İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Enver Aysever’den özür dileyin!

Hatırlarsınız, İzmir Belediyesinin açtığı yazarlık atölyesinde telif ücreti mukabili ders vermek üzere anlaştığı için bir anda doğduğuna pişman edilmiş, üstelik bu işi ihaleyle aldığına yönelik iddialar üzerine, sadece iktidar medyasının ağır puntoları altında çiğnenmekle kalmamış, Cumhuriyet gazetesindeki yazarlık görevine de son verilmişti.
· · ·
Aysever, telif karşılığı katılımcılara ders verdiğini ancak ihale ile ilgisi olmadığını söylemesine rağmen ‘ağır linç’ten kurtulamamıştı.
· · ·
Sekiz ay sonra, davasını kazandı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Mahkeme kararı ile Aysever’in ihale ile ilgisi olmadığına dair bir açıklama metni yayınladı.
· · ·
Ama ne çare?
İhale lafı bir kez ortalığa saçılmış, sadece linç yemekle, gazetedeki işinden olmakla kalmamış, TV programlarından bile ‘buharlaştırılmıştı’ Aysever!
· · ·
Sinesinde açılan yaraya rağmen; birkaç gün önce İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi önünden yaptığı açıklamada özetle, kendisine yapılan çirkin ithamdan aklandığını, buna karşın aleyhine yazan kimseyi dava etmeyeceğini belirtti.
· · ·
8 ay önce bütün medya olayın üzerinde zıplarken, sonucu bir iki internet yayını dışında gören olmadı!
· · ·
Demek ki “iktidarı o kadar eleştiriyoruz, en ufak bir şüphede bizden birine de vuralım da adil görünelim” mantığı ile öyle bedava adam harcamamak lazım!
· · ·
Ben Enver Aysever ile hiç tanışmadım.
Kendisini yazılarından, kitaplarından ve programlarından bilirim.
Aysever’i sevmek ya da sevmemek gibi bir duygum yok!
Oturup bir kadeh rakı içmişliğimiz yok!
İçer mi içmez mi onu da bilmem!
Katıldığım, katılmadığım görüşleri olabilir. Ama başardığı işlerden ötürü kendisine saygım var.
Çünkü biliyorum.. ‘Boyu kadar kitap yazmak’ öyle kolay bir iş değil!..
· · ·
Öte yandan haksızlık kime yapılırsa yapılsın, ‘kuvvetle itiraz’ hepimizin ortak refleksi olmalı.
· · ·
Anadolu’da gençliğin üzerinde oluşturulmuş ‘sarı sisin’ dağıtılması; tarikatların insafına bırakılmış insanların çağdaş, demokratik bilinçle, sanat ile edebiyat ile yeniden ve daha güçlü bir şekilde buluşturulması ancak, aydınların toplum ile özellikle de gençlerle bir araya getirilmesi ile mümkün.
· · ·
Lakin aydınlar, bu buluşmaları kendi başlarına gerçekleştiremezler.
Bu bir organizasyon işidir!
Genco Erkal, Samsun’daki gösterisini kendisi ayarlayamaz!
· · ·
Ezcümle bu buluşmaların önü en etkili biçimde, ancak sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin işbirliği ile açılabilir.
Buna ihtiyacımız var mı? Hem de kuvvetle var!
· · ·
Bu anlamda, elbette çağdaş yerel yönetimler, aydınlarla işbirliği yaparak bu faaliyetleri sürdürecekler.
· · ·
Benim bildiğim, en az 40 civarında kitabı olan; oyunlar yazmış, binlerce makale yazmış, yüzlerce televizyon programı yapmış, genç ama deneyimli bir yazarın, bu öncü aydınlardan biri olmak üzere, konforlu klavyesinin başından kalkması; Anadolu yollarını arşınlamayı göze alması linçle değil takdirle, gıpta ile hatta minnetle, teşekkürle anılması gereken bir faaliyet değil midir arkadaş?
E, tabii ki masrafları mukabili telif alacak!
Bunun neresi etik dışı olabilir?
· · ·
Enver Aysever’in İzmir’de edebiyat atölyesinde ne işi varmış?!
Ne yani, Enver Aysever, NTV’de yemek programı mı yapacaktı?
· · ·
Bu anlamda, sekiz ay önce Enver Aysever’e haksızlık yapıldığını düşünerek, bu köşede yazdığım bir makaleden kısa alıntıyı tekrar etmekte ısrar ediyorum..
· · ·
O gün demişiz ki:
“…Arkadaş, şimdi eğri oturalım doğru konuşalım!
Bir belediyeye, çiftçinin ürününü satması,
İşçinin emeğini satması,
Danışman Profesör’ün akademik bilgisini satması,
Tiyatrocu’nun oyununu satması etik dışı olmuyor da;
Bir yazarın, belediyenin açtığı yazarlık atölyesinde, bilgisini, tecrübesini satması neden etik dışı oluyor?
· · ·
Hatta aynı bilgiyi kağıda döküp kitap olarak satınca yine sorun olmuyor.
Yıl boyunca İstanbul’dan git-gel yapıp, hem zaman hem de enerji harcayarak, ürünü ders şeklinde satınca sorun oluyor!
Neden?
Sen yazarsın ama sadece gazetede yazarsın!
Peki, aynı bilgiyi, gazete patronuna satmıyor musun?
Yazarın, bilgisini parayla satması etik dışı ise bu ay Cumhuriyet dahil, tüm gazete yazarları maaşlarını patronlarına geri versinler!
· · ·
İfrat ile tefriti ayırmak lazım!
Enver Aysever’in belediyeden ne aldığına bakmadan önce, ‘yazarlık Atölyesi’ denilen eğitsel eylem var mı, atölyelere katılan var mı? Atölyeler sanal mı gerçek mi ona bakın?
Ondan sonra ipini çekin!..”
· · ·
Şimdi Aysever’in, o gün de söyleyip kimselere duyuramadığı “ihaleyle filan ilgim yok, ben telif karşılığı ders vermek için anlaştım!” iddiasının doğruluğunu mahkeme de teslim etmiş, belediye de onaylamış!
İddia makamı, savunma makamı ve hakem heyeti aynı çizgide buluşmuş.
· · ·
Şimdi, sekiz ay önce olayı manşetlerde gezdiren iktidar yanlısı medyaya diyecek bir şey yok!
Onlara medya bile demek iltifat!
· · ·
Benim sözüm aynı mahalleden olup da bu ipin ucuna asılanlara..
Dahası Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’teki abilere!
Siz ne düşünüyorsunuz?
“Adamı durduk yere işten attık, abartmışız!” diye bir düşünce aklınızdan geçiyor mu mesela…
Üstelik de Yunus Nadi Roman ödülünü vermişsiniz!..
· · ·
Ellam, adamdan özür dilersiniz artık!

Hepsi yalanmış!

Salgının başında bol miktarda depolamakla övündüğümüz, covid-19 tedavisinde kullanılan Hidroksiklorokin ilacı; bir yararı olmadığı, hatta yer yer zararı olduğu gerekçesiyle bu yılın Mayıs ayında, bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından kullanımdan kaldırılmıştı.
· · ·
Onun yerine kullanıma giren ve Bakanlığın hala, “kullanın!” diye ısrar ettiği Favipiravir isimli ilacın da covid-19 tedavisinde hiç bir etkisi olmadığı, yeni ve güvenilir bir araştırmayla kanıtlandı!
· · ·
O zaman yanlış ise değerli hocalarım doğrusunu söylesin!
Benim anladığım şu: Kovit’e yakalandıktan sonra, yoğun bakım noktasına kadar tedavi denilen şey hikayeymiş!
İyi olan hasta da, iyi olamayıp terki diyar eyleyen bahtsız hasta da kendi vücut direnci ile kendi bağışıklık yeteneği ile baş başa kalıyormuş.
· · ·
Aman kardeşim!
Ben onu bunu bilmem!
Aşı da aşı!

Bülent Arınç baldan datlı!

AKP’nin kurucu merkez çekirdeğindeki üç-dört kişiden biri olarak defalarca milletvekili olmuş, Meclis Başkanlığı yapmış..
· · ·
Armağan Çağlayan’ın Youtube kanalında bu günkü garibanlığını anlatırken; “Hanlarım hamamlarım yok! Kimse cebimize on bin dolar koymuyor. Çok şükür emekli maaşımızla geçiniyoruz. O da bize bal gibi yetiyor!” diyor.
· · ·
Reyiz’i hem öven, hem de ayar veren siyasi mesajlarına girmiyoruz.
İçişleri Bakanı Soylu’nun hala savcıya vermesini beklediğimiz, Sedat Peker’den on bin dolar maaş alan AKP’li konusunda “zinhar alakam yok ha!” anlamına gelen dolaylı mesajına da girmiyoruz!
· · ·
Söyleşinin bizi ciğerden ilgilendiren bölümü, şu “Emekli maaşıyla bal gibi geçiniyoruz” cümlesi!..
· · ·
Arkadaş biz de emekliyiz.
Bırak ‘bal gibi’yi, neden reçel gibi değil, ayva marmelatı gibi de değil, lahana turşusu gibi bile geçinemiyoruz?
Tam bu beceriksizlik kompleksiyle saç baş yolacaktık ki, Arınç’ın kaç para emekli aylığı aldığının hesabını bulduk.
Emekli maaşını hesapladık.
Yasayla da teyid ettik!
· · ·
Yasaya göre, TBMM Başkanının emekli aylığı, Cumhurbaşkanı emekli aylığının % 75’i.
Bu durumda, Reyiz bugün emekli olsa kendisine 35.200 TL emekli aylığı bağlanıyor.
Buradan da Arınç’ın mevcut emekli aylığının bunun yüzde 75’i olan: 26.400 TL olduğunu hesap ediyoruz!
· · ·
Ayda 26.400 TL emekli maaşı!
Hacım, sade “bal gibi” deyince haksızlık olmuş!

Propolis gibi diyeceksin!

Anzer balı gibi diyeceksin!
Baldan datlı diyeceksin!
Ayıp etmişsin!

Ne kasıyorsunuz?!

Aynen noktası noktasına kendi cümleleri.
Önü arkası yok. Manasıyla müsemma!

Kısa bir arayla bu iki cümleyi kuran kişi aynı kişi!
Yani Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
· · ·
Kısa bir süre önce: “Önceki Merkez Bankasını görevden aldık! Çünkü laf dinlemiyordu!”
Kısa bir süre sonra: “Merkez Bankası bağımsız değil mi? Bırakın da kararı o versin!”
· · ·
Ne düşünürsünüz?
Kabahati hiç kendinizde aramayı düşünmez misiniz?

Neden “Bu tefrik-i ifadede derin bir mana var! Reyiz birşey demek istiyor, ve fekat ben anlayamıyorum arkadaş!” diye yorumlamazsınız?
· · ·
Bir de öyle deneyin!
Bakın nasıl rahat edeceksiniz!..
Oh be!

Boji’ye bile iftira

Ekrem İmamoğlu’nun Sözcüsü Murat Ongun paylaşmış.
Bir necaset kütlesi, (adam demeye dilim varmıyor) belediye otobüsleri ve tramvaylarda gezen ve uluslararası ün kazanan Boji isimli sokak canlısını karalamak adına, tramvayın çıkışının önüne doğru gizlice ve sinsice köpek pisliği bırakıyor!
· · ·
Arkadaş, sen kimsin demeyeceğim?
Çünkü senin kim olduğunu biliyorum!
Seni çok yakından tanıyorum!
Sen bir zihniyet seviyesisin!
Sen bir metamorfozsun!
Ve ne yazık ki senden çok var…
Ama ne mutlu ki gidecek fazla yolun kalmadı!
Yazıklar olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi