Ekonomik hoşnutsuzluk artıyor

Makro ekonomik performansın ölçülmesinde dikkate alınan ve önemli bir gösterge olan ekonomik hoşnutsuzluk endeksi, Arthur Okun tarafından ileri sürülmüştür, enflasyon ve işsizlik oranının toplamından oluşmaktadır. Endeks daha sonra Amerikalı iktisatçı Robert Barro tarafından geliştirilmiş ve endekse büyüme oranı ve uzun vadeli tahvil faizi de dahil edilmiştir. İşsizlik ve yüksek enflasyonun sosyal maliyetlerinin de olduğu göz önüne alındığında ekonomik hoşnutsuzluk ile sosyal hoşnutsuzluk arasında neden-sonuç ilişkisinin varlığı da göze çarpmaktadır. Yani endeks aynı zamanda sosyal göstergelerin başarısını da yansıtmaktadır. Nitekim Tang ve Lean’in 2009 yılındaki çalışmasına ek olarak Nunley vd. 2010 yılındaki çalışması bu ilişkiyi ortaya koymuştur. Bu bağlamda ekonomik hoşnutsuzluğun artması cana ve mala karşı işlenen suçları, intihar, boşanma ve göç gibi sosyal sorunları artırdığı gibi siyasal sisteme ve devlete olan güveni de etkilemektedir.
Türkiye’de geçen hafta açıklanan manşet enflasyonu gösteren TÜFE’nin beklentilere paralel gelerek yıllık yüzde 19.58 aylık ise yüzde 1.25 duyurulması enflasyonu masum yapmadığı gibi enflasyon beklentisinin yani enflasyondaki ataletin kırılmasının da zor olduğunu gösterdi. Öte yandan bu hafta pazartesi günü ağustos ayı işsizlik oranının ise önceki aya göre değişim göstermeyerek yüzde 12.1 olarak açıklanması ve Ağustos ayı için yeni işsiz sayısının TÜİK tarafından 11 bin kişi, İŞKUR tarafından ise 200 bin kişi olarak açıklanması TÜİK verilerinin yine inandırıcı bulunmamasına neden oldu. Açıklanan rakamın dışında işsizliğin kompozisyonu ve sektörel dağılımı da oldukça endişe verici. Özellikle kadınların hizmetler sektörü istihdamındaki azalma işten çıkarma yasağının kalkmasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ama burada dikkati çeken nokta istihdamda artışın olmamasının açıklanan büyüme rakamlarına da temkinli yaklaşılması gerektiğini ortaya koyması. Çünkü iyi bir büyümenin enflasyon yaratmayan ve istihdamı teşvik eden, refah artışını adil bir biçimde dağıtan, toplumsal işbirliği ve uyumu sağlayan özelliklerinin olması gerekiyor. Aksi takdirde büyüme rakamı çift haneye dönse dahi hane halkı ekonomideki büyümeyi bütçesindeki gelirin düşüşü ve işsizliğin artışı şeklinde hissetmeye devam edecek.
Tüm bu rakamların ötesinde hane halkının hissettiği enflasyonun yüksekliği ve çevremizdeki pek çok insanın ama özellikle de gençlerin büyük bir çoğunluğunun “iş arıyorum” ya da “işim yok” şikayetleri dikkate alındığında enflasyon ve işsizlikte görülen yukarı yönlü ivmenin yoksullaşmayı daha belirgin bir hale getirmesi, sorunların çözümünü güçleştirdiği gibi ekonomik hoşnutsuzluğun da yükselmesine yol açıyor.
Elbette ki bu durumda ülke içi dinamikler kadar küresel çaplı gelişmelerin de etkisi göz ardı edilemez. Nitekim FED Başkanı Powell’ın kasım ayında varlık alımlarını azaltmaya başlayabileceği yönündeki açıklamasının küresel çapta dolar endeksini güçlendirmesi büyümede öncü sektör olan sanayinin girdi yönünden dışa bağımlılığı dikkate alındığında kurlardaki yükseliş, sektörde üretimde sürdürülebilirliği zorlaştırarak istihdamı da olumsuz yönde etkileyecektir. Ayrıca enerji ve petrol fiyatlarında küresel ölçekte görülen artışın spekülasyon bazlı bir artış olmaması ve bu artışın doğalgaz fiyatlarına da yansıyacak olması Türkiye’yi hem tedarik açısından olumsuz etkileyebilecek hem de doğalgazdan elektrik ürettiğimiz düşünüldüğünde tarım krizi ve üretim krizi gibi krizleri tetikleyecektir.

Hal böyle iken siyasi irade tarafından enerji verimliliğinin önemsenmesi, büyümenin iyi planlaması, sektörel önceliklerin doğru belirlenmesi, işsizlik türlerine göre politikaların belirlenmesi, MB’nin aksiyonlarını doğru yapması (gerekli şartlar oluşturulmadan faizin indirilmemesi) ve daha da önemlisi enflasyon ve işsizlik gerçeğinin kabul edilmesi her iki makroekonomik istikrarsızlığı kontrol altına almak için önem taşıyor. Ekonomik hoşnutsuzluğun temel parametresi olan enflasyon ve işsizliğin siyasal sisteme ve devlete olan güveni de etkilediği düşünüldüğünde bu istikrarsızlıkların kontrol edilememesinin doğuracağı siyasi sonuçları da göz ardı etmemek gerek.

......................

BARRO, Robert J. (1999). ‘Reagan vs. Clinton: Who’s The Economic Champ?’ Business Week, Economic Viewpoint.
TANG, Chor Foon & LEAN, Hooi Hooi, (2009),”New Evidence From The Misery İndex in
the Crime Function,” Economics Letters, Elsevier, Vol. 102(2), pages 112-115, February.
NUNLEY, John M. ve SEALS, Richard A., ZIETZ, Joachim, (2010), “Demographic Change,
Macroeconomic Conditions, and the Murder Rate: The Case of the United States, 1934
to 2006,” Auburn Economics Working Paper Series, 2010-04, Department of
Economics, Auburn University.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi