İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

El Vicdan!

Bir empati yapalım.
Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkanı’sınız.
Gündem emekli askerlerle ilgili haberlerle dolu. 103 Emekli Amiral olayı var. Belki bir kısmı sizin de üyeniz. Öyle ya! Emekli subaylar…
· · ·
Sabah derneğe geliyorsunuz.
Bakıyorsunuz masanızın üzerinde resmi bir zarf.
Hem de Milli Savunma Bakanlığından.
Heyecanla açıyorsunuz.
İçinde bir davet yazısı var. Sizi, iki üye ile birlikte, Bakanlığın misafir toplantı salonuna kahve içmeye davet ediyor.
Koskoca Bakanlık!.. Hem de Milli Savunma.. Gidilmez mi?
· · ·
Hemen Yönetim’den uygun olan iki arkadaşınızla temasa geçiyorsunuz.
Ertesi gün, yani 5 Nisan, atlayıp gidiyorsunuz. Saat 13:30.
Sizi Bakan karşılıyor. Sizden başka bir de Emekli Astsubaylar Derneği’nden birkaç arkadaş çağrılmış. Genelkurmay Başkanı bile orada..
· · ·
Maske, mesafe, hijyen; U şeklindeki masaya yerleşiyorsunuz.
Hoşbeşten sonra Bakan, sözü emekli amirallerin bildirisine getiriyor. “Bu bildiri askerimizin moralini bozar, düşmanımızı sevindirir. Yargımız gereğini yapacaktır!” mealinde kısa bir konuşma yapıyor.
Ardından tam karşınızda oturan Emekli Astsubaylar Derneği Başkanı, bu bildiriyi zaten basın duyurusu ile kınadıklarını, bildirinin birlik ve beraberliği bozmaya yönelik bir eylem olduğunu düşündüklerini söylüyor. Bu fırsat; sözü, özlük hakları ile ilgili 9-2’ye ve tazminat düzenlemelerine getiriyor. Yasal düzenlemeler talep ediyor!.. Öyle ya koskoca Milli Savunma Bakanı ve yanında da Genelkurmay Başkanına bir arada doğrudan cümle kurma fırsatı bir dernek başkanının önüne kaç kez gelir?
· · ·
Söz sırası size geldiğinde, Ordumuzun yurtiçi ve yurtdışı operasyonlardaki başarısından gurur duyduğunuzu belirtiyor, başka birkaç konudan daha söz ediyor ancak Amirallerin duyurusu konusuna girmiyorsunuz.
· · ·
Toplantı bitiyor. Aynı gün akşam üzeri bir bakıyorsunuz Milli Savunma Bakanlığı’ndan, sizin oraya davet edildiğinizden söz etmeksizin, sanki kendi isteğinizle ziyaret etmişsiniz ve “bildiriyi” de kınamışsınız gibi bir basın duyurusu yapılıyor.
· · ·
Doğal olarak şaşırıyorsunuz!
Bu basın duyurusuna itiraz eden bir metni sosyal medya hesabınıza ekliyorsunuz!
1-Biz gitmedik, davet edildik.
2-Amirallerin duyurusunu kınayan bir cümle kurmadık!
· · ·
Bunun üzerine çok geçmeden bir resmi zarf daha alıyorsunuz.
Bu kez, İçişleri Bakanlığı ve Valilik onaylı “Derneğinizin acilen denetleneceğine dair bir bildiri.
“Madem öyle! Hazır olun geliyoruz!” diyor Devlet’i yöneten güç!
· · ·
Çok açıkça görülüyor ki bir “rövanş” denetimi!
Bir “açık” aranacağı ve hatta bulunacağı besbelli.
· · ·
Çünkü yeni düzenlenen dernekler mevzuatına göre İçişleri Bakanlığı “geçici tedbir” olarak yönetimi görevden uzaklaştırma yetkisine sahip…
Sen, uzaklaştırıldıktan sonra dava açabilirsin! Yani önce hüküm verilir, infaz gerçekleşir. Sonra sen hakkını aramak için dava açarsın.
· · ·
İyi de devlet böyle yönetilir mi?
Devleti yöneten insandır.
Bu insanın bir vicdanı olmaz mı?
Victor Hugo’nun sevdiğim bir cümlesi var:
“Herhangi bir dine sahip olmak sizi iyi biri yapmaz. İyi insan olmak vicdanla ilgilidir. Vicdan, insanın içindeki tanrıdır.”
· · ·
Vicdanını kaybetmek, içindeki tanrıyı kaybetmektir.

Kanıksıyoruz!

