GAYRİRESMİ 2020 NOTLARI (1)

GAYRİRESMİ 2020 NOTLARI (1)
2020; felaketlerin, salgının, ölümün, yangının, doğanın yok oluşunun, depremin, çığın, açlığın, adaletsizliğin yılı.... Yaşananları bir yılla sınırlı tutmak isteyerek yeni gelen yıla umut aktarımı yapmaksa insanoğlunun...

2020; felaketlerin, salgının, ölümün, yangının, doğanın yok oluşunun, depremin, çığın, açlığın, adaletsizliğin yılı.... Yaşananları bir yılla sınırlı tutmak isteyerek yeni gelen yıla umut aktarımı yapmaksa insanoğlunun çaresizliği... 2020’nin son haftalarında değerlendirmeler, aslında ne oldular, felaket katalogları sıkça yazılıp çizilecektir. Aşağıdaki yazıda bunlar yok, obsesif bir modern zamanlar vakanüvisinin tuttuğu notlar var sadece. Şimdiden söyleyeyim, ben bu yılı bitirdim!

                Mart (1. Aşama - İnkar)

            Sevgili Günlük,

                Covid-19 diye birşey çıktı. Bir virüs... Tam ne olduğunu anlamadık, birileri Çin’de yarasa yediler galiba, orada kalır umarım. Buralara kadar geleceğini pek sanmıyorum.

                .........

                Yanılmışım. Avrupa’da görülmeye başladı, ama ne hikmetse Türkiye’yi atladı. Türk genlerinin özelliği ve kelle paçaya olan anlaşılmaz ilgimizden dolayı bizi atladığını düşünenler var. Bana pek mantıklı gelmiyor ama bir yandan da inanmak istiyorum.

                .........

                Bu işlerin inançla ilgili olmadığını hatırladım. Sağlık Bakanı ekranlara çıktı ve ilk vakanın görüldüğünü açıkladı. Covid-19 bilgilendirme toplantısı Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiiriyle noktalandı. Ortaya “Gönüllü Karantina ve Otonom OHAL” kavramları atıldı. Mümkünse “Dışarı çıkmayın” deniyor. Karantina uygulaması başladı ama her gün ortalama beş kişi karantinadan kaçıyor. Bu arada kim hasta, kim enfekte? Şimdilik anlamak pek mümkün değil. Bunu sadece Murat Sancak isimli vatandaş biliyor olabilir, keza evinde çay ve dost muhabbeti eşliğinde test yaparken görüntülendi.

                Havaalanlarında ateş ölçümü yapılıyor. Ateş yüksek çıkanlar karantinaya alınıyor. Umreden dönenler karantinaya girmek istemediler. – Kim ister ki? – O yüzden onlara uçakta parasetamol servisi yapıldı.

                Ahmet Hakan “Şu salgın bir bitsin, tanımadığım birinin düğününe sızıp halay çekeceğim!” dedi. Herkes önceliklerini ve özlemlerini dile getiriyor elbet. Salgın tuhaf birşey.

            Bir yandan da ölüm sayılarının arttığından bahsediliyor. Ama anlamak pek mümkün değil. E-devlet’teki “Vefat Bilgisi” ekranına erişim engeli kondu. Böylelkle devlet kendi kendine erişmeyi engelledi.

                 Salgının ekonomik etkileri görülmeye başladı, vatandaş devletten destek bekliyor.  Ama tuhaf birşey oldu, iktidar vatandaşa IBAN numarası vererek yardım istedi. Kafalar karışık...

                Ev kadınları karnabaharları deterjanla çitilemeden eve almıyor, Niğde sokakları çamaşır suyuyla yıkandı, bir bakkal kağıt banknotları kaynar suda yıkayıp kuruttuktan sonra kullanmaya başladı. Çitileyerek, ovalayarak, fırçalayarak, durulayarak kurtulabilir miyiz bu meretten? Denemeye değer!

Nisan

            Artık evden çalışıyoruz. Çevrimiçi iş hayatı nasıl olacak merak ediyorum, kesinlikle ilkelerimden vazgeçmeyeceğim, her sabah sanki üniversitedeki odama gidiyor gibi erken kalkıp hazırlanacağım. Başka türlü motive olamam, bu virüs beni eve kapamış olabilir ama ruhumu ele geçiremeyecek, kararlıyım.

                Karantina uygulaması devam ediyor. Sadece burada değil, yurt dışında da karantina kurallarının uygulanmasında zorluklar var sanırım. Dün gazetede bir haber okudum, Filipinler Devlet Başkanı Duterte polise “Karantina kurallarına uymayanları vurun” talimatı vermiş. Hindistan polisi ise halkı uyarmak amacıyla bindikleri atların üzerine boyayla virüs resmi çizdi. Bu sevimli yöntem işe yaramamış olsa gerek bu sefer de sokağa çıkanları ambulansta yatan “Sahte Covid 19 hastası” nın yanına yatırarak korkutmayı denediler.

Buralardaysa bir teste ulaşım paniğidir gidiyor. Bir vatandaş sağlık personelinden Covid-19 testi istedi, isteği olmayınca da içindeki personelle birlikte ambulansı kaçırdı. Olağanüstü durumlar bireysel ya da toplumsal kimlikleri açığa çıkaran turnusol kağıtları.

                Nihat Hatipoğlu hocamız Covid-19’dan ölenlerin şehit sevaplarının “bir kısmını” kazanacağını açıkladı. Ardahan’da iki arkadaş kardan Covidadam yaptı. Maçka Belediye Başkanı ise elinde termometreyle sokağa çıkıp önüne gelen vatandaşın ateşini ölçtü.

                Maske hayatımızın bir parçası olmalı. Ama buna direniyoruz. Dün Bakırköy Meydanı’nda maskesini ortasını delerek, delik vasıtasıyla sigara içen iki kişi gördüm. Bir kadın da maskeyi saç bandı niyetine kafasına takmıştı.

                Yerel yöneticiler kurallara uyulması için kendilerine özgü yöntemler deniyorlar. Aydın’da bir köy muhtarı cami hoparlöründen “Dinleseniz rahat edesiniz, dinlemeseniz ölüp gidesiniz” şeklinde bir duyuru yaptı. Denizli’deyse üç mahalle muhtarı bir araç kiraladılar, aracın kasasındaki müzisyenlerle sokakları dolaştılar. Çoğu vatandaş sokağa çıkıp muhtarlarla oynadı. Elbette mesafeye dikkat ederek. Ulukışla Belediye Başkanı belediye binasının önünde virüsü “defetmek” için tütsü yaktı.

                Yurdum insanının öncelikleri de yavaştan ortaya çıkıyor. Kahvehane müdavimleri inatla mühürlü ve kapalı kahvelere gidip kağıt, okey vs oynamaya devam ediyor. Yine bir kahvehane baskını yaptı polis, içeridekiler perdenin arkasına saklanmışlar ama ayakları dışarıda kalmış. Koca koca adamlar...

                Bugün bir vatandaş daha karantinadan kaçtı. Kaçabilmek için trafik tabelası kılığına girmiş. Bir tiyatro oyuncusu da Koronavirüs kılığına girip sokağa çıkanların peşinden koşmaya başlayınca bazı kadınlar baygınlık geçirdi.

                Cehalet ve özgüvenin kombinasyonu ne harika şey! ABD Başkanı Donald Trump virüsle mücadele için harika bir fikir attı ortaya! Neden vücudumuza dezenfektan enjekte etmiyorduk ki? Aynı gün danışmanları kendisini kibarca uyarmış olmalılar, ertesi gün de “Şaka yapmıştım ki ben” dedi. Ancak bu şakayı ciddiye alanlar oldu, üç Amerikalı dezenfektan içtiler ve hastaneye kaldırıldılar. Durumları ciddi...

Maske takmak istemeyenler var. Gerekçe olarak da “Virüsün aslında olmadığını, tüm bunların siyonist komplolar olduğunu” söylüyorlar. Zaten maske bulmak da pek mümkün değil.. Tam bir karmaşa yaşanıyor. Önce bedava dendi, şimdi parayla da alamıyoruz. Bir eczane vitrinine “Maske yok, hiç yok, vallahi yok, size de yok!” yazmış, gözümle gördüm. İkna oldum.

Bir vatandaş da bir incir ağacını oyup içine girdi. Artık orada yaşayacağını, virüsün sıkıysa gelip kendisini orada bulmasını söyledi. Tekirdağ’da bir kişi de virüsün ayakkabılardan bulaştığını, yere basmamak gerektiğini söyleyerek kendisine tahtadan bacak yaptırdı. İnsanlar virüsü nasıl hayal ediyorlar, çok merak ediyorum. Aklımızı başımızda tutmalıyız.

Mayıs (2. Aşama- Öfke)

Geçen ay sokağa çıkma yasakları da başladı. İlk yasak tam bir şok etkisi yarattı. Cuma gecesi bir saat sonra yasağın başlayacağı açıklanınca vatandaş bakkallara akın etti. Zeytinburnu’nda da fırın önünde çıkan sıra kavgasında olan fırıncıya oldu, kuyrukta bekleyenler fırıncıyı dövdü. Tek hesap edemedikleri ekmeği kimin yapacağıydı.

Bu karmaşanın tuhaf bir sonucu oldu, İçişleri Bakanı istifa etti. Bahçede “Bakan da istifa etti, şimdi yasağı kim kaldıracak?” şeklinde konuşan apartman sakinleri duydum. Bir vatandaş da bu istifaya katlanamayarak çatıya çıkıp, canına kıymaya kalktı. Neyse ki istifa kabul edilmedi.

İş hayatı ve özellikle akademi çevrimiçi derslere alışmaya çalışıyor ama bu pek de kolay olacağa benzemiyor. Kütüphane önü çekimleri, canlı yayın kazaları, duştan çıkıp kadraja giren ev ahalisi, en iyi olasılıkla klavyenin üzerine atlayan kedi vakalarında kayda değer bir artış var. Ben hala çok dikkatliyim, haftada on saat ders anlatıyorum ve her seferinde sanki sınıftaymışım gibi özenliyim.

Tabii bu özene sekte vuran bazı olumsuzluklar da yaşanmıyor değil. Berber ve kuaförler kapanınca olumsuz etkileri de yavaştan hissedilmeye başlandı. Gelen dip boyalar, kalınlaşmış kaşlar...Neyse ki evdeyiz, online toplantılarda da o kadar detay görünmüyor. Gerçi kaçak okey oynatan kahvehanelerin yanı sıra merdiven altında kaçak berberlik faaliyetleri de başladı, geçenlerde polis bir berbere baskın yaptı, para cezası falan.. Berberin aynasına da tıraş köpüğüyle “Evde kal!” yazmışlar.

Yaza yaklaşırken düğün konusu da iyiden iyiye gündeme gelmeye başladı. Mesela “Nasıl halay çekilecek?” “Halay Sopası” denilen bir buçuk metre uzunluğunda sopalar üretildi. Halay çekenler bu sopalarla aralarındaki mesafeyi ayarlayacaklar. Halay çekmeseler olmaz sanırım? Oynamak, planlı eğlentiler, düğün dernek ne vazgeçilmezmiş! İstanbul Düğün Salonu İşletmecileri Odası Başkanı vatandaşa halay çekmek yerine erik dalı oynama tavsiyesi verdi. Bu düğün dernek işleri başımıza iş açacak!

                ABD’de spor salonlarının açılmasını isteyen bir grup sokakta şnav çekerek protesto gösterisi yaptı. Karantinadan kaçanların sayısını belirlemekse neredeyse imkansız, sadece dikkat çeken yöntemler kullananlar basına yansıyor. Geçenlerde bir adam çarşafları birbirine bağlayarak kaçmaya çalıştı, ancak önceden hesap yapmayı sevmeyen bir geleneğin insanı olduğu için kısa kalan çarşafları nedeniyle 2. katta asılı kaldı. Neyse ki itfaiye adamı kurtardı.

                Yaz yaklaşıyor. Salgın uzadı, karantina belli ki insanları yordu. Dün Kırklareli’nde yazlıklarına gitmek için ambulans kiralayıp hasta taklidi yapan çift polis tarafından yakalandı. Dünyanın öbür ucu Peru’da da bir belediye başkanı kuralları çiğneyip içmeye gitti, sonrasındaysa polise yakalanmamak için bir tabutun içine girerek ölü taklidi yaptı. İnsanlar ne tuhaf...

            Haziran olmuş bile..