FED, tapering ve aramızdaki her şey

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 26, 2021 / 13:31

FED ve tapering; finansal piyasalarda son dönemde en sık kullanılan kelimeler oldu. Bu haftaki yazıda, sıradan bir vatandaşa göre uzak kelimeler olduğu için en sade şekli ile anlatmaya çalıştım. Bunların ortak noktası daha doğrusu bizi ilgilendiren tarafı Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) politika faizini ne zaman yükselteceği ve bunun Türkiye’yi nasıl etkileyeceğidir.

FED

Son zamanlarda sıkça konuşulan ve kararları merakla beklenen FED nedir? Fed Amerika Birleşik Devletleri’nin Merkez Bankası’dır (United States Federal Reserve System).
Dünyadaki bazı ülkelerin merkez bankaları uyguladıkları para politikaları ile kendi ülkeleri kadar diğer ülkelere de önemli etkiler yapmaktadırlar. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED), diğer merkez bankalarına göre küresel ekonomide önemli payı bulunmaktadır. Özellikle küresel ticaretin giderek geliştiği ve iletişimin kolaylaştığı yüzyılımızda, FED’in diğer ülkelerin makroekonomik ve finansal değişkenlerine etkisinin de büyüdüğü bilinmektedir.
FED’in faiz artışından kendi içinde önemli sorunlar yaşayan Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler etkilenmektedir. Doların artışını durdurabilmek için faizler artırılmakta, iç kaynaklı risklerin iyi yönetilmesi ile birlikte dolar kuru düşüş gösterebilmektedir. Ekonomi sıcak paraya aşırı ölçüde duyarlı halde olduğu için piyasalar haliyle dışarıdaki finansal gelişmelere odaklanmaktadır.
FED’den gelen açıklamalar neticesinde, öncelikle faiz artışının olacağı duyulması ile sıcak para akımlarının ABD’ye yönelme eğilimi değişmeyecektir. 2008-2019 yılları arasında uyguladığı para politikalarına kısa bir göz atarsak; 2008-2012 QE (Quantitative Easing-Miktarsal Genişleme) dönemi, 2013-2015 Tapering dönemi (tahvil alımını azaltma) ve 2016-2019 normalleşme dönemi olarak yaşanmıştır.
2008-2019 yılları arasında FED’in uyguladığı geleneksel olmayan para politikalarının, geleneksel politikalardan daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. 2013-2015 yılları arasında tapering açıklamaları bilanço genişlemesi devam etse de para politikalarının etkisinin azalmasına ve yönünün değişmesine neden olmuştur. Varlık alımı azaltılacağı ve/veya faiz artırımının olabileceği sinyali çerçevesinde yapılan konuşmalar bile dolarda dalgalanmaya neden olabilmektedir.

Hâlâ içinde bulunduğumuz pandeminin ekonomiler üzerindeki olumsuz etkilerine karşı bir hamle olarak FED, Temmuz 2020’den bu yana piyasalara, hazine tahvili ve diğer menkul kıymet alımları ile aylık toplam 120 milyar doları enjekte etmiş böylece piyasalar rahatlamış ve ekonomi canlanmıştır.

Tapering
Tapering, sözlük anlamı kademeli azaltmaktır. Ekonomi ve finans dünyasındaki karşılığı ise merkez bankalarının, yaptıkları geniş ölçekli varlık alımlarının hızını kademeli olarak azaltmalarıdır. Varlık alımı, bir çeşit parasal gevşeme ya da genişleme olarak da adlandırılır, ekonomiyi hareketlendirmek toplam harcamaları artırmak için piyasaya para enjekte edilmesidir, yani bir çeşit gevşek para politikası uygulamasıdır.
Tapering ile merkez bankasının gevşetilmiş para politikasını artık sıkmaya başladığını göstermektedir. Pandemide sağlanan likiditenin piyasaları zorlamadan geri çekilmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla tapering, sadece varlık alımlarını azaltmakla kalmamakta aynı zamanda sıkı para politikasının sinyali olarak görüldüğü için piyasalar tarafından faizlerin artacağı şeklinde bir algı oluşturmaktadır.

Türkiye’ye etkileri

Türkiye olarak gereken durum bundan sonra daha yüksek faizle borçlanmaktan ziyade riskli ülke imajından bir an önce çıkabilmesi ve kredibilitesinin yükselmesidir. Türkiye’ye döviz girişinin durmasının nedeni Merkez Bankası’nın faizinin düşüklüğü ya da yüksekliği değil, iç ve dış sorunlar nedeniyle riskinin bulunmasıdır. Ülkemizin dolara hassasiyetinin yüksek olmasının çeşitli nedenleri vardır; bunlardan en belirginleri, 1 milyar 712 milyon dolarlık bir cari açık, diğeri ise Merkez Bankası’nın ekside görünen net döviz rezervleridir.
FED’in gelecekte faiz artırma ihtimaline karşı, Hazine ve bankalar, bugün daha düşük olan faizle borçlanmak istemektedirler. Önem arz eden bir diğer konu ise Türkiye’nin CDS’i, yani “ülke risk primi”dir. Risk primimiz yükseldiğinde şirketlerin risk maliyeti de artmaktadır.
Türkiye’nin halletmesi gereken, öncelikle endişelenmemiz gereken başka konular var; kırılganlıklarımızın fazla olması, dizginlenemeyen yüksek enflasyon, para ikamesi süreci, dolarizasyonun güçlü olması, döviz rezervinin düşük kalması, büyüyebilmek için dış kaynak girişine bağımlı olmak ve istihdam rakamlarıdır.
Tapering”in etkisinin ne olabileceğini anlamak için 22 Mayıs 2013 tarihindeki kırılma anına yani küresel piyasaların yaşadıklarını gözden geçirmek yeterlidir. Dönemin Fed Başkanı Bernanke, 22 Mayıs 2013 tarihinde, FED’in tahvil alımlarını azaltabileceğini ve 5 yıldır uyguladığı gevşek para politikasından vazgeçeceğini vurgulamıştı. Bu açıklamayı doğru algılayan gelişmekte olan diğer ülkeler, çeşitli önlemler ve yapısal güçlendirmelerle şoku bize göre ucuz atlatmışlardır. Bu finansal şok ileriki yıllarda bizi daha da olumsuz etkilemiştir.

Son yıllarda yaşanan ve tüm kamuoyunun dikkatini üzerine çeken siyasi kaynaklı olayların ekonomiye etkisinin ne kadar büyük olduğunu da göz ardı etmememiz gerektiğini belirtmek isterim.
Türkiye’nin sorunları kocaman bloklar halinde hala önümüzde dururken, faiz ve FED kararlarını gereğinden fazla tartışarak bir yere varabileceğimizi de düşünmüyorum.

KAYNAKLAR: FED ve TCMB Politika Kararları Arasındaki Stratejik Etkileşimin Testi: Metin Tetik, Görkem Kara : Ekoist: Journal of Econometrics and Statistics / Araştırma Makalesi

Fatma Acar Ünlü

Ankaralı olan yazarımız Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler fakültesi İktisat bölümünü bitirdi. Halen Başkent Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Finans ve Bankacılık bölümünde yüksek lisans ve doktora programına devam etmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top