Emre Özpeynirci

Emre Özpeynirci

Elektrikli otomobil laboratuvarı

Otomotiv sektörü elektrikli çağa adım atarken, sektörünün adeta laboratuvarı olan Formula E’nin 9. sezonu, Cumartesi günü Mexico City E-Prix'siyle start aldı. Türkiye’den sadece Gazete Pencere’nin yerinde takip ettiği yarış 2014 yılından bu yana en büyük değişimi yaşarken, elektrikli araçların geleceği için önemli gelişmeleri içinde barındırıyor.


DÜNYADA otomotiv sektörü çevresel kaygıların da etkisiyle büyük bir değişimin ve dönüşümün eşiğinde. Bu değişim 100 yılı aşan geçmişe sahip otomotiv endüstrisi için içten yanmalı motorlardan elektrik çağına geçişi simgeliyor. Yani sıfır emisyonlu araçlarla geleceğe daha duyarlı bir sektör oluşturulmaya çalışılıyor. Tabi böyle bir dönemde otomotiv sektörünün elektrikli araçlar (EV) alanında en önemli laboratuvarı ve Ar-Ge’si ise elektrikli araçların yarıştığı Formula E olmuş durumda. Nasıl Formula 1 ve Dünya Ralli Şampiyonası (WRC) gibi uluslararası organizasyonlar bugüne kadar içten yanmalı araçlar için birer test alanı olduysa, Formula E de elektrikli araçların gelişimi açısından önemli misyona sahip.

AMAÇ SADECE YARIŞ DEĞİL
Sıfır emisyona sahip elektrikli araçların yarıştığı Formula E şampiyonası şu anda önde gelen otomobil üreticilerinin takımlarını kurup, yeni elektrikli ve enerji teknolojilerinin geliştirmek ve sergilemek için bir vitrin niteliği taşıyor. Bu yıl 9’uncu sezonu gerçekleşen Formula E, FIA’nın organize ettiği dünyanın ilk elektrikli yarış serisi olmasının dışında sadece yarış odaklı bir organizasyon değil. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi aynı zamanda ulaşım alanında yeni teknolojilerin ve farklı yaklaşımların test edildiği bir laboratuvar ortamı gibi.

MEKSİKA’DA TARİHİ YARIŞ
İşte bunları yerinde izlemek ve incelemek için geçen hafta Nissan’ın davetiyle sezonun ilk yarışı için Meksika’nın başkenti Mexico City’e gittim. Meksikalıların gerçekten büyük ilgi gösterdiği ve 40 binden fazla kişinin tribünleri doldurduğu 9’uncu sezonun bu ilk yarışı Formula E için kritik öneme sahipti. Öncelikli olarak bu yıl ilk kez Gen3 yani 3. jenerasyon araçlar sahne aldı. Bu da şimdiye kadar ki en hızlı, en hafif, en güçlü ve en verimli elektrikli araçların pistte olması anlamına geliyor. Aynı zamanda en sürdürülebilir yarış olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Bu yeni jenerasyonun, Formula E'nin son yıllarda kaybettiği momentumunu yakalaması konusunda da büyük rol oynaması bekleniyor. Sonuçta daha güçlü araçlar, Maserati ve McLaren gibi yeni markalar, yeni pilotlar ve yeni kurallarla Formula E’nin daha heyecanlı yarışlarla daha popüler hale geleceğini düşünüyorum. Çünkü gelecek burada…

İşte 3’üncü jenerasyon elektrikli yarış otomobilleri

Bataryanın yarısını fren yaparak dolduruyorlar
PEKİ 11 takım ve 22 pilotun yarıştığı 9. sezonda araçların Gen3 olması Formula E için neden bu kadar önemli. İşte sebepleri;

1 Bence en büyük gelişim enerji geri dönüşümü kısmında yaşanmış. Araçlar, yarışlarda kullanılan enerjinin %40’tan fazlasını fren yaparak geri dönüştürebiliyor. Yani araçlar yüzde 60 dolu batarya ile yarışa başlayıp, yarış boyunca kullandıkları enerjinin neredeyse yarısını geri kazanıyorlar. Bu önümüzdeki yıllarda yollarda göreceğimiz yeni nesil elektrikli araçların menzil sorununu büyük ölçüde çözüm olacak.

2 Enerji geri dönüşümü için araçların ön aksına da bir elektrik motoru eklenmiş. Bu motor sayesinde 250 kW kazanılmış ve arka akstan gelen 350kW ile toplam 600kW’a ulaşılmış. Bu da aracın, toplamda 600kW geri dönüştürülmüş elektrik enerjisi kullanabilmesini sağlıyor.

3 Gen3 araçları ile birlikte pilotların kullanabileceği maksimum güç 250 kW’tan 350kW’a çıkmış. Bu da yaklaşık olarak 476 beygir demek. Bu sayede yeni nesil araçlar 322 km maksimum hıza ulaşıyor.

4 Formula E, yeni jenerasyonla birlikte Michelin yerine Hankook ile çalışmaya başlamış. Hankook, lastiklerde yüzde 25 sürdürülebilir maddeler kullanmış.

İlk yarışın galibi Dennis!
HIZLA dünyanın en rekabetçi motor sporları serilerinden biri haline gelen Formula E’nin 9. sezonu ve 3. jenerasyonu, Mexico City’de yer alan Autodromo Hermanos Rodriguez Pisti’nde gerçekleşten ilk yarışla başladı. Muhteşem bir atmosferde 22 pilot ve 11 takımla başlayan ilk yarışı Avalanche Andretti pilotu Jake Dennis kazanırken, ikinci sırada Tag Heuer Porsche pilotu Pascal Wehrlein, üçüncü sırada ise Mahindra Racing pilotu Lucas di Grassi yer aldı. Baştan aşağıya yenilenen Nissan Formula E takımı ise ilk yarışta şansızdı. Yarışın başında ABT CUPRA pilotu Robin Frijns, önünde yer alan Nissan pilotu Norman Nato’ya çarptı ve iki pilot yarış dışı kaldı. Nissan’ın diğer pilotu Sacha Fenestraz ise uzun süre 7. Sırada götürdüğü yarışı 15’inci sırada tamamlayabildi. Ama Nissan takımı yetkilileri tecrübe kazandıkları bir ilk yarış olduğunu, diğer yarışlarda podyuma çıkacaklarını açıkladı.

Dünyaya açılmak için büyük fırsat sunuyor!
FORMULA E, büyük üreticiler için performans ve çevrecilik mesajını kusursuz olarak verebilecek tek organizasyon. Ayrıca yeni nesil elektrikli araçlarını geliştirmek için de tam bir laboratuvar. Porsche, Nissan, DS, Jaguar, Maserati, Nio, McLaren, Mahindra ve Cupra bu amaçla yer alıyor. Düşünün geleneksel markalar dışında yıllardır Çinli elektrikli otomobil girişimi Nio’nun da takımı var. Aslında tam olarak Formula E ile adını tüm dünyaya duyuran Nio, yarışlardan elde ettiği tecrübeyle hızla yeni nesil elektrikli otomobil modelleri geliştirip dünyaya açılıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin Otomobil Girişim Grubu (TOGG) bir takım kurup, böyle bir organizasyonda olsa tüm dünyaya kendisini daha iyi tanıtabilir.


En heyecan verici Japon markası olmak istiyoruz!
FORMULA E’nin tek Japon takımı olan Nissan’ın Türkiye Genel Müdürü Charbel Abi Ghanem, elektrifikasyon sürecinde Formula E’nin kendilerine büyük bir fırsat sunduğunu belirtti. 2023 yılında Türkiye’de elektrifikasyon, operasyonel mükemmellik, marka gücü ve müşteri deneyimine odaklanacaklarını belirterek, “En heyecan verici elektrikli SUV yelpazesine sahip Japon markası olarak bilinmek istiyoruz. Bu doğrultuda da e-Power’ın hem Qashqai hem de X-Trail ile pazardaki yolculuğunu başlattık. Bu 2 modelde satışlarımızın yüzde 50’sinin e-Power olmasını hedefliyoruz. Mikroçip krizi tarafında bir miktar rahatlama görmeye başlasak da endüstrimiz için hala birkaç zorluk söz konusu. 2023’te üretimin nasıl olacağına dair yorum yapmak çok zor, ancak 2023’ün 2022’den daha iyi olacağını umuyorum” diye konuştu.
Ghanem, yüzde 100 elektrikli modelleri Ariya’nın Türkiye’ye gelişiyle ilgili olarak ise, “Şu anda Türkiye pazarı için ürün lansman tempomuzu belirlemeye çalışıyoruz. Ariya’yı elimizden geldiğince çabuk Türkiye pazarına sunmak istiyoruz” yorumunu yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Özpeynirci Arşivi