Kanıksıyoruz!
İstanbul’un nüfusu 15 milyon.
İBB’nin, defin ile ilgili birimleri, son günlerde her gün ortalama Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmiş 120 vatandaşımızın defnedildiği bilgisini açıklıyor…
Şu anda, salgının yaygınlığı açısından Türkiye’nin her yeri İstanbul’dan farksız.
· · ·
O halde turkuaz tabloda ne yazarsa yazsın, matematik bilimi de bize, basit oran-orantı hesabıyla diyor ki: 15 milyonda vefat sayısı 120 ise 83 milyonda 664 olur.
· · ·
Her gün 664 canı yitirmek ne demek?
Ülkemiz semalarında her gün iki yolcu uçağı düşüyor, tüm yolcusu ve personelini kaybediyoruz ve biz hiç bir şey olmamış gibi hayatımıza devam ediyoruz demek!
Hain fetö kalkışmasında 251 canımızı yitirdiğimizi yıllarca unutmazken “hain korona” saldırısında her gün ama her gün kaybettiğimiz 664 cana normal muamelesi yapıyoruz demek.
· · ·
Ahlaki boşluklar uzun süre doldurulmadığında normalleşiyor.
Kanıksıyoruz!

Bu ramazan Nihat Hoca’ya ne sorak?

Kuddusi Felak/Adana
“Hocam, ağzımızdan giren bir miktar corona virüsü, farkında olmadan yutsak, oruç bozulur mu?”
NH: Sevgili Kuddusi, mühim olan niyet!.. Niyetin halis ise orucun bozulmaz ama inan bana yoğun bakıma düşersen hafazanallah, bozulmadık ne dalağın, ne böbreğin ne de ciğerin kalır. Hoş vatandaşlarımız tarafından yoğun bakımlara fevkalade bir ilgi ve elaka olması hasebiyle orada yer bulabilseniz ne ala!
· · ·
Selman Şükür/Mersin
“Sevgili Hocam, gusül abdestimizi Kanal İstanbul’da alsak, yani cünüplükten gusletsek abdestimiz katmerlenir mi?”
NH: Selman, yavrum!.. Bu ne manalı bir soru? Bu ne sosyal bir soru? Bu ne felsefe kitabının tam ortasından bir istişare. Şimdi evladım, Kanal İstanbul’un çevresi Arap alemi ümmeti müslümanlarına ikame edildiğinden, o kanal çevresindeki o müstesna topraklar adeta buhurlanmış, ruhani kıymet kazanmıştır. Evvel allahın izniyle o mübarek topraklarda yapılan her ibadet ve ibadete yönelik arınma ziyadesiyle makbul ve sahihtir. Haydi mubarek olsun!.
· · ·
Selamet Toptan/Kayseri
“Hocam benim sorum kripto para ile ilgili. Bunun sanal para olduğunu söylüyorlar. O yüzden görmedim, bilmiyorum ama varlığına inanıyorum. Çünkü bi arkadaş gözümün önünde zengin oldu. Bu cihetle maddi birşey olmadığından kripto para öbür dünyada da geçerli olur mu? Yatırımlarımızı buna yönlendirsek mi?
NH: Selamet kardeşim! İnan ki bu mevzuyu ben de bir süredir düşünmekteyim. Bir korona vursa, bilemedin 20 gün sonra yoksun! Hadiii, buyur! Bunca mal, mülk, para, kefenin cebi olmadığı için yirmi günde manasını yitiriyor. Ama kripto para olayında bir umut olabilir! Bunu ben de araştıracağım!
· · ·
İsmi Lazımdeğil/Ankara
Hocam isim veremiyorum malum. İstismar ediyorlar.
Ben mühim bir mevkide kamu çalışanıyım. Beş-altı ayrı yerden dolgun maaşım ve düzenli bir hayatım var. Bu maaşların bir miktarını borsaya, dövize ve faize, kalan bölümünü de hayır hasenat işlerine düzenli olarak hasrediyorum. Şu halde, hangi oranda bir taksimat günahım ile sevabımı dengeler. Ne alacak ne verecek olur? Nasıl tapi olurum?
NH: Evladım! Biliyorsun genel manada tapi olman için ‘kırkta bir’ kafidir. Amma velakin, sen sevabım fazla olsun, tartı bana kaysın istersen bunu kırkta iki yap, kırkta üç yap! Ağanın eli tutulur mu?

Bu da gol değil!

1- Akşener: Ben bu konuyu çok da ciddiye almamamız için “zevzeklik” dedim. “Zevzeklik, gevezelik demektir. Emekli amirallerin darbe yapacak halleri yok!” diyerek noktayı koydu.
· · ·
2- Temel Karamollaoğlu ise: “Açıklamada hukuka aykırı bir şey yoktur. Suçu oluşturan unsurlar yoktur..Kaldı ki suçları var ise bile cezayı mahkemenin vermesi gerekir, iktidarın değil!”
diyerek görüşünü net olarak ifade etti.
· · ·
3- ‘Aksoy’un anketine göre halkın %59’u, “bildiri”de darbe iması olmadığına inandığını belirtti.
Sonuç: Amiral duyurusuna sarılmak, bir taşla iki kuş vurmaya; yani hem darbe mağduriyetinden primlenmeye hem de karşı ittifakı bozmaya yönelik idi.
Maalesef bu da gol olmadı!
Ama yeni şutlar sırada!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi