Ekonomi yönetiminin iyimserliği

Ekonomi yönetiminin yakın tarihli konuşmalarını hatırlayalım.

Sayın Cumhurbaşkanı “Enflasyonu da yeneceğiz hayat pahalığının da üstesinden geleceğiz. Bundan sonra milletimizin temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını sebepsizce artıranlara karşı, en küçük bir müsamaha göstermeyeceğimizi açıkça ilan ediyorum” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati ise İSO meclis toplantısındaki konuşmasında “Kur korumalı mevduat enstrümanı katkısıyla döviz kurunda istikrar sağladık. Dövizde yüksek oynaklıklar gündemimizden çıktı, önümüzü görüyoruz” dedi.

2 Mayıs’ta yaptığı açıklamada da milletimizi enflasyon baskısı altında ezdirmemek konusunda kararlıyız açıklamasında bulundu.

Sayın Nebati’nin, “Döviz kurundaki istikrar ve atacağımız ilave adımlarla önümüzdeki dönemde enflasyonda belirgin bir düşüşün olmasını bekliyoruz” değerlendirmesine rağmen vatandaş için enflasyona endeksli tahvil yolda müjdesini vermesi söylem ve eylem çelişkisi olarak karşımıza çıkıyor.

Elbette ki fiyat istikrarının asli sorumlusu olan MB’nin açıklamaları da büyük önem taşıyor.

Geçen haftaki enflasyon raporu toplantısında MB Başkanı Kavcıoğlu, “Ekonomik faaliyetlerde iyileşme eğilimi devam ediyor, ilk çeyrek verileri iktisadi faaliyetteki kompozisyonun iyileşmekte olduğuna işaret etti” değerlendirmesinde bulundu. Kavcıoğlu enflasyon raporunda enflasyonun nedenini küresel emtia fiyatları, döviz kuru ve arz yönlü aksaklıklara bağladı.

Tüm açıklamadan çıkan sonuç enflasyonun tek suçlusunun dış dinamikler olduğu yönün de idi.

Başkan ayrıca, para politikası araçlarının etkinliğini artıracak kapsamlı çalışmanın tüm taraflarla birlikte yürütüldüğünü ifade etti. Elbette ki bu çalışmaların neler olduğunun da kamuoyu ile paylaşılması gerekirdi. Zira bunları bilmeden enflasyonun mayısta düşeceğine inanmak güç.

Ayrıca Başkan’ın, ‘Halkımız bize güvensin en kısa sürede kalıcı fiyat istikrarını sağlayacağız” açıklaması çok iddialı bir söylem oldu.

Bu kısa sure nedir? Mayıs ayı mı?

Zira PPK metninde yüzde 5 olarak yer alan enflasyon hedeflemesine rağmen enflasyon tahminlerindeki yanılma payının yüzde 82’ye çıkarılması güvenin oluşumundaki en büyük engel.

Nitekim bu değerlendirmeler yapılırken İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Nisan 2022 ekonomik güven endeksi 11 ayın en düşük seviyesine gerileyerek Kavcıoğlu’na adeta bir yanıt niteliğinde geldi.

Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bileşik bir endekstir.

Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim, hizmet, perakende, ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmakta.

Ekonomik güven endeksi 100 üzerinden değerlendiriliyor ve endeksin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise kötümserliği ifade ediyor.

Endeks mart ayında 95,7 iken, nisan ayında %1,1 oranında azalarak 94,7değerine düştü. Endeksindeki düşüşün, tüketici ve reel kesim (imalat sanayi) güven endekslerindeki düşüşlerden kaynaklandığı gözlemlendi. Bir önceki aya göre nisan ayında tüketici güven endeksi %7,3 oranında azalarak 67,3 değerini, reel kesim güven endeksi %0,5 oranında azalarak 107,7 değerini aldı.

Öte yandan aynı toplantıda Kavcıoğlu, kur artışlarının enflasyon üzerinde çok büyük etkisinin olduğu, liralaşma politikasının meyvelerini verdiği, yatırım ve ihracatın eylül ayında başlatılan faiz indirimlerinin doğruluğunu ortaya koyduğu ve cari dengeyi destekleyen net ihracatın arttığına yaptığı vurgu faiz indiriminin tamamen masadan kalktığını gösterdi.

Ayrıca “Dünyada birkaç ülke dışında enflasyonun üzerinde faiz veren ülke yok. Bizim para politikası uygulamadığımız düşünülüyor. Oysaki faiz indirimi ve makro ihtiyati tedbirler de para politikası aracıdır” diyerek düşük faiz politikasına devam edileceğini net bir şekilde ifade etmiş oldu.

MB’nin “Türkiye’nin en önemli sorununun enflasyon olduğu ve tedricen alınan kararlarla bu sorun çözülecek” açıklamasına karşılık “mi acaba?” sorusunu sormak gerekiyor. Çünkü tam da MB’nin düşündüğü gibi enflasyon küresel nedenlere bağlandığında küresel unsurların etkisi devam ettikçe bunun gerçekleşmeyeceği gayet açık.

Nitekim IMF tarafından yayımlanan Nisan 2022 Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda Türkiye’ye ilişkin tahmininde enflasyon 2022 yılı için yüzde 60,5 2023 yılı için ise yüzde 37,2 olarak açıklandı. Benzeri olarak Wall Street Journal’a göre Türkiye’nin enflasyonda Arjantin’i de geçerek yüzde 60 ile dünya birincisi olduğu belirtildi.

Tüm bunlara rağmen özellikle gıda enflasyonuna ilişkin çözümün hal yasasında yapılan düzenleme ile ve getirilen yeni kurallarla gerçekleşmesi deneniyor. Hal sayısının artırılması, zincir marketlerin tarladan değil hallerden mal almasının sağlanması (bu şekilde hem üreticinin korunması hem de gıda fiyatlarının daha uygun hale gelmesi) ve tekelin kırılıp bir rekabet ortamı oluşması beklentisi var. Ancak enflasyon sadece hal yasası ile gıda ürünleri, temel ihtiyaç maddeleri ve tarımsal sulama ile meskenlerde kullanılan elektrikte KDV indirimi gibi geçici önlemlerle düşürülemez.

Çözüm uygulanmakta olan politikanın sürdürülemezliğinin kabul edilmesinde saklı.

Umarım Fed’in alacağı karar, para politikasında iktisat kuramıyla çelişmeyen politikalara geri dönülmesi yönünde bir ivmelenme yaratır.

Zira enflasyon düşüşünde önemli bir etken olarak görülen kuru yatay seviyede tutmak bundan sonra pek kolay olmayacak. Çünkü Fed dâhil diğer merkez bankalarının da faiz artışına gitmesi enflasyon beklentilerini artırarak yerli paranın değer kaybını güçlendirecek ve ekonominin içinde bulunduğu patolojik durumu kalıcı hale dönüştürecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi