EKONOMİK GÖRÜNÜM

Diğerleri gibi geçip giden bir takvim yılı mıydı 2022?

Yeni yılla birlikte geçtiğimiz yılın rakamları da birer birer netleşmeye başlıyor. Enflasyon ve yarattığı hayat pahalılığı ekseninde geçen bir 2022’den sonra 2023 yılında öncelikle elbette sağlık ama sonrasında daha huzurlu olabilmemizi sağlayacak ekonomik şartların da oluşması ümidiyle, iyi bir yıl diliyorum.

2022’nin nasıl başladığını hatırlayabilmemiz için biraz daha geriye gidip, 2021’in son aylarını hatırlamamız gerekiyor. 2021’in son çeyreğinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faiz indirimine başlamış ve Eylül ayında yüzde 19 olan politika faizini yıl sonuna gelindiğinde yüzde 14 seviyesine çekmişti. Bu para politikası değişimiyle birlikte Türk lirası hızla değer kaybetmeye başlamış ve Eylül ayı başında 8 lira seviyesinde olan Amerikan doları 18 lira seviyesine, 10 lira mertebesinde olan Avro da 20 lira mertebesine hızlıca yükselmişti. Bu gelişme mevduat sahiplerinin hızla TL’den yabancı paraya geçmesine sebep olmuştu. Aralık 2021 içinde bankalardaki toplam mevduatın sadece yüzde 31’i Türk lirasında duruyordu, yabancı para mevduatının toplam mevduatlar içindeki payı yüzde 70 seviyesine gelmişti. Mevduat sahiplerinin ülkenin milli parasından bu derece uzaklaşmasının yaratacağı hasar açıktı, acilen düzeltilmesi gerekirdi. Düzeltildi. Düzeltildi ancak hasar verici başka bir uygulamayla; Kur Korumalı Mevduat (KKM). Aralık ayının son günlerinde ekonomi yönetimi tarafından ortaya konulan KKM ürünü neticesinde mevduatlardaki yabancı para payı hızlıca yüzde 60’ın altına geriledi. Bununla birlikte kurlarda da ciddi bir gerileme yaşandı ve 2022 yılına Amerikan kuru için 13, Avro için 18 lira seviyesinde başladık.

Türk lirasındaki hızlı değer kaybı görece olarak durdurulmuş, mevduat sahiplerinin tekrar Türk lirasına dönmesi sağlanmaya başlamıştı. Düzenlemeler yıl boyu devam etti; Hazine, TCMB ve BDDK gibi kurumlarca onlarca/yüzlerce düzenleme yayınlandı. Yıl sonuna gelindiğinde bankacılık sektöründeki yabancı para mevduat oranı yüzde 46’ya kadar geriledi. Bu gerilemede elbette 1,42 trilyon Türk lirası (yaklaşık 76 milyar dolar) seviyesine ulaşmış KKM hesaplarının ciddi bir payı var. Ancak detaylarını artık hepimizin bildiği KKM’nin hem TCMB hem de Hazine üzerinde yaratacağı mali yük, uzmanlar tarafından hesaplanacak olsa da, tam olarak bilinmeyecekti.

Kurlardaki kontrolsüzce yükseliş durdurulmuş olsa da Türk lirasının 2021’in sadece son 3 ayında yüzde 50’ye yakın değer kaybı yaşaması elbette hemen enflasyon olarak karşımıza çıkacaktı. Ve çıktı da. Aralık 2021’de aylık olarak yüzde 13,58 TÜFE artışı ile (evet, aylık!) yüzde 20’nin altında olan tüketici enflasyonumuz yılı yüzde 36 seviyesinde kapattı, diğer bir ifade ile 2022 yılına yüzde 36 tüketici enflasyonu ile başladık. Diğer fiyat endeksleri için de durum aynıydı. İktisadi olarak yüksek diyebileceğimiz ama bizim için yüksek olmayan, hatta son 30-40 yılımıza baktığımızda düşük ya da normal diyeceğimiz seviyelerde olan fiyat endekslerimiz, 2021’in son ayına kadar ki sakin seyirlerini terk edip, yönlerini hızlıca ve oldukça da sert bir şekilde yukarıya çevirdiler. 2022 yılı içerisinde TÜFE’de yüzde 90, Yİ-ÜFE’de yüzde 160, Tarım ÜFE’de yüzde 170 gibi 3 haneli ya da 3 haneye oldukça yakın oranlar görüldü. Üstelik bu kadar yüksek açıklanmış olmalarına rağmen bu oranlar toplumu ikna etmekte bile zorlandı; halk, kendi yaşadığı enflasyonun bu oranların çok daha üzerinde olduğunu ifade ediyordu.

Bu arada Rusya-Ukrayna savaşı başladı, enerji fiyatları dünya genelinde hızla yükselişe geçti; bizim yarattığımız sorunlar dışarıdan kaynaklanan durumlardan da beslendi; Türk lirasındaki kontrolsüz değer kaybı durdurulmuştu ancak fiyatlama davranışları bozulmuş, çarşı-pazar karışmıştı. Gıdadan konuta, giyimden hizmete fiyatlar endişe yaratıcı boyutta yükseliyordu, maaş artışları yıllar sonra tekrardan yıl içerisinde de düzenlenmeye başlamıştı. Üstelik bu düzeltmeler satın alma gücünün gerilemesine engel olmuyordu. Şirketler 20 yıl sonra tekrar enflasyon muhasebesini konuşmaya başlamıştı. Hatırlarsanız Nisan ayında bu sayfalarda ‘Tanıştırayım: Enflasyon Canavarı’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yaşından dolayı yüksek enflasyon dönemlerini yaşamamış 38 milyon vatandaşımız enflasyon canavarı, enflasyon muhasebesi, yıl içi maaş düzeltmesi gibi kavramlar ile 2022 yılında tanışmıştı.

Fiyatlama davranışlarında ciddi bozulmaya yol açsa da Türk lirasındaki bu değer kaybının ihracatımızı artıracağı bunun da hem dış ticaret dengemiz hem de cari dengemiz de olumlu sonuçlar doğuracağı beklentisi vardı/yaratılıyordu. Beklendiği gibi ihracatımız arttı. 2022 yılında, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre 224 milyar doların üzerinde ihracat yaptık. Bu, 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizin rekoru oldu. Ancak paralelinde ithalatımız yavaşlamadı, dolayısıyla dış ticaret dengemiz düzelmedi, aksine bozuldu. Böyle olacağı da zaten belliydi. İthalata dayalı bir üretim modelinin ani bir kararla, hızlıca düzelmesini beklemek, ithalat artmadan ihracatın artması gibi bir beklenti içinde olmak yanlıştı. 2022 yılı, dış ticaretimizde de hem aylık bazda açıklarımızın son yılların rekorlarını kırdığı bir yıl oldu, hem de Kasım ayı TÜİK verilerine göre 12 aylık dış ticaret açığımız 110 milyar dolar seviyesine yükseldi.

Ödemeler dengesi tarafında da durum farklı gelişmedi. Hem yıl içindeki aylarda yakın geçmişimizin aylık cari açık rekorları kırıldı hem de açıklanan son veri olan Ekim ayı verisine göre 12 aylık ödemeler dengesi açığımız 45 milyar dolar seviyelerine kadar yükseldi. Üstelik bu yükseliş, dikkat çekici bir Net Hata Noksan kalemine rağmen yaşandı. Net Hata Noksan kaleminde son 12 aylık giriş 13 milyar dolar seviyesinde oldu. Sadece 2022 yılının ilk 10 ayında Net Hata Noksan keleminin ödemeler dengesine pozitif katkısı 21 milyar dolar oldu. 45 milyar dolarlık cari açığımız bu katkılara rağmen oluştu.

Bunların yanında, işsizlik oranlarımız makul seviyede kalmaya devam etti. Makul ifadesini kullanmam lütfen yanlış anlaşılmasın, yüzde 10-11 mertebelerindeki işsizlik oranı güzel bir orandır demek istemiyorum. İfade etmeye çalıştığım durum, işsizlik oranlarımızda ilave bir endişe ve panik yaratacak bir durumla karşılaşmamız olmamızdır.

Bu bağlamda, maalesef 2022’nin diğerleri gibi geçip giden, sadece sonundaki 2’yi 3 yaparak unutup gideceğimiz bir yıl olacağını söylemek mümkün değil. 2022 yılını, yakın tarihimizdeki 1994 ve 2001 yılları gibi açtığı yaraları sarmak, yarattığı hasarları onarmak için uzunca yıllar çaba sarf edeceğimiz bir yıl olarak hatırlayacağımız oldukça açık.

2022 yılını bu en önemli, en temel göstergelerle ele aldıktan sonra makul olan, 2023’te ne olacağından bahsetmek, 2023 yılı tahminlerini sıralamaktır. Son aylarda her mecrada okumaya alışık olduğunuz baz etkisinden bahsedip, enflasyonun düşeceğini vs. söylemem gerekecektir. Ancak bunu yapmayacağım. Zira 2022 yılı ne kadar ekonomik çalkantı içinde geçmiş, ağır hasar vermiş bir yıldıysa; 2023 de bir o kadar seçimin gölgesinde şekillenecek bir yıl olacak. En azından seçimlere kadar ne kadar sıkı bir maliye ve para politikası uygulanabilir emin değilim. Hatta tam aksine, hem maliye hem de para politikalarının seçim ekseninde şekilleneceği, popülist kararların sıklıkla görüleceği; seçimlerden sonrasının ise seçimlerin sonucuna göre şekillenecek bir belirsizlik olduğunu kabul etmek lazım. Dolayısıyla maalesef 2023 yılı, öngörüde bulunmanın zor olduğu, yaşayarak göreceğimiz bir yıl olacak gibi duruyor.

Ancak umut her zaman var, enseyi karartmayacağız. Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşarken kendimize inanacak; millet olarak nelerin üstesinden geldiğimizi hiç unutmadan tarihimizden, temel değer ve becerilerimizden güç alacak; ve umarım artık hatalarımızdan ders çıkarmayı da öğrenerek ikinci yüzyılımıza yakışır şekilde birlik ve beraberlik içinde önümüze bakacağız.

Bir kere daha yeni yılınızı kutluyor; sağlıklı, keyifli bir yıl diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Ekmekçi Arşivi