sıcak alıp yiyebilme bir yaşam coşkusu.
Halkın Ekmeği
Bugünlerde İstanbul Halk Ekmek üzerinden bir “ekmek kavgası” yaşanmakta.
İHE Genel Müdürü, ”Halk Ekmek yıllardır günlük 800-900 bin adet ekmek üretiyordu. Zorlaşan hayat şartları ile günlük 1 milyon 250 bin adet ekmek üretmeye başladık” diyor. İHE yönetimi, yeni 142 adet halk ekmek büfesi için İBB Meclisinden yetki istedi, AKP’li üyelerden döndü. Bu arada İBB 42 adet mobil araçla ekmek satmaya başladı. Bu, zorunluluğun yarattığı doğru bir modeldir. Belediye kapasiteyi arttırıp, şehrin her yerinde yeni bir işletme açmaksızın bunu sürdürebilirdi. Ancak uzlaşma geldi. Sonunda gazi-şehit yakını, yetim ve yüzde 40 engelli vatandaşlara bunların tahsis edilmesi üzerine anlaşıldı.
Salgın başladığında, makarnayı hatırlamıştık. Şimdi, ekmeği hatırlıyor yeni kuşaklar. Temel, hesaplı-hijyenik gıdalara dönüyoruz. Birikimi unuttuk, yoksul kalmamaya direniyoruz. Ekmek, umutsuz bir toplumun yinelenen umudu oluyor
Belediyeler ekmek üretmeli mi?
Bugün Ankara’da, Eskişehir’de olan Halk Ekmekler, zamanında, İstanbul’da, Başkan Ahmet İsvan’ın büyük mücadelesiyle kuruluyor. O dönem TMO fırınlara teşvikli buğday veriyor. İsvan anılarında “Belediyenin görevi devletin verdiği buğdayın ucuzluğu oranında halka ucuz ekmek sağlamasını temin etmektir” der. Zamanında müthiş öncü bir sosyal belediyecilik. Yerel yönetim temel ürünlerde üretip satarak, fiyatları ve kaliteyi halkın yararına kontrol edebilir. Bu 5393 sayılı Belediyeler, 5216 sayılı Büyükşehir Kanunu’nun da doğru yorumudur.
Son otuz yılda egemen liberal koronun biçimlendirdiği yönetim anlayışı daha yoksul, eşitsiz bir toplum olduk. Yılmaz Büyükerşen, ekmeğin yanına sütü koyduğunda Ege Cansen “Olmadı Başkan” başlığıyla bir yazı yazıp, “Belediye girişimci bireyin rakibi olmamalıdır” demişti. Piyasalara bırakıldığı sürece her şeyin yolunda gideceği zannedilen bir batıl itikattı bu. Salgında piyasalara bırakılan her şeyin bizi daha da yoksullaştırdığını gördük.
Çarşıda, bakkalda rahatlıkla alabildiğimiz bir ürünü bir sonraki ay almakta zorlanıyoruz. Tam bu dönemde, her sabah sıcak bir ekmek, insanın küçük ama değerli bir umudu haline geliveriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İskender Özturanlı Arşivi