Elin yolsuzluğu bir başka...

Elin yolsuzluğu bir başka...
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, partisi ve kendisi lehine haberler yapılması için bazı medya organlarına rüşvet vermekle suçlanıyor. Avusturya Savcılığı, soruşturma çerçevesinde Kurz’un ofisine müfettişler gönderdi...

Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, partisi ve kendisi lehine haberler yapılması için bazı medya organlarına rüşvet vermekle suçlanıyor. Avusturya Savcılığı, soruşturma çerçevesinde Kurz’un ofisine müfettişler gönderdi ve hem sorgulama hem de araştırma yaptırdı.
Müfettişler, Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı’nda incelemeler yaptı.
Kurz ve ekibi, Avusturya Savcılığı’nın açtığı soruşturmada, 2016-2018 yılları arasında devlet fonlarıyla bazı basın organlarını fonlamak, manipüle edilmiş kamuoyu yoklamalarının hazırlanması ve yayınlanması için faaliyet yürütmekle suçlanıyor. Savcılara göre, özellikle bir medya grubu bu anketlerin yayınlanması karşılığında “çeşitli ödemeler” aldı.
Daha geçenlerde Almanya’da da soruşturma vardı. Bremen Savcılığı, Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’ndeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturma başlattı. Göç ve Mülteciler Dairesi’nin eski başkanı, üç avukat ve bir tercüman zan altında. “Sığınma başvurularının kötüye kullanılması suretiyle organize suç işlendiği” suçlaması var. Başvuru yapan mülteci adaylarına, sahte mülteci kabul belgeleri düzenlendiği iddia ediliyor. İşin içinde 1200 vakanın bulunduğu öne sürülüyor.
ALMANYA VE FRANSA'DA NELER OLDU?
Yine geçen ay Alman emniyeti, Almanya Maliye Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı binalarını bastı. Savcılık, kökü 2017’ye giden bir yolsuzluk operasyonu başlattı. Operasyon, Federal Gümrük İdaresine bağlı Mali İstihbarat Birimine yönelik kara para aklama işaretlerinin belli birikime erişmesi üzerine başlatıldı. Tam da seçim öncesine rastgeldi bu operasyon. İktidara karşı yapılan bu operasyonun, ‘Seçimi etkilemek amacıyla yapıldığı’ iddiasını kimse dile getirmedi. Ortada bir suçlama vardı ve gereği yapılmalıydı.
Yine geçen ay, Fransa Yargıtayı’nın kararıyla Fransız çimento devi Lafarge, ‘insanlığa yönelik suçlardan” yargılandı. Lafarge, Suriye iç savaşında, Suriye’deki fabrikalarının çalışmaya devam etmesi için IŞİD’e toplam 13 milyon Euro haraç ödemekten mahkûm edilmiş, Yargıtaya yaptığı temyiz başvurusu ise reddedilmişti. Lafarge, ‘Terörü finanse etmekle’ suçlanıyordu. Yargıtay, şirketin bir Fransız şirketi olduğuna bakmaksızın, hiçbir siyasi baskıya da uğramadan ‘özgür’ kararını aldı. Böylelikle Fransa’nın en önemli markalarından olan ‘Lafarge’ eriyip gitti.
YA TÜRKİYE?
Bütün bu örneklerden sonra aklımızdan, “Ya bu olaylar Türkiye’de olsaydı” diye geçmiyor mu?
Bu ülkeyi yöneten, Cumhurbaşkanı ya da bir bakan, kendi lehine yayınlar yapsın diye bir medya kurumunu finanse ediyor ve de savcılık soruşturmasına uğruyor.
Güldünüz mü? Türkiye’nin medyasının yüzde 95’i nasıl oluşturuldu? Havuz oluşturup, beşli firma tarafından satın alınıp Albayrak ailesine teslim edilen Sabah gurubu, Ziraat Bankası’ndan alınan ve ödenmeyen paralarla ele geçirilen Hürriyet grubu…
Savcılık ne yaptı? Hiçbir şey…
Fransa’nın, devlet ihaleleriyle büyüyen en önemli şirketi ‘terörü beslemekle’ suçlanıyor, yargılanıyor, iktidar sesini çıkarmıyor ve zaten ‘müdahale’ söz konusu değil.
Ya Türkiye’de olsaydı?
Yolsuzluk Avrupa’da da oluyor, burada da ama elin yolsuzluğu bir başka…
Bizde ise İçişleri Bakanı’nın ve yakınlarının icraatları, Erdoğan Bayraktar’ın ifşaatları, Sedat Peker’in itirafları ve kulağının üstüne yatan yargı mensupları var.
Avrupa ve Türkiye arasındaki fark bu işte…