Geçenlerde Ronald Reagan’ın eski konuşmalarından birine Instagram’da rastladım. Eski bir film artisti olan ABD Cumhurbaşkanı tane tane şu gerçekleri anlatmış:
“Hükümetlerin para bulmak için vergi haricinde iki ana metodu vardır:
– Borçlanma piyasasına girerek elindeki faiz silahıyla vatandaşlarıyla rekabet etmek
– Para Basmak”
Her ikisi de yeterince denendi ve her ikisi de enflasyon yaratıyor.
Aslına bakarsanız biz sözcüklerin kurbanıyız. Enflasyon deyince aklımıza sadece yükselen fiyatlar geliyor. Doğal olarak fiyat etiketini koyanlardan nefret etmeye başlıyoruz. Ancak, fiyat etiketini yazanın da enflasyon mağduru olduğunu unutuyoruz.
Enflasyon sadece yükselen fiyatlar değildir, aynı zamanda paranın değer kaybıdır. Para miktarını artırırken, üretim o derece artmaz ise tek sonuç çıkar:
“Çok fazla parayı pek az mal için artırmış oluruz…”
Aynı tarihlerde Margaret Thatcher şu cümlelerle duruma bir başka görüş açısı kazandırıyordu:
“Biz hükümetler, borçlanma yaparken bankadan kredi almış bir iş insanı gibi davranamayız. İş insanı kredi alınca parayı kendisinin zanneder. Aldığı krediyle ihtiyaçlarını karşılar ve yeterince kabiliyetli ise kar eder. Hükümetler ise kendi ihtiyaçlarını değil, vatandaşların ihtiyaçlarını gidermek için borç alır. Dolayısıyla vatandaşın ihtiyaçlarını tespit ederken gerçekçi olmalı ve kendi ihtiraslarının peşinden koşmamalıdır. Çünkü kamu borcu diye bir şey yoktur, çünkü o vatandaşın borcudur. Buradan hareketle kamunun parası yoktur, çünkü o vatandaşın parasıdır.”
Şimdi bu söylenenlerden hareketle bütçe açığı, kamu geliri, para arzı, borçlanma, kamu harcaması ve enflasyon kavramlarını yan yana koyup kendi durumumuzu gerçekçi şekilde analiz edelim. Sürekli artan bütçe açığı ve para arzı gerçeğinde, talebi ve kredileri kısıtlayan politikanın enflasyonla mücadele için doğru reçete olup olmadığını samimiyetle tartışalım. Böyle bir politikanın enflasyonla mücadelede istikrar sağlayacağına inanan var mı? ABD ve AB’de test edilmiş, her zaman değil ama genellikle başarılı olmuş bu reçetenin Türkiye’de tutacağını düşünenler var. “Ya tutarsa” diyelim biz de. Belki tutar.