Enflasyon Yine Şaşırtmadı

Türkiye ekonomisinin en kırılgan noktalarından biri yüksek enflasyon. Birçok ülke enflasyonun artması yönünde politika uygularken ülkemiz maalesef yüksek enflasyonla mücadele etmek durumunda kalıyor. Son açıklanan TÜİK verilerine göre; TÜFE yıllık bazda 16.19 aylık bazda yüzde 1,08 olurken, Yİ-ÜFE ise yıllık bazda yüzde 31.12 aylık bazda da yüzde 4.13 olarak açıklandı. Böylelikle üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki fark 15 puana ulaştı. Söz konusu makas kur şokunun yaşandığı 2018 yılında da hızla açılmış ve Eylül 2018’de 26 puanı aşmıştı.
Genel olarak enflasyona ilişkin kamuoyunda manşet enflasyon yani TÜFE daha fazla dikkat çekerken ÜFE’ye ilginin daha az olduğu söylenebilir. Oysaki ÜFE hem enflasyonla mücadele de hem de reel sektörün dinamiklerini göstermesi açısından oldukça önemli. Aslında ÜFE ve TÜFE makasının genişliği düşük ya da yüksek enflasyon durumuna göre farklı sonuçlar doğurabiliyor. Düşük enflasyonda ÜFE’den TÜFE’ye birebir geçişkenlik olmazken, yüksek enflasyonda tam tersi bir durumun yaşandığı söylenebilir. Dolayısıyla ÜFE’deki yüksek patika dayanıklı tüketim malları ve hizmetler sektörünü de olumsuz yönde etkilemekte.
Öte yandan Merkez Bankası’nın para politikası için takip ettiği çekirdek enflasyon verilerinin ise mart ayında manşet enflasyondan daha hızlı arttığı görüldü. Özel kapsamlı TÜFE göstergelerinden “B” çekirdek enflasyonu martta yıllık olarak yüzde 16,92’den yüzde 17,49’a yükselirken “C” çekirdek enflasyonu ise yüzde 16,21’den yüzde 16,88’e çıktı. Böylelikle çekirdek enflasyonda da 2 yılın en yüksek seviyesi kaydedildi. Ana harcama grupları itibarıyla TÜFE de Martta, aylık bazda artışın yüksek olduğu gruplar sırasıyla yüzde 3,70 ile sağlık, yüzde 2,77 ile eğitim ve yüzde 2,60 ile lokanta ve oteller oldu. Yıllık bazda ise en yüksek artış yüzde 24,85 ile ulaştırma grubunda görüldü. Ulaştırmayı yüzde 23,64 ile ev eşyası, yüzde 21,49 ile çeşitli mal ve hizmetler izlediği görüldü. Hizmetler sektöründeki bu artışın manşetin üzerinde seyretmesi, atalet yani geçmişe endeksli bir enflasyonun olduğunu gösteriyor. Tüm bu rakamlar yukarı yönlü ivme kazanan enflasyonun yılın ikinci yarısındaki enflasyon görünümünü de etkileyeceğini ortaya koyuyor.
Uzun süredir para politikasındaki sıkı duruşa rağmen enflasyon rakamının bu kadar yüksek düzeye çıkmasında birçok neden var. Ancak bu nedenler ÜFE ve TÜFE açısından farklılık gösteriyor. ÜFE’nin yükseliş nedeni daha çok küresel dinamiklere bağlı iken, TÜFE’nin yükselişinde içsel dinamiklerin daha etkili olduğu söylenebilir. Genel olarak enflasyondaki yükselişte en belirgin etkenler sepetteki güncellemeler, enflasyon hedefinin kısa vadeli olması, pandemi nedeniyle ekonomik faaliyetlerdeki zayıflık ve yavaşlama, döviz kurlarındaki geçişkenlik, girdi maliyetleri, enerji ve sadece petrol değil tüm emtia fiyatlarındaki artış, gıda fiyatlarındaki yükseliş, lojistik nedenler olarak sıralanabilir. Ayrıca enflasyonun kontrolden çıkmasında ithal mallara olan talepteki artış ve yurt dışından kredi talebindeki artışın etkili olduğu görülmekte.
Bu noktada kur istikrarı ve bu istikrarın düşük düzeylerde yakalanması fiyatlama davranışlarını etkileme açısında oldukça önemli. Ancak enflasyonla mücadele için TL’nin değer kazanmasını beklemek şu anki koşullarda hayalcilik olur. Zira enflasyondaki bu yükseliş dövize yönelik talebi daha da artıracak ve hane halkı satın alma gücünü muhafaza edebilmek için bunu yapmak durumunda kalacak. Ayrıca cari işlemler açığı pozitif oluncaya kadar kur üzerindeki baskı da kalkmayacak. Her ne kadar Mart ayındaki ihracat verisi tek pozitif gelişme olarak karşımıza çıksa da bunun enflasyon ve kur üzerindeki etkisini daha sonraki aylarda görebileceğiz. Öte yandan ihracat performansında Euro Bölgesi’nin aşılamadaki hızı da belirleyici olacak. Zira Euro bölgesinde hayatın normale dönmesiyle hem ihracatımız olumlu etkilenecek hem de turizm gelirlerimiz artacak.
Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında sıkı para politikası tarafında yapılabilecek çok fazla bir şey kalmadığını ve etkisinin de gecikmeli olarak göreceğimizi düşünürsek ekonomi reform paketinde açılanan politikaların bir an önce hayata geçirilmesi piyasa dostu etkin ve bütünleşik para ve maliye politikalarının uygulanması önem taşıyor.
Ayrıca 15 Nisan tarihi de ekonomi açısından kritik bir gün. Dün Cumhurbaşkanı’nın faizleri tek haneye indireceğiz yönündeki açıklaması Merkez Bankası üzerinde yönlendirici olur mu? Yaşayıp göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi