FIRSATÇILIK RUHUMUZA İŞLEMİŞ…

Ekonomik krizi fırsata çevirmek isteyenler her zaman çıkar. Kapitalizm denilen illetin temel kurallarından biri de bu; şaşırmamak lazım. Bizim ülkemizde üretmeden para kazanmanın yollarını arayanları sayısı pek çoktur. “Ev al; karla sat, araba al; biraz bekle sat, altın al; dolara çevir. Doları dolaba koy yine çevir” bildik para öyküleri işte…

Turizm sektörünün sıradan bir neferi olmakta vardı hayatımızda. Bodrum Yalıkavak’ta bu işe bulaşmışlığımız vardır. Oralarda da yeni dostluklar kurduk, esnafın, turizmcinin derdini yerinde öğrendik.
Bodrum Yarımadası’nı artistlerin doldurduğu beachlerden ibaret sananlar yanılır. En azından tv’lerin magazin programlarına bakanlar böyle bir algıyla kapılıyorlar. 200 liraya lahmacun, bin liraya kebap, 10 bin liralık yemek faturaları falan… Görgüsüzlüğün tavan yaptığı, kara paranın duvar kağıdı olduğu yerlerde mutlaka daha da fazlası vardır. Ancak bu mekanları Bodrum ve diğer tatil yöreleriyle bir tutmak doğru değil. Ayıptır söylemesi; yediğin kazığın boyundan söz ediyorum.
Şunu inkar etmemek lazım; Bodrum yöresi olmak üzere; fırsatçığı da geçtik, artık soygun düzenine dönüştüren ruhu ve vicdanı karanlık tipler var ve her zaman olacaklar.
Şunu da belirteyim; tatile çıkan yerli ve yabancı turistin yolunacak kaz olarak görülmesinin tarihi, ülkemizde turizm olayının sektör haline gelmesiyle yaşıttır.
Kazıklayanların sayısı öyle sanıldığı gibi çok değildir ama reklam yapma kapasiteleri fazladır. Bir iki yıl önce kokoreç Yalıkavak köy içinde porsiyonu 30 liraydı (şimdi 100 lira olmuş!) marinaya aynı tezgahtan gönderilen kokoreç 700 lira olur. Kokoreçiyle marina arası da yürüyerek topu topu üç dakikadır. Siparişin geldiği yer ünlü bir bar olunca, (siz anladınız durumu) bar sahiplerinin porsiyona 30 lira yazmasını beklemek de saçma olur zaten.
Kendim de yaşadım, yaşayanlardan da dinledim. Yunan adalarında belirli bir fiyat tarifesi var, tüm lokantalar uyuyor, yani kazıklanmanız söz konusu değil. Bizim kıyılarda ise balıklı, kalamarlı bir akşam yemeğine dört kişinin ödendiği fiyat 9. 500 lirayı buluyor artık. (rakıyı şarabı dahil etmedim)

ÇAKMA AŞÇILAR, ÇAKMA YEMEKLER
“İnsan yediğidir” demiş filozof ama bizde “yediğimiz, içtiğimiz burnumuzdan geldi” diye özlü bir sözümüz var. Turistik denilen mekanlarda bu laf tam yerini buluyor doğrusu.
Televizyonların yemek programları, yarışmalar falan ayrıca, sepetli, getirli yemek dağıtım filoları sektörü epeyce büyüttü.
Ama asıl tehlike, herkesin kendisini aşçı sanmasında!
Otu haşla, biraz yoğurt ve zeytinyağı gezdir, oldu sana Ege mezesi… ‘Yok böyle bir şey’ diyor; yıllarını bu işe veren Girit kökenli Kemalpaşalı aşçı dostum.
Her otun bir zamanı var, bir emeği var ve de sofraya geleceğe saati var… Yine de bu basit bir kandırma, asıl tehlike sıvı yağlar ve bizde çok sık tüketilen pirinçte.
Zeytinyağı kalp ve damar sağlığı açısından çok yararlıdır ama içine soya yağı, mısır, hatta palmiye yağı karıştırılıp satılıyor. Oldukça pahalı bir ürün olan bir şişe zeytinyağı da böylece ucuza üretilmiş ve piyasaya sürülmüş oluyor. Gerçek zeytinyağı buzdolabına konduğu zaman donar ve üzerinde bir tortu oluşur.
Pilav yaparak çok tükettiğimiz pirinçlerin içine plastik karıştırıp satmak bu işin hilesi. Bu plastik pirinçlerden üç porsiyon yerseniz küçük bir naylon poşet yemiş kadar oluyorsunuz. Adam pirinç tarımı yapacağına işin kolayını bulmuş; pirinç danesi gibi plastik üretiyor.
KADINLARA GÜVENİN…
Bir yere tatile gidiyorsanız; ev kadınlarının çalıştığı veya çalıştırdığı lokantalardan şaşmayın derim. Kadınlar insaflıdır kazıkları bile insaflı olur. Ayrıca hile hurda bilmezler. Size kendi çocuklarına verdiği yemeği satar. Şöyle bir ıspanaklı gözleme, musakka ve yanında bulgur pilavı bir de cacık ve bahçe salatası; olayımız budur. Seneye tatile çıkarsanız, dikkate alın derim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi