ERDOĞAN ERDOĞANİZM’E KARŞI

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 6, 2021 / 10:17

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteleyen medya erbabı, ülkenin başına gelen her olumsuzluğu çoğunlukla bir takım iç veya dış düşmanlar üzerinden açıklamayı, daha doğrusu mazur göstermeyi oldukça seviyor. Döviz kurlarından protestolara, muhalefetin güçlenmesinden terörün yükselmesine, muhalif basından darbe girişimine kadar iktidarı rahatsız eden her türlü gelişmenin arkasında bir üst akıl olduğu iddia ediliyor. Yaşanan olumsuz gelişmelerin bir kısmının bazı güçler tarafından organize edilebileceğini ben de düşünüyorum, ama bu açıklamanın iktidarı her konuda kusursuz göstermeye çalışmak için kullanıldığını da görmezden gelmemek gerekir.
İktidar taraftarlarının çok sevdiği ve sıkça kullandığı bir diğer genel iddia da muhalefet eden veya iktidarı eleştiren herkesin bir şekilde Erdoğan’ı devirmeye çalıştığı. Bazen muhalefet partileri, bazen bir grup öğrenci, bazen emekli bir siyasetçi veya asker, gazeteci ve hatta bisküvi üreticisi bir firma bile bu “devirme” girişiminin faili olabiliyor.
Söz konusu kişilerin gerçekten Sn. Erdoğan’ı “devirmek” hatta sıkça iddia edildiği gibi darbe yapmak gibi niyetleri olup olmadığını tabi ki bilemiyorum. Ancak şu kadarından eminim ki, Sn. Erdoğan açısından değerlendirildiğinde en önemli siyasi riski seçmenlerle yaşadığı sorundur. Yüzde 50+1’i oldukça aşan sayıda (çeşitli araştırmalarda tahminler farklılaşıyor, ancak uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan kamuoyunun yarısından azının desteğini alabiliyor) seçmenin iktidardan çeşitli şikayetleri var ve bu durumun sandığa yansıması da oldukça muhtemel.
Araştırmalarda, seçmenlerin genel olarak iktidara, özel olarak da Sn. Erdoğan’a yönelik olumsuz kanaatlerinin gerekçelerine baktığımızda, yürütüldüğü iddia edilen “algı” operasyonlarının etkisine veya izlerine rastlamıyoruz. Seçmenler genellikle benim “Erdoğanizm” olarak isimlendirmeyi tercih ettiğim yönetim anlayışının sonuçları olan siyasal realitelerden şikayetleri ve memnuniyetsizlikleri nedeniyle iktidardan uzaklaşıyorlar. Dolayısıyla eğer Sn. Erdoğan bir gün iktidarını kaybedecekse, bunu sebebi dış güçler veya iç düşmanlar değil Erdoğanizm olacak.
Peki, Erdoğanizm’in hangi yönleri seçmenlerle ilişkisinin bozulmasına neden oluyor?
NEPOTİZM
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim anlayışının ana unsurlarından biri olan ve aile üyelerinin siyasette yükselmesinden, her türden adam kayırmaya kadar geniş bir anlama gelen nepotizm, en sadık AK Parti seçmeninin bile savunmakta ve hoş görmekte zorlandığı siyasi realitelerin başında geliyor. Toplumun yüzde 90’ı şu veya bu seviyede bir adam kayırma sorunu olduğunu kabul ediyor. Adaletsizlik, fırsat eşitsizliği ve imtiyazlı bir grubun varlığına yönelik kanaatler seçmenlerin tepkisine neden oluyor.
AHBAP-ÇAVUŞ KAPİTALİZMİ
İktidara yakın kişi ve firmaların özel imtiyazlara sahip olduğu ve haksız kazançlar elde edebildiği ekonomik modele literatürde ahbap-çavuş kapitalizmi (crony capitalism) deniyor. Birden çok maaş alan iktidar mensuplarından, hızlı zenginleşen siyasetçilere ve büyük servetlere sahip olan imtiyazlı şirketlere varıncaya kadar çok sayıda realite, seçmenlerdeki iktidarla ilgili olumsuz kanaatleri besliyor.
POPÜLİZM
2008 yılında bütün dünyayı saran küresel ekonomik krizden sonra hızla yükselen popülist siyasetçiler arasında Sn. Erdoğan’ın ismi de sıkça zikrediliyor. Popülizm konusunda yayınlanan çok sayıda bilimsel makalede, kitapta ve gazete yazısında Sn. Erdoğan’a çokça atıf yer alıyor.
Toplumun bir kesiminin hak ve menfaatlerini korumak gerekçesiyle diğer bir kesimin ötekileştirilmesi veya düşmanlaştırılması popülist siyasetin en genel karakteristiklerinin başında geliyor. Ülkemizde uzun zamandır sürdürülen kutuplaşma politikası ve bunun yarattığı gerginlik bir yandan insanları yorarken, öte yandan da bir araya gelmesi mümkün görünmeyen gruplar arasında bir dayanışma duygusu yarattı. Bu sayede anayasa referandumunda ve yerel seçimlerde muhalefet büyük ölçüde birlikte hareket edebildi. İlk genel seçimlerde de Erdoğanizm’e karşı güç birliği yapmaları şu an için en muhtemel senaryo.
OTORİTERİZM
Türkiye 2018 yılından itibaren Freedom House’un açıkladığı Dünyada Özgürlükler Raporu’nda, “kısmen özgür” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” arasına alındı. Siyaset bilimi literatüründe ise “rekabetçi otoriter” ülkeler arasında yer alıyor.
Gezi protestolarından itibaren aşama aşama ilerleyen otoriter uygulamalar benim daha önce “beyaz sağcılar” olarak nitelendirdiğim metropollerde yaşayan iyi eğitimli, yüksek gelire sahip ve 40 yaşın altındaki AK Parti seçmenlerini rahatsız etti. İktidarın Kasım 2015 genel seçimi ile 2018 genel seçimi arasında kaybettiği 7,5 puanın büyük çoğunluğu bu seçmenlerden oluşuyordu ve Sn. Erdoğan’dan uzaklaşmalarının temel nedeni Başkanlık Sistemi ile ilgi kaygılarıydı.
Son zamanlarda çok konuşulan Z Kuşağı seçmenler de otoriterizme yönelik tepkisi nedeniyle AK Parti’ye mesafeli duruyor.
NEO-PATRİMONYALİZM
Bu kavram, ünlü Alman sosyoloğu Max Weber’in egemenlik modelleri arasında saydığı patrimonyalizmden hareketle, 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren otoriter ülkelerde ortaya çıkan yönetim modellerini isimlendirmek için kullanılıyor. Neo-patrimonyalizm, kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, iktidarın şahsileştiği, devlet kurumlarının zayıfladığı, Başkanın kişisel iktidarının tüm kamu kurumlarının yanı sıra STK’ları da kuşattığı ve medyanın bağımsızlığını büyük ölçüde kaybettiği bir siyasi ortam doğurur. Ahmet İnsel’in ifadesiyle “bütün devlet kurumları ve kamu görevi verilmiş kuruluşlar patrimonyal gücün hizmetlilerine, özel kurumlar da bu gücün bağımlılarına dönüşür”.
Türkiye halihazırda neo-patrimonyal bir rejimle yönetilen ülkelerde rastlanan tüm arazları yaşamıyor olabilir, ancak seçmenlerde Sn. Erdoğan’ın yönetim anlayışının gün geçtikçe demokrasinin ve hukuk devletinin sınırlarını zorladığına dair kaygılar var. Bu kaygılar da onları Erdoğan karşısında konsolide olmaya zorluyor.
Siyasal kariyerine “Milli Görüş”çü olarak başlayan, AK Parti ile birlikte bu gömleği çıkaran ve neoliberal politikalar izleyen Sn. Erdoğan’ın 2014’ten itibaren “Erdoğanizm”i inşa etmesi ve ülkeyi bu yönde büyük ölçüde değiştirmesi, siyasi başarılarının sürmesini sağlamıştı. Ancak bir süre sonra buna gelen tepkiler süreç içinde güçlendi ve kendi elleriyle büyüttüğü Erdoğanizm bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni seçim zaferleri kazanmasının önündeki en büyük engel haline geldi.
Seçime kadar kalan sürede ya Sn. Erdoğan Erdoğanizm’i yenecek ya da Erdoğanizm yerel seçimlerden sonra ilk genel seçimde de muhalefetin işini kolaylaştıran büyük bir dezavantaja dönüşecek.

İbrahim Uslu

30 Temmuz 1966 tarihinde doğdu. Lisans eğitimini 1983-1987 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nde tamamladı. Yüksek Lisanasını aynı üniversitede 1988-1991 yılları arasında Sosyal Politika üzerine yaptı. 1993-1995 yıllarında Amerika Birleşik Devletlerinde Doktora Seminerleri için bulundu.

1995 yılında başladığı Doktorasını 1999 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Sosyal Politika üzerine yaptı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top